JustPaste.it

silsile1

BEYAN RADYO SUNAR:

AKİDE VE MENHEC MESELELERİNİ BEYAN EDEN İLMÎ SİLSİLE

 

BİRİNCİ HALKA

 

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'adır. Güzel akıbet muttakilerindir. Düşmanlık ise ancak zalimleredir. Şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. Tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed(s.a) onun kulu ve rasulü, ilklerin ve sondakilerin imamıdır. Bundan sonra:

 

Bu radyo yayını bazı akide ve menheci meseleleri açıklamak içindir ki, bu meseleler İslam Devleti askerleri ve devletin içinde veya dışında bulunan Müslümanlar arasında şüphe ve karışıklığa sebebiyet vermiştir. Bu karışıklığın sebebi ise; yüksek komite tarafından helak olan artık açık bir şekilde helak olsun ismiyle sadır olan ve içeriğindeki ilmi, menheci ve farklı manalara gelebilecek ibareler barındırdığı için tartışma ve ihtilaflara sebebiyet veren, yayını durdurulmuş ve askıya alınmış olan belgedir.

Bundan dolayı vakit kaybetmeden bu mevzu hakkında açıklama yapmak bizim için hem ihtiyaç olmuş hem de zaruri bir hal almıştır. Zira bu beyan İslam Devleti'nin kelimesini birlemek, askerlerinin kalplerini hak üzere birleştirmek ve sadece kafirlerin saldırılarını bertaraf etmekle, İslam topraklarını ve İslamın şerefini müdafaa etmekle meşgul olmalarını sağlamak içindir.

(Halkanın diğer dersleri:

2. Ders: DİNİN ASLI

3. Ders: MÜŞRİKLERİN TEKFİRİ

4. Ders: TEKFİRİN VE TEKFİRDE DURAKSAYANLARIN MERTEBELERİ)

***

Muhakkak ki Allahu teala bizi her halükarda ihtilaf ve çekişmelerden  sakındırmıştır. Allahu teala şöyle buyuruyor: ‘’Allah'a ve rasulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Çözülüp yılgınlaşırsınız ve gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir’’.

Aynı zamanda cemaati emretmiş ve bunun büyüklüğünden bahsetmiştir..

Nebi (s.a) şöyle buyurmuştur: ‘’Size cemaati tavsiye ederim’’ ve yine ‘’ Allah'ın eli cemaatle beraberdir’’ ve ‘’sizi fırkalaşmaktan sakındırırım. muhakkak ki şeytan tek olanla beraber, iki kişi olandan daha uzaktır.’’

İmam Tirmizinin sahih olarak naklettiği bir hadiste peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur, ’’Size Allah'ın bana emretmiş olduğu beş şeyi emrediyorum. İşitme, itaat, cihad, hicret ve cemaat. Kim bir karış dahi olsa cemaatden ayrılırsa İslam'ın bağını boynundan çıkarmış olur.’’

 

İHTİLAF VE ÇEKİŞMELER FİTNEYE SEBEPTİR

 

1-) Kitap ve sünnete selefin anlayışı üzere tutunmamak ve hevaya tabi olup, sözlere ve adamlara itimat etmek

Allahu teala şöyle buyuruyor:

’’Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalaşmayın’’ (Ali İmran:104)

 ‘’Allah'ın ayetleri size okunuyorken ve onun elçisi sizin içinizdeyken nasıl oluyor da inkar ediyorsunuz ? Kim Allaha sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir.’’ (Ali İmran:101)

 Allah rasulü (s.a) şöyle buyuruyor, ’’Size öyle bir şey bıraktım ki, ona tutunduğunuz müddetçe benden sonra asla sapmazsınız : Allah'ın kitabı ve sünnetim. ‘’

Müslüm'in Sahihi'nde Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadiste Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: ’’Allah sizin için üç şeye razı olur, üç şeyi de sizin için kerih görür. Sizin için razı olduğu üç şey: ona kulluk etmeniz, ona hiçbir şekilde şirk koşmamanız ve onun ipine topluca sarılıp tefrikaya düşmemenizdir. Kerih gördüğü üç şey ise: dedikodu, çokca soru sormak ve malı zayi etmektir’’

 

Peygamber (s.a) hutbe verdiği zaman şöyle derdi, ’’Bundan sonra; muhakkak ki sözlerin en güzeli Allah'ın  kitabı, yolların en hayırlısı Muhammed'in (s.a) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılan bid’atlerdir.’’ 

