Çözüm sürecinde başlangıç hatası
Veysi SARISÖZEN yazdı —
1 Aralık 2025 Pazartesi - 08:30
- Bir başlangıç hatası yapıldı. Başkan Öcalan’ı birkaç yıl daha “rehin” tutma gibi, dar çıkarcı ve işe yaramayacak bir kurnazlık yüzünden bu başlangıç hatası bilerek yapıldı.
Birkaç gündür düşünüyorum; acaba şu anda içinde olduğumuz süreç bir planlama hatası nedeniyle bu hale gelmiş olabilir mi? Acaba bir “başlangıç” hatası mı yapıldı?
Vardığım sonuç şu: Evet, bir başlangıç hatası yapıldı. Bahçeli, sorunu Başkan Öcalan’a “umut hakkı” tanımanın önkoşulu olarak ele aldı. Buna göre; Öcalan, silahlı savaşa son verecek, örgütünü feshedecek ve işte o zaman 'umut hakkı'nın kapıları ardına kadar açılacaktı. Böylece “terörsüz Türkiye” sorunu ile “Öcalan’a umut hakkı ve özgürlük” sorunu “aynı anda” gündeme gelmiş oldu.
Ne görüyoruz? “Terörsüz Türkiye” hedefi kamuoyunda yüzde 70'lerde destek görürken, Başkan Öcalan’a “umut hakkı yoluyla özgürlük” sorunu kamuoyunda gereken desteği bulamadı. Bunun sonucunda da TBMM Komisyonu heyetinin İmralı’ya gidişi, çözüm sürecini zayıflatan tartışmalara ve ayrışmalara neden oldu.
Bildiğimiz gibi Bahçeli, TBMM’de DEM Parti'lilerle tokalaşmadan bir gün önce Medya Savunma Alanları’nda savaş olanca hızıyla devam ediyordu. Ufukta barıştan, İmralı’da müzakereden, anlaşmadan, Komisyon’dan eser bile yoktu. Bugün süreci karmaşıklaştıran AKP ve CHP arasındaki "iktidar savaşları" da henüz başlamamıştı. Buna mukabil, doğası gereği Başkan Öcalan’la gizli müzakereler aylar öncesinden başlamıştı. El sıkışma olduğunda devlet ile Öcalan arasında, şimdi maddelerini bildiğimiz demokratik uzlaşma gerçekleşmişti bile. Başkan, PKK’ye kongresini toplayıp silahlı savaşa son verme ve kendini feshetme çağrısı yapacak, bunun karşılığında da iktidar demokratikleşme yoluna girecekti.
'Umut hakkı' şarta bağlı değil, hukukun gereği tartışılsaydı
Kamuoyunun ne müzakereden ve ne de demokratik uzlaşmadan haberi vardı. Bunlar henüz tartışılmıyor, buna mukabil Avrupa Konseyi’nin 'umut hakkı'yla ilgili talebi konuşuluyordu. Kürt halkı, Avrupa’yı ayağa kaldırmıştı. Yüzlerce tanınmış siyasetçi, sanatçı, hatta Nobel ödüllü bilim insanı, 'umut hakkı'nın tanınması için Türkiye’ye baskı yapıyordu.
AB aday üyesi olan ve tam da o sırada yüzünü Çin’den Maçin’den NATO’ya ve Avrupa’ya dönen iktidar, 'umut hakkı'nı tanımayı, AB üyeliği bağlamında tartışmaya açsaydı. Bütün müebbet hapis cezası almışları kapsayacağı gerekçesiyle “Öcalan meselesi” olmaktan çıkarıp, sadece evrensel bir ilkenin kabulü çerçevesinde ele alsaydı. Bu arada AYM ve AİHM kararları gereği, 5-6 tutukluyu serbest bıraksaydı. Avrupa müktesebatı gereği CHP, DEVA, Gelecek ve daha başka partiler AKP-MHP’nin bu “hukuk reformunu” kesinlikle desteklerdi. Bu partiler, örneğin İyi Parti ve Zafer Partisi’nin “Terörist başına özgürlük verecekler” itirazını, “yasanın adı ‘umut hakkı’, hükümlüye özgürlük ya da af yasası değil, bir gün hapisten çıkma umudu tanınıyor” diyerek ezici çoğunlukla TBMM’den geçirirlerdi. Diyelim ki bir ay her şeye rağmen tartışmalar sürer, tartışmacılar bakar ki, Başkan hala İmralı’da, tartışma başka gündemler tarafından sona erdirilirdi.
