JustPaste.it

ŞEYH'UL İSLAM ABDULLAH İBNİ MUBAREK'İN İ'TİKADİ GÖRÜŞLERİ

Abdullah İbn'ul Mübarek şöyle dedi: "Mekke, Medine, Kufe, Basra, Mısır ve Horosan'da insanların Sünnet ve cema'at üzere olmayı şöylece açıklamakta görüş birliği ettiklerini gördüm:   

Allah (subhanehu ve teala)'dan başka -ibadete layık- hiçbir ilah olmadığına, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet eden, işi, Aziz ve Celil olan Allah'a havale edip her şeyin; hayrın, şerrin, küfrün ve imanın Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu bilen, Aziz ve Celil olan Allah'ın peygamberine sahabe olmaları için seçtiği geçmiş selefin (insanlar üzerindeki) hakkını itiraf edip kabul eden, Ebu Bekir es-Sıddık (radiyallahu anh)'ı, Ömer ibn'ul Hattab (radiyallahu anh)'ı, Osman ibni Affan (radiyallahu anh)'ı ve Ali ibni Ebi Talib (radiyallahu anh)'ı takdim eden (ve böylelikle diğer insanlardan ve sahabeden öne geçiren), küçükleriyle büyükleriyle Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabına rahmet okuyan, onların faziletlerini söz konusu eden, aralarındaki anlaşmazlıklarda sükut eden, iki bayram namazını Arafat'taki namazı ve cema'at ile kılınan namazları birr (salih) yahut facir (günahkâr) olsun her imamın arkasında kılan, Kur'an'ı Allah'ın Kelamı ve O’nun indirdiği Kitab olarak bilip mahluk olduğunu söylemeyen, imanı; söz, amel ve niyet ile birlikte sünnete uygun hareket etmek olarak bilen, imanın, kalb ve azalar(ın ameli olup) artıp eksildiğini kabul eden, cihadın, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah (subhanehu ve teala) tarafından peygamber olarak gönderildiği zamandan itibaren Deccal ile savaşacak son mü'min topluluk gelene kadar devam edeceğini, zalim bir kimsenin zulmünün (buna) zarar vermeyeceğini bilip, kabir azabına, münkere, nekire, havza, şefaate, mizana, cennetliklerin Aziz ve Celil olan Rablerini göreceklerine iman edendir. Peygamberlerin ve Rasullerin getirdiklerine iman ederiz. Bu hususta onlara karşı misaller getirmeyiz. Aziz ve Celil olan Allah'ın Kitabı’nın gereğini; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in hadislerini ve Ashab-ı Kiram’ın sözlerinin gereğini kabul etmektir. Rey (kişisel görüş) ve kıyası terketmektir.


İşte benim eski alimlerimizin üzerinde ittifak ettiklerini gördüğüm husus budur. Allah bizlere de, sizlere de istikameti ve salihlere kavuşmayı nasib etsin."

(Ebu’l Kasım el-Asbahani, Muhtasar'ul Hücce fi Beyan'il Mehacce ve Şerh Akidetu Ehl’üs Sünnet)

 


İbn'ul Mübarek'in: " İman, söz ve amellerdir. İman (artma ve eksilme etme) değişkendir. " dediği rivayet olunmuştur.

(Ahmed, Kitab'us Sünne, 1/75)   



Eflah İbni Muhammed dedi ki: "İbn'ul Mübarek'e: Rab Tebareke ve Te'alanın sıfatını kasdederek, ben (kendiliğimden) sıfattan (yana konuşmaktan) hoşlanmıyorum dedim İbn'ul Mübarek dedi ki: Ben bundan insanlar arasında en çok hoşlanmayan kişiyim fakat Kitab’ın söylediği birşey olduğunda biz de onu söyleriz. Rivayetler birşeyi ifade etmişse, biz de ona yöneliriz."

(Beyhaki; el-Laleka'i, Şerh'us Sünne, 1/97; İbni Teymiyye, el-Hameviyye; Zehebi, el-Uluv li'l Aliyy, Azim, # 151)

 Beyhaki bunu nakledip şöyle not düşmüştür: "İbn’ul Mübarek şunu demek istemiştir: Ben de bizim kendiliğimizden Yüce Allah’ı nitelendirmeye kalkışmaktan hoşlanmıyorum. Bu konuda Kitab’ın ve rivayetlerin bize getirdiklerini kabul ediyorum."