İbni abbas (r.a) şöyle demiştir, ’’Allah müminlere cemaati emretmiş ve onları ihtilaf ve tefrikaya girmekten sakındırmıştır. Ve onlara kendilerinden öncekilerin helak olmalarına sebeb olan şeyin münakaşa ve Allahın dininde husumet olduğunu haber vermiştir."

 

 Tabiinden İbni Şihab ez-Zuhri şöyle demiştir, "Bizden önceki alimlerimiz 'sünnete bağlılık kurtuluştur' derlerdi."

 

İmam Evzai şöyle demiştir, ‘’İnsanlar seni terk edecek olsalar bile seleften gelen eserlere sarıl. Süslü de olsa başkalarının görüşlerinden uzak dur. İş açığa çıktığında sen dosdoğru yolda olduğunu görürsün."

 

İbni Teymiyye şöyle demiştir, "Ehli sünnet ve-l cemaat kitab ve sünnete tabi olur. Allah ve rasulüne itaat eder, hakka tabi olur ve yaratılana merhamet ederler’’ (Fetava: 3/279) Başka bir yerde de şöyle demiştir, "fitne ve tefrika ancak Allahın emirlerin terk etmekle vuku bulur. Allahu teala hakkı, adaleti ve sabrı emretmiştir. Fitne hakkın terki veya sabrın terkiyle ortaya çıkar.’’ (bitti)

 ***

2-) İhtilaf ve çekişmelere yol açan bir diğer sebep ise, kendisini ilme nispet eden, talebeliği yarım kalmış, fakat buna rağmen kendisini müçtehidlerle eşit gören bazı gençlerin sünneti bid’atden ayıramamalarıdır. Onlardan bazıları kendisini doğru yolda olduğunu ve sünnete uygun görüşün kendisinde olduğunu zannederek muhalifine bid’atçi ve belki de kafir dediğini görürsün. İşte bundan dolayı tefrika ve kötülükler ortaya çıkar.

 

Sünnet Allah'ın ve rasulünün emrettiğidir. Bid’at ise Allah'ın dinde meşru kılmadığıdır.

Allahu teala şöyle buyuruyor:’’ Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun’’(Enbiya:7)

 

İmam Buhari ve Müslim Abdullah bin Amr bin As dan rivayet etti ki; ‘’Ben Rasulullah (s.a) in şöyle dediğini işittim ’’Şüphesiz ki Allah-u Teâlâ ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lâkin ilmi, âlimleri almakla kaldırır. Nihayet hiçbir âlim bırakmadığı vakit, insanlar bir takım kara cahilleri baş edinirler. Onlara sual sorulur. İlimsiz fetvâ verirler. Bu suretle hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.” 

 

 Muhammed bin Sirin şöyle demiştir, ’’Bu ilim dindir. Bu dini kimden aldığınıza iyi bakın’’

 

Delalet ehlinin (bid’at ehlinin) özelliklerinden biri de; batıl düşüncelerini gerçekleştirmek için halis olan tevhidi, İbrahim milletini ve saf olan sünneti koruyoruz gibi şer’i ibareleri kullanmalarıdır. Tıpkı haricilerin Ali'ye (r.a) ‘’ Hüküm ancak Allah'ındır. Bizler adamları hakem tayin etmeyiz. Sadece Allahın hükmünü isteriz’’ demeleri gibi…

 

