JustPaste.it

517ec6279a539c3531901102b85ff876.jpg

Olmak ya da olmamak üzerine

Selim FERAT yazdı —

9 Aralık 2025 Salı - 09:30

 

  • Varolmak bir sorumluluksa ve özgür olmak için sorumluluk yükleniyorsa insan, bu sorumlulukta direnmek, geleceğin isyanıdır.

"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!“

 

William Shakespeare'in, Danimarka Prensi Hamlet’in intihardan sonraki yaşamın belirsizliği üzerine kurduğu monolog.

 

Hayatın acılarına katlanarak yaşamak mı, ölüm üzerinden kaçıp kurtulmak mı?

 

Son dönemlerde Kürdistan’da özgürlük, devletsizlik, komünalizm, sosyalizm ve yaşama dair yapılan tartışmaların toplamından pozitif birkaç çıkarım:

 

Olmak ve sadece olmakta direnmek.

 

Uzlaşarak var olmak.

 

Uzlaşmadan var olmak.

 

Direterek, karşı koyarak var olmak.

 

Shakespeare'in, "Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?“ sorusuna olumlu cevap vermek zor. Bu monologda bana daha çok sempatik gelen, "Yoksa diretip bela denizlerine karşı dur, yeter demek“ önermesidir.

"Kötülere kul olmak“tan "Sevgiyi kepaze etmek“tense bildiğimiz belalar nehrine atılıp yüzmeyi, insan onuruna daha yakın buluyorum.

 

Egemenlerin ve tanrılara ait büyülerin yıkıldığı bir dünyada, özgürlüğe anlam yükleyerek yaşamak.

 

Biz varolmadan önce, bize yüklenmek istenen biz "öz“ olduğundan hareket edebiliriz. Biz varolduktan sonra kimse bize kabul edemeyeceğimiz bir "öz“ yükleyemez.

 

Varlığımız, bizi bükülmeden varolmak isteyenlerle akrabalaştırmışsa onlarla ayakta durabileceğimiz bir geleceğe ulaşabiliriz.

 

Yaşama dair sorumluluk taşımayanlar, özgür olamazlar.

 

Albert Camus‘un, "ne kurban ne de cellat“ betimlemesi, günümüze daha da uygun.

 

Ara bir dönemden geçiyoruz.

 

Belirginsizlik kavramını yükseltenler, pek sempatik durmuyor.

 

Özgür olmakta direnenler, yüksek bir sorumluluk taşıyor. Komün ve komünizm kavramlarına dair yola koyulanlar, iz bıracak bir duruş sergiliyor.

 

Geçmiş var ve geçmişe/bugüne, bugünden yarına dair bir gelecek de var.

 

"Ara bir dönem“ geçmişin izlerini ve gelecekte olacakların belirginleşecek siluetini taşıyor. Radikal pratikle ulaşılmayan hedeflere, insani değerlerin yüklü olduğu, ahlaki bir başkaldırıyla ulaşılabileceği bir süreçten geçiyoruz.

 

Eğer insan, özgürlük için ahlaki asi bir sürece damgasını vuruyorsa bu insanın kendisini yeniden var etmesi için paradoksal bir girişimi olarak algılanmalıdır.

 

"Kendi anlayışınızı kullanma cesareti“ni (Kant), Kürdistan’daki yeni aydınlanma çağının çıkışı olarak not ediyorum.

 

Özgürlüğün ahlakının sade ve tek bir yolu yoktur. Yeni bir gökyüzü yaratmak, bu gökyüzüne binlerce yeni yıldız yerleştirmek için zaman hiç geç değil.

 

Varolmak bir sorumluluksa ve özgür olmak için sorumluluk yükleniyorsa insan, bu sorumlulukta direnmek, geleceğin isyanıdır.

 

Tam da bu dönüm noktasında Kürdistan.

 

Var ol ki; varoluşun her dönemin isyanı olsun.

 

Geçmişte, Kürdistanlıların aynısını istemedikleri bir "varoluş“taydı Kürdistan. Günümüzde, başka Kürdistanlıların da aynısını istedikleri biz varolma sürecinde Kürdistan.

 

Varolmanın "cezalandırılıyor“ olmasının sorumluluğunu taşıyanlar, Kürdistan’ın dört parçasında yaşayanlar; varolmanın özgürlüğü için direnenler de öyle.