İbn'ul Mubarek bir keresinde insanlara hitaben ilim ve ehli hakkında şöyle demiştir:  Bilmelisiniz ki kardeşlerim, Allah'a Sünnet ile varan her mü'min için ölüm bir nimettir. İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Yalnızlığımızı ancak Allah'a şikayet ederiz! Doğrusu (hadis ve sünnet ehli) kardeşlerimiz (ölmek üzere) ayrıldı (böylelikle) destekçilerimiz azaldı ve bid'atler ortaya çıktı.

(Şatibi, el-İ'tisam)



Bir talebesi onun şöyle dediğini aktarmıştır: "Garip ve kimsesiz (fakir) lerle birlikte oturun, ancak sizi bi'datçilerle oturmaya karşı uyarıyorum."

(Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8/353; Ebu Nu'aym, Hilyet'ul Evliya)

 


Müslim Sahih'in Mukaddime'sinde Ali ibni Şakik'den şunu nakleder: "Abdullah İbn'ul Mübarek'i halk arasında: Amr ibni Sabit'in hadisini bırakın! Çünkü o selefe (ashaba) söverdi! derken işittim."

(Müslim, Şahih, Mukadimme, 1/16)


Ubeydullah ibni Musa dedi ki: Biz, İbn’ul Mübarek hadis dinlemek için geldiğinde Ebu Hamza el-Semali ile birlikteydik. Ebu Hamza, Osman (radiyallahu anh) hakkında bir rivayet nakledip sonra da onu kötüleyip aşağıladı. Bunun üzerine İbn’ul Mübarek ayaka kalktı ve Ebu Hamza’dan kaydettiği herşeyi yırtarak fırlattı ve çekip gitti. 

(Mizan'ul İ'tidal)


Bir seferinde İbn’ul Mübarek, Haris el-Muhasibi’nin meşhur bir bid’atçi ile görüştüğünü işitince ona: Seninle otuz gün konuşmayacağım! demiştir.

(Hilyet'ul Evliya)


Ali ibni Hasan ibni Şekik, İbn'ul Mübarek’in şöyle dediğini nakletmiştir:: " Bizler Yahudiler'in, Hıristiyanlar'ın sözlerini naklediyorduk ama Cehmiyyenin sözlerini nakletmeyi aklımızın ucundan (dahi) geçirmiyorduk ." 

(Ebu'l Kasım el-Asbahani, Muhtasar'ul Hücce fi Beyan, Mehacce ve Şerh Akidetu Ehl'üs Sünnet; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 355-356)

 


Ali ibni Hasan ibni Şekik şöyle de demiştir: "Abdullah İbn'ul Mübarek’e şöyle dedim: Aziz ve Celil olan Rabb’imizi nasıl biliriz? Yedinci semada arşı üstündedir. Biz Cehmiyye’nin dediği gibi: O, işte burada, yerdedir demeyiz! diyerek cevap verdi."

(Darimi, er-Reddu ale'l Merisi, 24, 103; İbni Teymiyye, Hameviyye; İbni Kayyım, İctima'ul Cuyuş, 44, 84; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 355-356; Ben l Aliyy, Azim, # 150)

 


Abd’ul Cebbar’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Abdullah İbn'ul-Mübarek’i şöyle derken işittim: Süfyan es-Sevri’yi şöyle derken işittim: Cehmiyye kafirdir ve Kaderiyye (de) kafirdir. İbn’ul Mübarek’e: Senin görüşün nedir? diye sordum. Benim görüşüm, Süfyan’ın görüşüdür, diyerek cevap verdi."

 (Ebu Nu'aym, Hilyet'ul Evliya, 7/28)


Abdullah ibni Ahmed ibni Hanbel, İbn’ul Mübarek’e ulaşan bir senedle bir adamın ona şöyle dediğini nakleder: "Ey Ebu Abd’ir Rahman! Ben, Cehmiyye’nin davet ettiği şeylerin çoğundan dolayı Allah Te'aladan korkuyorum. Dedi ki: Korkma, zira onlar semada bulunan İlah’ının hiçbirşey omadığı iddiasını ileri sürenlerdir."