Bu gibi sözlerin alimler indinde ki değeri sarraf için sahte dinarın değeri kadardır. Bundan dolayı olacak ki Ali (r.a) için Haricilerin ‘’Hüküm ancak Allah'ındır’’ ayetinden çıkardıkları anlam cahillerin göstermiş olduğu kadar revaç görmedi. Öyle ki Ali (r.a) onların bu sözlerine karşılık; ‘’Hüküm ancak Allah'ındır. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Yakinen inanmayanlar seni telaşa sürüklemesin.(Rum:60). Sizler bunların ne dediklerini biliyor musunuz? Emirlik yoktur diyorlar. Ey insanlar sizi ancak ya doğru bir emir veya facir olan bir emir ıslah eder." (Musannefu Ebi Şeybe: 7/562/37931).

 

Müslimin Sahihinde Rasulullahın dostu Ubeydullah bin Ebi Rafi’ Haruriler (hariciler) ortaya çıktığı zaman kendisinin Ali (r.a) ile beraber olduğunu rivayet eder. ve o zaman bunların ‘’Hüküm ancak Allahındır’’ diyerek Ali (r.a) a itiraz ettiklerinde Ali (r.a) nin onlara ‘’Bu söz kendisiyle batıl kastedilen hak bir sözdür. Muhakkak ki Rasulullah (s.a) bazı insanları vasfetti. Ve ben bu vasıfları, dilleri ile hakkı söyledikleri halde gırtlaklarından aşağı inmeyen bu kimselerde  (harurilerde) görüyorum.’’ dediğini aktarır.

Nevevi (Allah ona rahmet etsin) bu rivayet hakkında şöyle demiştir, "Onların hüküm sadece Allah'ındır sözüne karşılık Ali'nin (r.a) onlara cevap olarak 'bu söz kendisiyle batıl kastedilen hak bir sözdür' sözünün manası; bu kelime aslında doğru olan bir kelimedir, Allahu teala şöyle buyuruyor: Hüküm ancak Allahındır (Yusuf : 40). Fakat onlar bu ayeti delil göstererek Ali'nin (r.a.) hakem tayin etmesini inkar etmeyi istediler."

 

İşte bundan dolayı hakkı isteyen bir kimsenin hakkı bulunduğu yerden alması gerekir. Eğitimi yarım kalmış Talebe yarısı bozgunculardan ve delalet içindeki alimlerden değil.

Süfyan bin Uyeyne ve onun gibi ilim ehli olan Ahmed bin Hanbel ve Abdullah bin Mübarek şu sözü söylerdi: İnsanlar ihtilaf ettiğinde sana düşen suğur ehlinin (cephe hattındaki mücahidlerin) üzerinde olduklarıdır. Allahu teala şöyle buyuruyor ’’Bizim uğrumuzda cihad edenleri yollarımıza ileteceğiz. (Ankebut: 69)

 

Ey mücahid kardeşim nasıl olur da cihad ve İslam yurduna gelen ehlu suğur alimlerini ve bu saf olan kaynağı terkeder, sonra da Arab yarımadasındaki ve diğer ülkelerdeki tağutların kucağında oturup onları tekfir etmeyen, onların yanlışlarını inkar etmeyen ve tağutların askerleriyle, emnileriyle ve ajanlarıyla -onlara işlemiş oldukları dinden çıkaran amelleri açıklamadan- oturan kimselerden  dinini alırsın.

Kardeşim! Bunlardan birini tağutun hapse atmasına aldanma. Zira bununla gerçekleştirilmek istenen gaye, bu şahsın parlatılması ve kendisinin ve sözlerinin meşhur olması için olabilir. Onun hapisteki kardeşlerin yanına atılması ile kardeşler arasına kaousun ve şüphelerin atılması da hedeflenmiş olabilir. Eğer bunlar hak ve doğruluk ehli olsalardı cihad topraklarına gelir ve İslam Devleti'ne hicret ederlerdi.

