
Tayyip Temel
Küreselleşen Öcalan paradigması
8 Aralık 2025 Pazartesi - 18:00
- Öcalan paradigması, Ortadoğu merkezli gibi görünüyor ama aslında küresel düzeyde siyasetin tıkandığı alanlara yeni açılımlar sunuyor.
- Yeni aşamada devletçi anlayış yerine toplumlaşmayı, iktidar yerine özgürlüğü, çatışma yerine demokratik müzakereyi esas alan bir yol haritası veriyor.
- Ortadoğu’nun yorgun halklarının yararına olacak bu program önerisi, Türkiye'nin sürdürülemez kriz döngüsünü kırmak için de güçlü bir seçenek olarak duruyor.

*TAYİP TEMEL
Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı, Öcalan paradigmasının yerel sınırları aşarak küresel bir arayışın parçası haline geldiğini bir kez daha gösterdi.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin yarım asrı aşan mücadelesi, bir politik direniş kadar Kürt toplumunun tarihsel akışını değiştiren bir dönüşüm oldu. Kürtlerin, bugün kendi varlıklarını güvenle sahiplenmelerinin, bunu tüm dünyaya kabul ettirmelerinin arkasında bu uzun mücadele yatıyor. Bu süreç, bir halkın görünmezliğe mahkûm edilmesine karşı bir başkaldırıydı. Bu dişe diş mücadele, Kürt halkının parçalanmış toplumsal belleğini yeniden inşaa etti. İşte bu perspektifle 'Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı', 6–7 Aralık 2025 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Konferansın temel amacı, uluslararası barış ve demokratik toplum modellerini tartışmak, özellikle Türkiye bağlamında Abdullah Öcalan’ın önderliğinde gelişen 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısı çerçevesinde yeni toplumsal sözleşme, demokratikleşme ve barış süreçlerini değerlendirmekti.
Ortak Kürt bilinci oluştu
Konferansa damgasını vuran Öcalan’ın mesajının yanı sıra tüm Kürt liderleri de yazılı mesajlar gönderdi. Konferansta görüldü ki; kim ne derse desin bu mücadelenin en belirgin sonucu, tarihte ilk defa ortak bir Kürt bilincinin oluşmasıdır. Öcalan, bunu "Bir Kürt aklı yarattık" ifadeleriyle özetliyor. Öcalan Önderliğinin yürüttüğü ideolojik ve toplumsal çözümlemeler, unutulmuş bir hafızayı ayağa kaldırdı. Parçalı aşiret yapıları, dağılmış kültürel izler, yok sayılmış kimlik… Bunların tamamı, devrimci bir ortak aklın etrafında yeniden toplandı. Bugün demokratik Kürt siyaseti, bu tarihsel birikimin üzerinde yükseliyor.
Öcalan paradigması, bu yeni aşamada topluma bir yol haritası sunuyor: Devletçi anlayış yerine toplumlaşmayı, iktidar yerine özgürlüğü, çatışma yerine demokratik müzakereyi esas alan bir yol. Ortadoğu’nun yorgun halklarının yararına olacak bu program önerisi, Türkiye açısında sürdürülemez bir hal alan kriz döngüsünü kırmak için de güçlü bir seçenek olarak önümüzde duruyor.
Alternatif siyasal sistem
Marksist sosyolog John Holloway’ın sarf ettiği şu cümle, etkinliğin düşünsel çerçevesini anlatır nitelikteydi: "11 bin kilometre uzaktan, karanlıkta parlayan ışığı görerek geldim."
Bu sözler, şimdiki dünya siyasetinin içine sıkışıp kaldığı çoklu kriz ortamında, yeni bir model arayışının küresel bir ihtiyaç hâline geldiğine dikkat çekiyor. Holloway’ın ‘ışık’ olarak tanımladığı şey, Önder Öcalan’ın demokratik toplum fikridir. Bu fikir, toplumsal barışa dayalı ve halkların öz örgütlenme kapasitesini esas alan alternatif bir siyasal sisteme işaret ediyor. Konferansa katılan diğer uluslararası aktörlerin değerlendirmeleri de, bu tespiti destekleyen bir ortaklaşmaya ulaşıyor. Sadece Holloway değil, Amerika’dan gelen barış araştırmacıları da kendi bölgelerinde acılara yol açan uzun süreli çatışma deneyimlerini hatırlatarak, Öcalan önderliğindeki Kürt siyasi tecrübesinin, devlet ve iktidar odaklı barış arayışlarının tıkandığı bir çağda, toplum temelli çözüm arayışı açısından özgün bir örnek sunduğunu hayranlıkla vurguladı.
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın şu çarpıcı yorumu katılımcı entelektüellerin değerlendirmelerini tamamlıyordu: “Barışı yalnız devlet aktörlerinin değil, doğrudan toplumun kurduğu bir süreç olarak ele almak, dünyanın birçok bölgesi için yeni bir perspektif sunuyor.”
Avrupalı hukukçular ve insan hakları uzmanları, ağır tecrit koşullarına rağmen Abdullah Öcalan’ın düşünsel üretkenliğinin devam etmesini, ‘siyasal direncin etik ve felsefi bir biçimi’ olarak değerlendirdi. “Fikirleri tecrit ederek susturmak, çoğu zaman tam tersine o fikirlerin küresel çapta yayılma hızını artırır” tespitinde bulundular.
Ortadoğu uzmanları ise demokratik öz yönetim çabalarının, kadın özgürlüğü ile bağlantılı yapısal boyutuna dikkat çekti. Öcalan’ın sunduğu bu modelin bölgesel çapı aşan, evrensel nitelikte bir deneyim olduğunun, kadınların siyasal özne haline gelmelerinin toplumsal özgürleşme ile doğrudan bağlantısının altı çizildi.
Bütün bu farklı perspektiflerin ortak noktası şuydu; Ortadoğu merkezli gibi görünen bir paradigma, aslında küresel düzeyde siyasetin tıkandığı alanlara yeni açılımlar sunuyordu. Öcalan Önderliğinin kapitalizm, devlet ve reel sosyalizme eleştirileri ve en önemlisi de bunlara karşılık Demokratik Toplum eksenli çözüm önermeleri, Kürt siyasi deneyimini bölgesel bir mesele olmaktan çıkararak, devrimci mücadele için dünya ölçeğinde incelenen bir toplumsal laboratuvara dönüştürüyor.
Evrenselleşen düşüncenin gücü
Holloway’ın konuşmasının sonunda yaptığı çağrı, konferansın genel havasını özetledi: "Dünya halklarının sizlere baktığını ve sizlerde umut aradığını unutmayın."
Bugün dünya, otoriter siyasetlerin yükselişi, savaşların süreklileşmesi ve demokrasi krizinin derinleşmesi karşısında yeni bir toplumsal tahayyüle ihtiyaç duyuyor. Konferansta öne çıkan görüşler, bu yeni tahayyülün giderek daha fazla toplum merkezli, kadın özgürlükçü, ekolojik ve yerinden yönetim esaslı modellerle ilişkilendirildiğini gösteriyor. ‘Karanlıkta parlayan ışık’ olarak görülen şey, evrenselleşen bir düşüncenin gücüdür. Bu nedenle konferansın verdiği temel mesaj, tarihsel bir uyarı niteliği taşımaktadır: Karanlık büyüdüğünde, ışık daha uzaktan görünür. Bugün birçok halk, geleceğin yolunu ararken o ışığa bakıyor. Tüm katılımcıların ortaklaştığı ve tek sesle dile getirdiği şey ise artık o ışığın tecrit edilmeden özgürce tüm karanlıkları aydınlatması talebiydi.
* DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı