JustPaste.it

Ebu'l Hasen el-Eş'ari'nin Kaleminden Ehl-i Sünnet Akidesi

🖋Ebu'l Hasen el-Eş'ari'nin Kaleminden

Ehl-i Sünnet Akidesi

 

 

 

 

 

 

Makalat'ul-İslamiyyin ve İhtilaf'ul Musallin

 

 

(226/1 Mektebet'ul-Asriyye Basım H.1426 M.2005)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ebu'l Hasen el-Eş'ari (Allah onun da bizimde günahlarımızı bağışlasın, rahmetini üzerimizden eksik etmesin!) diyor ki:

 

 

 

:هذه حكاية جملة قول أصحاب الحديث وأهل السنة

 

جملة ما عليه أهل الحديث والسنة الإقرار بالله وملائكته وكتبه ورسله وما جاء من عند الله وما رواه الثقات عن رسول الله صلى الله عليه وسلم لا يردون من ذلك شيئاً وأن الله - سبحانه! - إله واحد فرد صمد لا إله غيره لم يتخذ صاحبة ولا ولداً وأن محمداً عبده ورسوله وأن الجنة حق وأن النار حق وأن الساعة آتية لا ريب فيها وأن الله يبعث من في القبور.

 

 

 

Bu, Hadis Ashabının ve Ehl-i Sünnetin İtikad Konularındaki Görüşüne Dair Aktarılan Toplu Bir Metindir.

 

Hadis ve sünnet ehlinin üzerinde bulunduğu akidenin özeti şudur:

 

Allah'ı, Meleklerini, Kitaplarını, Rasullerini, Allah katından gelen şeyleri ve Rasulullah (s.a.v)'den güvenilir kimselerin rivayet ettikleri şeyleri ikrar etmektir. Onlar bunlardan herhangi bir şeyi reddetmezler. Allah Subhanehu ve Teala, tek bir ilahtır. Tektir Sameddir. Ondan gayrı hak ilah yoktur. Ne bir eş ne de bir çocuk edinmemiştir. Muhammed (s.a.v) de onun kulu ve rasulüdür. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kıyamet saati mutlaka gelip çatacaktır bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah Azze ve Celle de kabirlerde bulunan herkesi diriltecektir.

 

 

وأن الله - سبحانه! - على عرشه كما قال: {الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى} [الرحمن: 5] وأن له يدين بلا كيف كما قال: {خَلَقْتُ بِيَدَيَّ} [ص: 75] وكما قال: {بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ} [المائدة: 64] وأن له عينين بلا كيف كما قال: تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا وأن له وجهاً كما قال: {وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلالِ وَالْأِكْرَامِ} [الرحمن: 27] .

 

 

 

Allah Subhanehu ve Teala, şöyle buyurduğu gibi arşının üzerindedir: "Rahman arşa istiva etti." (Taha:5) Şöyle buyurduğu gibi de keyfiyeti belirtilmeksizin iki eli vardır: "İki elimle yarattığıma" (Sad: 75) "Bilakis onun iki eli de açıktır" (Maide: 64) Yine buyurduğu gibi, keyfiyeti belirtilmeksizin iki gözü vardır. "Gözlerimizin önünde yüzdü" Şu buyruğunda olduğu gibi onun yüzü vardır: "Celal ve İkram sahibi Rabbi'nin yüzü baki kalacak" (Rahman: 67)

 

 

 

وأن أسماء الله لا يقال أنها غير الله كما قالت المعتزلة والخوارج وأقروا أن الله - سبحانه! - علماً كما قال: {أَنْزَلَهُ بِعِلْمِهِ} [النساء: 166] وكما قال: {وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَى وَلا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ} [فاطر: 11] .

وأثبتوا السمع والبصر ولم ينفوا ذلك عن الله كما نفته المعتزلة وأثبتوا لله القوة كما قال: {أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً} [فصلت: 15] .

 

 

 

Allah'ın isimlerinin, Mu'tezile ve Haricilerin dediği gibi, Allah'tan gayrı (başka bir şey) olduğu söylenemez. Allah Subhanehu ve Teala'nın ilmini de ikrar ederler. "Onu ilmiyle indirmiştir" (Nisa:166) "Allah'ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur." (Fatır: 11)

 

 

وأثبتوا السمع والبصر ولم ينفوا ذلك عن الله كما نفته المعتزلة وأثبتوا لله القوة كما قال: {أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً} [فصلت: 15]

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet) Allah'ın işitmesini ve görmesini isbat ederler. Mu'tezile'nin yaptığı gibi ondan bunları nefyetmezler. Yine Allah Azze ve Celle şu kavlinde buyurduğu gibi, onun için kuvveti isbat ederler. "Allah'ın onları yarattığını ve onun onlardan kuvvet bakımından daha güçlü olduğunu görmediler mi?" (Fussilet: 15)

 

 

وقالوا أنه لا يكون في الأرض من خير ولا شر إلا ما شاء الله وأن الأشياء تكون بمشيئة الله كما قال -عز وجل-: {وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ} [التكوير: 29] وكما قال المسلمون: ما شاء الله كان وما لا يشاء لا يكون.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); yeryüzünde hayır ve şer namına hiçbir şey Allah'ın dilemesi dışında meydana gelemeyeceğini söylerler. Bütün şeyler Allah'ın meşietine/dilmesine bağlıdır. Allah Azze ve Celle'nin şu buyruğunda olduğu gibi "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." (Tekvir: 29) Aynı şekilde Müslümanların şöyle dedikleri gibi; "Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz." (durum böyledir.)