(Ahmed ibni Hanbel, er-Reddu ale'l Cehmiyye, 7; Abullah ibni Ahmed, es-Sünne, 7; Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela, 8 / 353-356; Zehebi, el-Uluv li'l Aliyy 'il Azim, # 152) 


Ahmed ibni Abdullah ibni Yusuf, İbn’ul Mübarek’in Kur’an okuduğunu ve sonra: Her kim bunun yaratıldığını iddia ederse, Allahu Te'alayı inkar etmiştir! dediğini işitmiştir.

(Zehebi, Siyer A'lam'un Nubela)


 
Birgün İbn’ul Mübarek’in bulunduğu bir ortamda Cehm’den bahsedilince şu mısraları söylemiştir: 

Bir şeytan (Cehm) beni şaşırttı ... İnsanları sapkınlığa çağırmaktadır, adı Cehennem’den türemiştir. 

Burada Arapça'da Cehm ve Cehennem kelimelerinin cim-he-mim kökünden türetilmiş oluşuna işaret etmektedir. 

(Siyer A'lam'un Nubela)



Kendi döneminde Mu’tezile’nin lideri olan Amr ibni Ubeyd önceleri Hasan el-Basri’nin ders halkasına katılır ve Ehl'üs Sünnet ve’l Cema'at inancındaydı ta ki, Vasıl ibni Ata onu saptırıp Mu’tezile’ye katılmasını sağlayana kadar. Nu’aym ibni Hammad, İbn’ul Mubarek’e: Amr hakkında ve neden dolayı hadis alimleri tarafından terkedildiğini sorduğunda İbn’ul Mubarek şu karşılığı vermiştir: Amr, Kader(hususundaki sapık düşüncesin)e çağırmaktadır. İbn’ul Mubarek’e: Hepsi aynı inanca sahip olmasına karşın neden Sa’id ve Hişam el-Dustavi’den rivayet ediyorsun da Amr ibni Ubeyd’in rivayetlerini terkediyorsun? denilince şu karşılığı vermiş: Çünkü, Amr insanları kendi inancına çağırmaktayken diğer ikisi sessiz kalmaktadır.

(Zehebi, Tarih'ül İslam)


Yahya ibni Ma’in’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: "İbn'ul Mübarek’e, bu(insa)nlar diyorki; hakkında kendisine (farz olduğu) bilgisi ulaştıktan sonra oruç tutmayan namaz da kılmayan kimse, imanı tam bir mü’mindir. İbn'ul Mubarek şöyle dedi: Her kim namazı, (geçerli) bir özrü olmaksızın bilinçli olarak namaz vakti çıkana kadar terkederse kafirdir.

(İbni Kayyım, Kitab'us Salah, 63)

İbn’ul Mübarek’e, Şeyban seni Mürci’e olmakla itham ediyor denilince şöyle cevap vermiştir: Şeyban yalan söylemektedir. Ben Mürci’e’ye şu üç şeyde muhalafet etmekteyim: Onlar, imanın yalnız sözlerde olduğu ve amelde olmadığını iddia ederler oysa ben, imanın hem söz hem de amel olduğunu söylüyorum. Onlar, namazı terkeden kimsenin kafir olmadığını iddia ediyorlar oysa ben, böyle bir kişinin kafir olduğunu söylüyorum. Onlar, imanın artıp eksilmediğini iddia ederler oysa ben, imanın artıp eksildiğini söylüyorum.

(Tabakat'ul Kubra)



Osman es-Sabuni, (İshak ibni Rahaveyh olarak bilinen) İshak İbn’ul Hanzali’nin şöyle dediğini nakletmiştir: "İbn’ul Mubarek Rey (şehrin)’e geldi, ibadet edenlerden (Harici Mezhebi’nden olduğunu düşündüğüm) bir kimse ona giderek şöyle dedi: Ey Ebu Abd’ur Rahman (Abdullah İbn'ul Mübarek)! Zina eden, hırsızlık yapan ve şarap içen kişi hakkında ne dersin? İbn'ul Mubarek şöyle cevap verdi: Bunlar onu imandan çıkarmaz!"

