JustPaste.it

 

 

Suriye Devrimcilerini Hatalı Tanımlamanın Ölümcül Sonuçları

 

Ahraruş Şam örgütü Dış İlişkiler Sorumlusu Labib el Nahhas tarafından kaleme alınan, 10 Temmuz 2015 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan makale.

***

Açıkça görülmektedir ki, Obama Yönetimi'nin Suriye'deki çatışma yönelik duruşu ve hamleleri, berbat bir başarısızlıktır. Net bir strateji belirlenmemiş, yönetimin kırmızı çizgilerinin gerekleri yerine getirilmemiştir. Irak ve Afganistan tecrübelerine dayanan kısa vadeli ve geçici önlemler, tamamen İslam Devleti'ne odaklanmış medyanın çıkardığı gürültü nedeniyle öncelik haline gelmiş; ve bu durum uzun vadeli ve erişilebilir hedeflerin önüne geçmiştir. Sonuç: 200-300 bin arası tahmin edilen ölüm, evlerinden olan 11 milyon insan ve tarumar olan çok sayıda şehir...

Bu başarısızlık; Suriye devrimcilerinin "ılımlı" ve "radikal/aşırıcı" olarak ikiye ayrılarak tanımlanmasının sonucudur.

 

Aralık ayında Dışişleri Bakanı John Kerry, "Suriye halkı bir tiran ve teröristler arasında seçim yapmak zorunda bırakılmamalı" demişti. O konuşmada Kerry üçüncü bir seçenek sunmuştu, "hem radikaller hem de Esed ile savaşan ılımlı Suriyeli muhalifler". Ne yazık ki bu övgüye layık bakış açısı sonuç vermedi, çünkü ABD "ılımlı" tabirini çok dar ve keyfi bir kalıba soktu ve ana akım muhalifleri de toptan dışlamış oldu.

Benim de bağlı olduğum grup, Ahraruş Şam, buna bir örnektir. İsmimiz, "Suriye'nin Özgür İnsanları" manasına gelmektedir. Kendimizi, Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriyeliler için savaşan ana akım Sünni-İslami bir grup olarak görüyoruz. Suriye halkına adalet getirmek için savaşıyoruz. Buna rağmen hatalı bir şekilde El-Kaide ile kurumsal bağlantılarımız olması ve El-Kaide ideolojisini benimsemek ile suçlanıyoruz. Gerçeğe bundan daha uzak birşey olamaz!

Bizler Suriye'nin; tek bir grup veya parti tarafından kurulamayacak ve kontrol edilemeyecek ulusal bir birlik projesine ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Bu proje tek bir ideolojiye de dayalı/bağlı olmamalıdır. Bizler; çoğunluğun yasal/meşru taleplerine saygı duyduğu kadar azınlık topluluklarını koruyan bir denge kurulması gerektiğine, ve onların Suriye'nin geleceğinde gerçek ve pozitif bir rol oynama imkanı olması gerektiğine inanıyoruz.

Suriye için ılımlı bir geleceğin, devletin muhafaza edilmesinde ve tüm Suriyeliler yararına reformlar gerçekleştirilmesinde yattığına inanıyoruz.

***

Geçen yılın sonunda onlarca üst düzey liderimiz bombalı bir saldırıyla öldürüldü. Aldığımız bu ağır darbenin üstesinden; hızlıca kurulan lider kadrosu, saflarımızda yüksek seviyede kurumsallaşma ve profesyonelleşme ve yerel halktan gördüğümüz derin destekle geldik.

Suriyeliler bizi devrimci mozaiğin bütünleştirici ve değerli bir parçası görmesine rağmen, ilk günden itibaren Obama yönetimince haksızca kötülendik, iftiraya uğradık.

Beyaz Saray'ın fildişi kulelerine hapsolmuş politika belirleyicileri, ABD vatandaşlarının milyonlarca dolarını CIA'in sözde "ılımlı" muhaliflere yönelik başarısız girişimleriyle çarçur etti. Bu "ılımlı" gruplar, İslam Devleti ile savaşlarında neredeyse bütün çatışmalarda hayal kırıklığı yarattılar. Bunun da ötesinde, İslam Devleti ile savaşın, Esed'i iktidardan indirme çabalarından bağımsız olduğunu savunan başarısızlığa mahkum bu politika, her iki mücadeleyi de sonlandırmakta başarısız oldu.

Washington'un kendisinin de kabul ettiği gibi; Esed'in Alevi-ağırlıklı ordusunun -çoğu zaman kimyasallarla gerçekleştirilen- katliam ve yıkımları, İslam Devleti'ne eleman kazandırmaya devam ediyor. Tıpkı Irak'ın eski Başbakanı Nuri el Maliki'nin politikalarının sıradan Sünnileri, radikallerin kollarına sürükleyen politikaları gibi... Ancak ABD Maliki'yi görevden almak için baskı yaparken, Washington'da (ve BM'de) bazıları hala Esed'in de Suriye'de çözümün bir parçası olabileceği gibi gülünç bir fikri savunabiliyor.

Gerçekte ise yoldaşlarımızın son dönemde elde ettiği zaferler Suriye rejiminin zayıf ve ölmekte olduğunu gösteriyor. Rejim stratejik girişim kapasitesini tamamen kaybetti ve insan gücü devşirmekte de oldukça zorlanıyor. Esed git gide artan biçimde İran destekli Şii militanlara bağımlı hale geliyor, ancak -kimi ta Afganistan'dan getirtilen- yabancı savaşçılar bile gidişatı değiştiremeyecek.

Ahlaki gerekçeler bile Esed'i bir seçenek olmaktan çıkarmak için yeterli olmalıydı, ama artık savaşın gerçekleri de onun sonunun geldiğini ilan ediyor. Geriye kalan tek soru şu: Öldürücü darbeyi kim indirecek; İslam Devleti mi, Suriyeli muhalifler mi?

BU SORU, İSLAM DEVLETİ'NİN RADİKAL İDEOLOJİSİNİN ANCAK, YEREL-SÜNNİ BİR HAREKET TARAFINDAN YENİLEBİLECEĞİNİ KABUL ETME KONUSUNDA WASHİNGTON'U HAREKETE GEÇİRMELİDİR. VE BU HAREKETİN "ILIMLI" TARİFİ CIA YETKİLİLERİ DEĞİL SURİYELİLER TARAFINDAN YAPILMALIDIR...

Uluslararası toplumun samimi bir sorumluluk almaktan kaçınması hayal kırıklığı yaratsa da biz dialog halinde kalmakta kararlıyız. Tartışılması gereken konular; Esed'in hakimiyetinin nasıl bitirileceği, İslam Devleti'nin nasıl mağlup edileceği; ayrıca Şam'da (Dimeşk) kurulacak sabit ve temsil kabiliyeti olan bir hükümetin ülkeyi barış yoluna, uzlaşmaya ekonomik iyileşme yoluna sokması, bunları yaparken de devletin bölünmesini engellemenin nasıl garantiye altına alınacağı olmalıdır.

 

ABD'NİN DURUŞUNU DEĞİŞTİRMESİ İÇİN ÇOK GEÇ DEĞİL. KERRY'NİN "ÜÇÜNCÜ SEÇENEĞİ" HALA VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR, WASHİNGTON'UN GÖZLERİNİ AÇIP GÖRMEYE NİYETİ VARSA...

 

10 gün sonra The Telegraph gazetesinde yayınlanan makaleye burdan ulaşabilirsiniz