
Anadil eylem
Dil ve kimlik inkarı çatışmayı besliyor
Kültür/Sanat Haberleri —
9 Aralık 2025 Salı - 18:00
- Anayasa’nın 42. maddesinin ana dilde eğitimi engellediğini belirten Cemile Turhallı “Dil ve kimlik inkarı çatışmayı besliyor; yasal statü sağlanmadan sorun çözülemez” dedi. Kürtçeye yönelik hukuki engellerin kaldırılması gerektiğini vurgulayan Turhallı, milyonlarca insanın konuştuğu bir dilin ‘azınlık’ sayılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti.

ROJHAT ABİ/AMED
DEM Parti Dil ve Kültür Komisyonu Eşsözcüsü Cemile Turhallı, Kürtçenin eğitim dili ve kamusal dil olarak tanınmasının toplumsal barışın ön koşulu olduğunu söyleyerek, “Kürtçe zorunlu eğitim dil olmalı. Ana dilde eğitim hakkı Anayasa’da bir hak olarak kabul edilmeli” dedi.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle birlikte Kürtçenin resmi dil statüsüne kavuşturulmasına dair tartışmalar yeniden gündeme geldi. Mecliste kurulan Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na birçok kurum ve siyasi partilerin önerilerinin yer aldığı perspektif metnini sunan DEM Parti Dil ve Kültür Komisyonu Eşsözcüsü Cemile Turhallı gazetemize konuştu.

Hem yasal hem yasadışı inkar
Cumhuriyet rejiminin kurulduğu günden bugüne Kürtçenin inkar edildiğini hatırlatan Eşsözcüsü Cemile Turhallı, inkarı “korsanvari” olarak değerlendirerek, “Türkiye'de en önemli sorunlardan biri dil inkarı. Dil, halkının en önemli politik kimliklerinden biri. Burada dil inkarı yüzyıllık devam edegelen bir inkar” dedi. “Bu inkarın en temel belgesi Anayasa’nın kendisi. Aynı zamanda inkarı besleyen diğer türev yasalarla da güçlendirilmiş” diyerek şöyle konuştu: “Anayasa’nın 42. maddesine göre Türkçe dili dışında herhangi bir dil, ana dili olarak öğretilemez.
Örneğin bazı Kürtçe isimler içinde Q, Ê, W, X gibi harfler olduğu zaman kabul etmiyorlar. Türk Harf Kanunu'na göre, bu harfler bu alfabeyle ilgili değil deniliyor. Dolayısıyla biz bunu kabul etmiyoruz. Kürtlerin hem yasal hem de yasadışı yöntemlerle bir inkarı söz konusu. Direkt ‘Kürtçe yasaktır’ demiyor ama Türkçe dışında herhangi bir dili yasakladığı için dolaylı olarak diğer bütün dilleri yasaklamış oluyor. Hem doğrudan hem dolaylı bir inkâr var ve aslında bu korsanvari bir yaklaşımdır.”
Örgütlü güçle dil ayakta kalıyor
Bir dilinin kalıcılaşmasının o dilin kamusallaşmasına, eğitim dili olmasına ve kamu dili olarak kabulüne bağlı olduğuna dikkat çeken Turhallı devamında şunları belirtti: “Mesela Kürtçe bir dilekçe veriyorsun, seni işleme almıyor. ‘Türkçe dışında herhangi bir dil konuşma’ diyor. Ayrıca bu sadece kamu kurumlarından da ibaret değil.
Özel sektörde dahi dilini kullanamıyorsun. Bu aslında devletin temel inkar politikasının ne kadar kurumsallaştığını, nasıl bir devlet politikası haline geldiğini gösteriyor. Çünkü toplumsallaşması için bunun idareyle, devlet yapısıyla korunması lazım. Ancak şu an örgütlü güçle bu dil ayakta kalabiliyor. Örgütlü gücün kamu gücüne dönüşmesi gerekiyor. Devletin de bu noktada bir çaba içerisinde olması gerekiyor. O çaba olmayınca eksik kalıyor. Temelde bir çatışma nedenine dönüşür.”