(Ebu Osman es-Sabuni, Akidet'ul Ashab'ul Hadis, 70)

----------

ABDULLAH BİN MUBAREK'İN AKAİD METNİ

 

Yetmiş iki fırkanın aslını dört farklı düşünce (ekolü ve onlardan neşet eden kollar) oluşturur. Bu dört farklı düşünce biçiminden yetmiş iki fırka ortaya çıkmıştır. Söz konusu bu dört düşünce ekolü: Kaderiyye, Mürcie, Şia ve Havaric’dir.

Fazilet sırasında önce Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman ve daha sonra da Ali’yi radıyallahu anhum diğer sahabelere tercih eden, öteki sahabeler hakkında sadece hayır konuşan ve onlara dua eden kimse Şiilikten çıkmış olur.

Her iyi ve kötünün arkasında namaz kılınabileceğine ve her halife ile birlikte cihada çıkılması gerektiğine inanan, yöneticilere silahla karşı çıkmanın doğru olmadığına kanaat getirip onların iyi işler yapması için dua eden kimse Haricilikten çıkmış olur.

Hayır, olsun, şer olsun insanın başına gelen her şeyin, dilediğine hidayet eden ve dilediğini de dalalet de bırakan Allah’tan geldiğine inanan kimse Kadercilerin inancından çıkmış ve Sünnete tabi olmuş sayılır.

“İman; Söz, Amel ve Niyet’ten ibarettir, artar ve eksilir” diyen kimse de Mürcie olmaktan çıkar.

Vefatı esnasında Eyyûb rahimehullah, ruhunu teslim edene dek “Sünnet’e sarılın, bidatlerden de uzak durun” cümlesini tekrar edip durmuştur.

Ahmed bin Hanbel rahimehullah ise şöyle demiştir: “Arkadaşlarımdan biri vefat ettikten sonra bazı kimselerin rüyalarına girmiş ve ‘Ahmed bin Hanbel’e söyleyin, sakın sünnet’ten ayrılmasın. Çünkü Yüce Allahın bana sorduğu ilk soru sünnet’ten oldu’ demiştir.”

Ebu’l-Aliye rahimehullahSünnet üzere ölen kimse Sıddıklardan olup Yüce Allah onun ayıplarını gizler” demiştir.

Yine sünnet konusunda şöyle denilmiştir: “Kurtuluş, Sünnete sarılmaktır.” Ayrıca Sünnet’te “Orta yol”un, bidatler konusunda ictihad etmekten (Sünnetle amel etmenin, yeni yorumlarla amel etmekten veya sünnetle yetinmenin dine sonradan sokulan bidatleri fazla yapmaktan) daha hayırlı olduğu söylenmiştir. Yine dini konularda mücahedeyi, husumeti ve inadı terk etmekte sünnettendir.

İbn Ömer radıyallahu anh (dini meselelerde) münazarayı kerih görürdü. Malik bin Enes rahimehullah, ondan öncekiler ve ondan sonra günümüze kadar gelen alimlerde dini konularda tartışmayı sevmezlerdi.

Allahın sözünün, kulların sözünden daha yüce olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Nitekim bu konuda yüce Allah:

"Allahın ayetleri hakkında inkar edenlerden başkası tartışmaya girmez.” [Mü’min: 40/4] buyurmuştur.

"Yumuşacık/usulcacık çekenlere" [Naziat: 79/2] Ayetinin manası nedir?” diye soran bir kimseye Hz. Ömer radıyallahu anh, “Sen tıraş edilmiş olsaydın boynunu vururdum” demiştir. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ise bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mü’min münakaşa da inatçı davranmaz Ben de kıyamette (dini konularda münakaşa yapıp) inatçı davranan kimseye şefaat etmeyeceğim. Öyleyse bu tür mücadeleleri terk edin.”

Bir kimsenin, sünnete dair meziyetlerin tümünün kendisinde toplandığını öğrenene kadar “falan adam sünnet sahibidir” demesi helal değildir. Bu konuda Bişr bin Haris rahimehullah şöyle demiştir: “İslam sünnettir, Sünnette islamdır” Fudayl bin İyad rahimehullah ise aynı hakikate işaret ederek “Sünnet üzere yaşayan birini gördüğüm zaman, Rasulullah’ın ashabından birini görür gibi olurum. Bidat üzere yaşayan birini gördüğüm zaman ise tıpkı münafıklardan biryle karşılaşmış gibi olurum” demiştir. Yunus bin Ubeyd rahimehullah de bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir: “Günümüzde sünnete davet eden (kimseleri görmek) oldukça şaşırtıcıdır. Bundan daha hayret verici olan ise, sünnete çağrılıp da ona icabet edendir.”