Meclis hemen komisyon kurar, geçiş yasaları da çıkarılırdı
“Çözüm süreci”nin ortalarda olmadığı bir anda atılan bu adımdan hemen sonra Bahçeli ortaya çıkıp, öyle “Öcalan TBMM’ye gelsin” filan demek yerine, “şimdi sıra, Avrupa Birliği hedefiyle tutarlı olarak kendisine 'umut hakkı' tanıdığımız Öcalan’da, teröre devam edecek mi, etmeyecek mi” demekle, devlet tarafından görevlendirilseydi. Başkan Öcalan, devletle müzakereden bile söz etmeden, bu müzakerede varılan anlaşma gereği, tarihi Şubat Manifestosu’nu, İmralı’da yine aynı gün ve aynı düzenleme içinde okurdu. Kürt halkı ilk anda şaşkınlık geçirse bile Türk halkının yüzde 90'nı bayram ederdi.
Bayramın rüzgarıyla yelkenlerini dolduran TBMM, hemen Komisyon kurar, öyle önüne geleni bile dinlemeden “geçiş yasaları” hazırlayıp TBMM’ye kısa zamanda önerir ve TBMM de bu yasaları aynı hızla görüşür karara bağlardı. Bağlar bağlamaz, 'umut hakkı' gereği, hükümlünün işlediği suçu yeniden işlemeyeceğine dair karar vermekle 'umut hakkı' yasası gereği yetkilendirilecek heyet (ABD’de filan olduğu gibi) Başkan Öcalan’ın 93 yılından beri silahlı savaşa son verme kararının yaptığı son açıklamayla samimiyeti kanıtlandığı için Başkan Öcalan’ın cezasını istediği yerde bir süreliğine ev hapsinde geçirmesine, bir süre sonra da özgürlüğüne kavuşmasına karar verdiği zaman, “şehit yakınlarının, gazilerin",milliyetçilerin ve ulusalcıların itirazı en küçük bir sonuç bile doğurmazdı.
Böylece Türk devletinin “terörsüz Türkiye” hedefi, Kürt halkının “Kürt sorununu çözme önündeki engelleri kaldırma ve Başkan Öcalan’ın özgürlüğü hedefi, Türk ve Kürt halklarının barış ve demokrasi hedefi" aynı zamanda, asgari gürültü patırtıyla gerçekleşmiş olurdu.
Ne ayrışmalar böyle olurdu ne de "iktidar savaşları"
Görüldüğü gibi, PKK’nin çözüm sürecinden aylar önce dünya çapında başlattığı “Önder Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi, “ektrem” bir talep içermiyormuş. İşe Başkan’ın özgürlüğüne giden yolda 'umut hakkı'nın siyasi değil, hukuki tanınmasıyla başlanmalıymış. Öcalan’la gizli anlaşmanın hayata geçirilmesinde bu adım başlangıç noktasıymış. Atıldığı zaman (devletle Öcalan uzlaşmasından haberli olan) Saray İttifakı’nın partileri ile İyi Parti ve Zafer Partisi dışında bütün partiler 'umut hakkı'nın yasalaşmasında kesinlikle anlaşabilirlermiş ve onların arasında, bugün yaşanan ayrışmalar olmazmış. Hatta AKP ile CHP arasındaki "iktidar savaşları" bile çözüm sürecini karmaşıklaştıran bir etken olmaktan çıkarmış. Çünkü süreç amacına ulaşmış olduğundan savaşmak bu iki partinin bileceği iş olurmuş.
Kestirmeden sorayım: Avrupa Birliği hedefiyle, Avrupa Konseyi’nin talebine uygun olarak 'umut hakkı'nı tanımak mı kolay, yoksa Cemil Bayık ve Besê Hozat’ın başkanlığında gerillanın özgürce Türkiye’ye ayak basmasını sağlayacak geçiş yasalarını çıkarmak mı? Kuraldır: Kolaydan başlayacaksın, zoru başaracaksın.
Başlangıç hatası, bir kurnazlığın eseri
İyi de neden “planlama hatası” yapılmış?
Devletin ve iktidarın, Başkan Öcalan’ı şu krizli ülke ve bölge koşullarında, ne olur ne olmaz diyerek, birkaç yıl daha “rehin” tutma gibi, dar çıkarcı ve işe yaramayacak bir kurnazlık yüzünden bu başlangıç hatası bilerek yapılmıştır.
Olan olmuştur. Planlamacılar yaptıkları hatayı düşüne dursunlar. Biz, çözüm sürecinin AKP ve CHP arasındaki "iktidar savaşları"na kurban gitmemesi için mümkün olan ne varsa yapmaya, mücadeleye ve örgütlenmeye devam edelim.
Çıkmamış candan, eğer devletin içinde birileri o canı bedenden çıkartma kararı vermemişse umut kesilmez.