Hem eğitim hakkı hem kamusal dil hakkı
Vatandaşlık tanımının yalnızca oy vermekten ibaret olmadığına işaret eden Turhallı, vatandaşlık hakkının aynı zamanda dilin kamusal alanda aktif biçimde kullanılmasını ve bu alanların herkes için erişilebilir tutulmasını da kapsadığına dikkat çekerek şunları ifade etti: “Bunlar olmayınca zaten vatandaşlık hakkı fiilen ortadan kalkmış oluyor ve öyle bir noktaya geliyor ki insanlar bu ülkenin vatandaşı olduğunu düşünmüyorlar. Haliyle bir çatışma nedeni ve devlete güven sorunu oluşmaya başlıyor. Ciddi bir şiddet zeminini doğabiliyor buna karşı. Dünya literatürüne göre de halkların kendi kaderlerini tayin hakkı çok meşru bir haktır. Çünkü millet olmaktan dolayı kendi ana dilinizi kamusal dil olarak kullanmazsanız kendi kaderinizi tayin etmiyor olursunuz.
Bunun dışında uluslararası sözleşmelerle tabii ki kabul edilmiş bir hak. Hem eğitim hakkı hem kamusal dil hakkı kişinin vatandaşlık bağının devletle en güçlü harcını kuran etkendir. Mesele iki şiir, şarkı söylemek değildir. Temel mesele dilin varlığını güvenceye almaktır. Devlet olarak ana dili teşvik etmelisin, yasaklayamazsın. Normalde devlet kendi halkının dilini merak etmeli. Kendisi o dili öğrenmeli, ona çözüm üretmeli, ona hizmet götürmeli. Devlet kendi dilini konuştu ve hepimiz de Türkçeyi öğrendik. Yapmamız gereken şey ise ana dilimizi, devletçi bir bakış açısıyla değil ama bugüne kadar nasıl öğrenilip konuşulmuşsa bunu daha etkin, daha verimli ve daha özgüvenli bir şekilde toplumsal bir meşruiyete dönüştürmemiz lazım.”
Mekanizmalar oluşturmalıyız
Bu meşruiyet alanını sağlanabilirse devletin zaten değişeceğini kaydeden Turhallı, “Çünkü koyduğu kuralların hiçbir anlamı kalmayacak. Toplumsal hayatı, Kürtçe kurgulamak çok önemli bir şey. Kürtçe binlerce yıllık kadim bir dil. Bugüne kadar sözlü geleneğiyle yaşamış ve bugün tüm lehçeleriyle yazılı üretim yapan bir dil. Bundan dolayı bizim ana dili geliştirecek mekanizmalar üretmemiz gerekiyor. Kurslar, kreşler ve akademiler kurmak ve toplumu motive etmek gerekiyor. Bunları yaptığımız oranda devletin zımni feragati ortadan kalkmış olacak” diye konuştu.

Anayasal engeller kalkmalı
Turhallı, ayrıca ana dil eğitimine yönelik Meclis’te kurulan Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na sundukları çözüm perspektifinden de söz ederek şunları aktardı: “DEM Parti ile dil kurum ve STK’ları olarak ana dile dair çözüm ve önerilerimizi sunduk. Ana dilde eğitimin çok temel bir hak olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledik. Bu anayasal engelin bir kere ortadan kalkması gerek. Çünkü toplum sözleşmeleri olarak kabul ettiğimiz anayasaların özgürlükleri güvenceye alacak bir kaynak olması lazım. Özgürlükler deyince anayasalar akla gelir.
Bu konuda engel varsa bu engelin ortadan kalkması gerekiyor. İkincisi de bunun gerçekten de toplumda artık bir ayrımcılık nedeni olarak görülmemesi gerekiyor. Toplumsal bir barış zemininin de oluşması gerekiyor. Kürtleri, bu devletin sadakatini hep suistimal etmiş olarak gördükleri için toplum da öyle görmeye başladı. Bütün herkese aynı muameleyi yaptılar. Bir çatışma zeminine dönüştürdüler bu meseleyi. Devletin politikalarından dolayı, Kürt halkı 40 yıldır savaşta. Esasında çatışmanın nedeni, kaynağı da zaten bu inkar ve görmezden gelmeydi.”
Kürtçe zorunlu eğitim dili olmalı
Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi ve yasal statüye kavuşturulması gerektiğini vurgulayan Turhallı atılması gerek adımları şöyle sıraladı: “Kürtçe zorunlu eğitim dil olmalı. Ana dilinde eğitim hakkı anayasada bir hak olarak kabul edilmeli. Bu çok önemli bir eşik. Çatışmanın esas nedeni dil inkarıysa, kimlik inkarıysa bunun kabulüyle bu çatışma zemini zaten ortadan kaldırılmış olur. Bu açıdan bunun çok önemli bir adım olacağını kabul etmek gerekiyor. Dillerin barışı ile başlamak lazım. Dilleri eşitlemektir dillerin barışı dediğimiz şey. 25 milyon, 30 milyon kişinin konuştuğu bir dile azınlık muamelesi yapılmamalı. Bugün Kürtler bu Anadolu coğrafyasının ve Kürdistan’nın kurucu toplumudur. Beraber bu ülkeyi kurmuş bir halk azınlıkla ifade edilemez. Bu açıdan Kürtçeye yasal statü kazandırılması, toplumsal saygı kazandırılması ve itibarı iade edilmesi gerekiyor.”