Şüphesiz tekfirde aşırıya giden bu kimseleri koruyan ve bunların ortaya attığı bid’at görüşlerin revaç görmesine karşı yumuşaklık gösteren  tağut ile tecehhum ve irca ehline ve onların bid’at olan görüşlerinin revaç görmesini destekleyen tağut aynı kişidir. Bunun sebebi ise her iki taraf ve menhec bir neticeye varır o da: hak ehlini karalamak ve Allah yolunda cihadı terkettirmek.

Mücahid kardeşim! Allah seni irca ehli olan tağutun şebek alimlerinden kurtarmışken nasıl olur da dönüp, şüpheler ortaya koyup aşırılığı yayan tağutların şebek alimlerinin tuzağına düşersin; ki bunlar senin cihadtan geri kalmanı, hicretinden geri çevirmeyi ve senin onların dostlarına verebileceğin zarardan dostlarını emin kılmayı isterler. Seleften bazıları şöyle demiştir, "Allah kullarına bir emirde bulunduğunda şeytan bunda iki şeye temayül eder ya aşırılık ya da taksir. Hangisi galip gelirse ona kanaat eder."

Kardeşim! seninle beraber silah taşıyan ve seninle beraber aynı safda savaşan ilim ve fıkıh ehlinin - burda talebe yarılarını kastetmiyorum- ilmini bırakır da aklını ve zihnini nasıl olur da  dininden emin olunamayan ve tağutlar içinde halim selim olarak yaşayan ve kendisini sana bu kadar uzaklığa rağmen denk gören kimselere teslim edersin?

 ***

3-) İhtilaf ve çekişmelere sebep olan üçüncü husus: el-bağy. zulüm ve haksızlık yapmaktır. Falan falancaya haksızlık yaptı denir. Yani sözle veya fiili olarak bir kimsenin başkasına düşmanlık etmesi ve haddini aşmasıdır.

Allahu teala şöyle buyuruyor:

 ’’Onlar, kendilerine  ilim geldikten sonra yanlızca aralarındaki tecavüz ve haksızlık dolayısıyla ayrılığa düştüler." (Şura:14)

  ‘’Fakat onlar kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki hakka tecavüz ve azgınlıktan dolayı ihtilafa düştüler." (Casiye:17).

   ‘’İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir." (Bakara:213)

 

Şeyhul İslam İbni Teymiyye şöyle demiştir: Mübah olan içtihad, fitne ve tefrikaya sebep olmaz, ancak haddi aşmakla fitne ve tefrika vuku bulur. Fitneyi ve tefrikayı gerektiren şey -ister bu söz veya amel olsun farketmez- dinden değildir. Ve yine şöyle demiştir, ’’Genelde mümin fırkaların birbiriyle çekiştikleri usul meseleleri ve bunun dışında sıfat, kader, imamet vs. gibi meseleler de bu babdan sayılır.  Bu fitne ve tefrike ya isabet edilen bir içtihad ya da hata edilen bir içtihad sebebi ile vuku bulmaktadır. Bazen de içtihadında hata eden haddi aşar veyahut da içtihad etmeden haddi aşabilir.".

 

İbni Hibban Sahihinde Huzeyfe bin Yeman'dan (r.a.) Peygamber'in (s.a.) şöyle dediğini rivayet eder: Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, Kur’anı üzerinde güzelliği görününceye kadar okuyan ve sonra İslam'ı üzerindeki bir gömlek gibi çıkarıp arkasına atan, komşusu üzerine kılıçla hamle edip onu şirkle suçlayan kimsedir. Dedim ki: Ey Allah’ın nebisi! Hangisi şirke daha layık, suçlayan mı yoksa şirkle suçlanan mı? Bilakis şirkle suçlayan (buna daha layıktır) buyurdu.