Malik bin Enes rahimehullah şöyle demiştir:  “Sünnete sarılıp da Rasulullah’ın ashabına dil uzatmayan kimse, amelleri eksik olsa dahi, öldüğünde Allah’ın kendilerini nimetlendirdiği nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olur.”


Şu hususu da iyi biliniz ki, her kim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arkadaşlık yapmış birine dil uzatırsa, o kimse Hz. Muhammed’in bizzat kendisini kastetmiş olur. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e dil uzatan kimse ise, onu mübarek ravzasında incitmiş olur.

Bir kimsede bir bidat gördüğünüz zaman, ondan sakının. Çünkü onun gizlediği (bidatler), açığa çıkardıklarından daha fazladır.

Bir kimsenin ‘Ben tevhid ile konuşuyorum ve bana tevhidi açıkla’ dediğini gördüğünüz zaman, onun Harici-Mu’tezili olduğunu anlayınız. Aynı şekilde bir insanın ‘falan adam Mücebbire gibi konuşuyor’ veya ‘adaletle konuşuyor’ ya da ‘icbara kaildir’ dediğini duyarsanız, biliniz ki o kimse Kaderidir. Zira bu isimler sonradan ortaya çıkan isimlerdir ve heva ve heveslerine uyanların icad ettikleri bazı tabirlerdir.

Abdullah bin Mubarek rahimehullah (devamla) şöyle demiştir: “Kufeliler’den Rafizilik, Şamlılardan kılıç, Basralılardan kader, Horasanlılardan irca, Mekkelilerden israf (harcama) ve Medine ehlinden de zenginlik hakkında konuşanlardan bir şey duyduğunuz zaman bu konularda onlardan bir şey almayınız.”

Biliniz ki, Kitab ve Sünnette bulunmayıp insanların iddia ettikleri bütün ilimler bidattir ve delalettir. Bunlarla amel etmek ve insanları bu ilimlere davet etmek uygun düşmez.

Öyleyse, Allah sana rahmet etsin! Kitap, Sünnet, Sahabe sözlerine (eser) ve onların üzerinde bulundukları yola sarıl. Çünkü bu, insanı günahlardan azad eder.     

Özellikle Muasır olduğun zamanın insanından sakın. Beraber oturduğun, arkadaşlık ettiğin ve dinlediğin kimselere iyi/dikkatli bak. Şehadetleri kabul edilmeyecek olan kimselerden rivayet ettikleri hadisleri alma. Bak, şayet kişi sünnet üzere bir yaşam sürüyorsa, sünneti biliyorsa ve doğru sözlü ise ondan Hadis rivayet et. Değilse, terk et. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İlim dindir” O halde dininizi kimden aldığınıza dikkat ediniz.

Heva ve Heveslerine uyanlara tabi olmaktan ve Bidatlere sarılmaktan Allaha sığınırız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti üzere yaşayıp müslümanların cemaatine tabi olmak ve güzel bir sonla Allah'
a kavuşmayı O’ndan talep ederiz. Şüphesiz O çok lütufkârdır ve kerem sahibidir.

Devamlı ve çokça Allah’a hamd ederiz ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e çokça salâvat getiririz.   

 

- Abdullah bin Mubarek rahimehullah’ a (ö: 181/797) ait olan bu metin et-Tenbih ‘ in Dedering tarafından yapılan neşrinin sonunda (143-144. sahifeleri arasında) yer almıştır. (Krş. Malati [D], s. 143-144). Dedering, et-Tenbih ‘in yazma nüshasında yer alan Hanbeli Akidesi’ne ait bu kısmı olduğu gibi muhafaza ederek neşrettiğini belirtmektedir. (Dedering, “Mukaddime”)  Türkiye Dıyanet vakfı yayınları, Malati ve kelami görüşleri, Mehmet Kubat, s, 219-221.