İmam Acurri (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Muhakkak ki Allah fazlı ve rahmetiyle kitabında bizden önceki kitap ehlinden bahsederek onların helak olma sebeplerinin dinde fırkalaşmak olduğunu haber vermiştir. Ve kerim olan Mevlamız onları bu helaka sürükleyen şeyin cemaatten ayrılma ve nehyedildikleri batıla -yani haddi aşarak ve kendilerinden başkasının bilemediği bilgiye sahip olduktan sonra hased ederek - meyletmelerinden kaynaklandığını bize bildirmiştir. İşte bu haddi aşma ve hased şiddetlenince fırkalara bölündüler. Ve bu da onların helak olmasına sebep oldu. Bundan dolayı mevlamız onlar gibi helak olmamamız için bizi onlar gibi olmaktan sakındırmıştır. Aksine bize cemaatin gerekliliğini emretmiş ve fırkalaşmaktan bizi nehyetmiştir. Peygamber (s.a), selefimiz ve Müslüman ulemanın hepsi cemaati emretmiş ve fırkalaşmaktan nehyetmiştir.

 

Bizler İslam Devleti olarak şiddetli bir şekilde İbni Kudame el-Makdisi, en-Nevevi, ibni Hacer el-Askalani ve onlar gibi (Allah hepsine rahmet etsin); ilmin neşredilmesi ve şeriatin desteklenilmesinde İslam ümmeti üzerinde büyük faydaları bulunan alimlerimize karşı haddi aşılmasını, onlara düşmanlık beslenilmesini ve onların tekfir edilmesini reddediyoruz. Aksine bizler onların konumlarını muhafaza eder, onlara karşı merhametli olur ve onların hata ve zellelerini bağışlarız.

 ***

Tabiinden olan Şa’bi şöyle demiştir: Her ümmetin alimleri o ümmetin şerlilerinden çıkar. Bizim alimlerimiz ise bu ümmetin en hayırlılarından çıkar.

Muhammed bin Abdulvahhab şöyle demiştir: Biz bazı meselelerde hata etmiş olsalar bile diyaneti sağlam, ilmi ehliyeti meşhur, takvası ve zühdü bilinen, sireti hasen, nasihati ile ümmete etki eden, ve hayatını faydalı ilmin tedrisinde ve telifinde harcayan alimleri  tekfir etmeyiz.

Bizler İslam Devleti emirlerini, hassaten istişhadcıların emiri şeyh Ebu Musab ez-Zerkavi'yi, sağlam akideye sahip şeyh Ebu Ömer el-Bağdadi ve onun veziri faydalı tasnif ve teliflerin sahibi şeyh Ebu Hamza el-Muhacir'i, isyancıları bastıran ve kafirlerin koydukları sınırları kaldıran şeyh mücahid Ebu Muhammed el-Adnani'yi ve rabbani alim şeyh Ebu Ali el-Anbari'yi ve bunlar gibi Allah yolunda görevlerini ifa eden İslam Devleti'nin emirlerinin bizim üzerimizdeki haklarını muhafaza eder ve onlardan övgüyle bahsederiz.

 

Yapmış olduğumuz bu silsile Allah'ın izni ile bazı mevzuları açıklayıcı niteliktedir:

  • Kafirlerin ve müşriklerin tekfirinde duraksayanların hükmü.
  • Mumteni taifenin hükmü ve bu hükme muhalefet edenlerin durumu.
  • Sonradan daru-l küfür olan diyarlardaki halkların hükmü.

 

 

Allah'dan bu ilmi silsileyi mübarek kılmasını ve mücahidlerin kelimesini kitap ve sünnet üzere birleştirmesine sebep kılmasını isteriz.

Davamızın sonu alemlerin rabbi olan Allaha hamd etmektir.

*  *  *

Halkanın diğer dersleri:

2. Ders: DİNİN ASLI

3. Ders: MÜŞRİKLERİN TEKFİRİ

4. Ders: TEKFİRİN VE TEKFİRDE DURAKSAYANLARIN MERTEBELERİ