 

 

وقالوا إن أحداً لا يستطيع أن يفعل شيئاً قبل أن يفعله أو يكون أحد يقدر أن يخرج عن علم الله أو أن يفعل شيئاً علم الله أنه لا يفعله.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet) dediler ki; Bir kimse, Allah o şeyi yapmadığı müddetçe bir şey yapmaya güç yetiremez. Allah'ın ilminden çıkmaya ve ya Allah'ın kendisinin yapmayacağını bildiği bir hususu yapmaya güç yetiremez.

 

 

وأقروا أنه لا خالق إلا الله وأن سيئات العباد يخلقها الله وأن أعمال العباد يخلقها الله -عز وجل- وأن العباد لا يقدرون أن يخلقوا منها شيئاً.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet), Allah Azze ve Celle'den başka yaratıcı olmadığını, kulların kötülüklerini ve amellerini Allah'ın yarattığını ve kulların bu fiillerden bir şeyi yaratmaya kudreti olmadığını ikrar ederler.

 

 

وأن الله وفق المؤمنين لطاعته وخذل الكافرين ولطف بالمؤمنين ونظر لهم وأصلحهم وهداهم ولم يلطف بالكافرين ولا أصلحهم ولا هداهم ولو أصلحهم لكانوا صالحين ولو هداهم لكانوا مهتدين.

 

 

 

Yine Allah Azze ve Celle', mü'min kullarına kendisine itaat etmeye muvaffak kılmış, kafirleri yüz üstü bırakmıştır. Mü'minlere lutf etmiş, onları gözetimi altında tutmuş, hallerini islah etmiş ve onlara hidayet etmiştir. Kafirlere ise lutf etmemiş, onların işlerini düzeltmemiş ve onlara hidayet etmemiştir. Şayet Allah Azze ve Celle onları islah etmiş olsaydı, Salih kimseler olurlardı. Hakeza onlara hidayete erdirmiş olsaydı, onlar hidayete erdirilmiş kimseler olurdu.

 

 

وأن الله - سبحانه! - يقدر أن يصلح الكافرين ويلطف بهم حتى يكونوا مؤمنين ولكنه أراد أن لا يصلح الكافرين ويلطف بهم حتى يكونوا مؤمنين ولكنه أراد أن يكونوا كافرين كما علم وخذلهم وأضلهم وطبع على قلوبهم.

 

 

 

Allah Subhanehu ve Teala, kafirlere ta ki iman eden kimseler oluncaya kadar, onları islah etmeye ve onlara lütfetmeye kadirdir. Lakin O Subhanehu ve Teala, kafirlere ta ki iman eden kimseler oluncaya kadar, onların hallerini ne islah etmeyi nede onlara lütfetmeyi istememiştir. Esasen bilindiği gibi onların kafir kimseler olmalarını istemiştir. Tıpkı onları yüz üstü bırakması, onları delalete sürüklemesi ve kalplerine (küfrü) damgalaması gibi

 

 

وأن الخير والشر بقضاء الله وقدره ويؤمنون بقضاء الله وقدره خيره وشره حلوه ومره ويؤمنون أنهم لا يملكون لأنفسهم نفعاً ولا ضراً إلا ما شاء الله كما قال ويلجئون أمرهم إلى الله - سبحانه! - ويثبتون الحاجة إلى الله في كل وقت والفقر إلى الله في كل حال.

 

 

 

Hayır ve şer Allah'ın kazası ve kudreti ile vuku' bulmaktadır ki, onlar Allah'ın kazasına, kudretine, hayrı ve şerri yaratmasına, tatlı olanı ve acı olanı yaratmasına iman ederler. Yine buyurduğu gibi- onlar kendi nefisleri lehine, Allah'ın dilemesi müstesna ne bir faydaya, ne de bir zarara malik olmadıklarına iman ederler. İşlerini noksanlıklardan münezzeh olan Allah'a havale ederler, her vakitte ihtiyaçları Allah'a havale ederler ve her halükarda ona muhtaçtırlar.

 

 

ويقولون إن القرآن كلام الله غير مخلوق والكلام في الوقف واللفظ من قال باللفظ أو بالوقف فهو مبتدع عندهم لا يقال اللفظ بالقرآن مخلوق ولا يقال غير مخلوق.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet) , Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğunu ve mahlûk olmadığını söylerler, vakıf (Kuranın yaratılmış olup olmadığı hususunda duraksama) ve lafız (bizim Kuranı telaffuz edişimizin mahluk olup olmadığı) hakkındaki sözleri ise (şöyledir):.Her kim lafzı(n mahluk olduğunu) veya vakfı (bu hususta duraklamayı) savunursa, onların nezdinde o kimse bidatçidir. Ne Kur'anı telaffuz etmenin mahluk olduğu, ne de mahluk olmadığı (şeklinde bir şey) söylenemez. 

 

 

ويقولون: إن الله - سبحانه! - يرى بالأبصار يوم القيامة كما يرى القمر ليلة البدر يراه المؤمنون ولا يراه الكافرون لأنهم عن الله محجوبون قال الله -عز وجل-: {كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ} [المطففين: 15] وأن موسى عليه السلام سأل الله - سبحانه! - الرؤية في الدنيا وأن الله - سبحانه! - تجلى للجبل فجعله دكاً فأعلمه بذلك أنه لا يراه في الدنيا بل يراه في الآخرة.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet), Allah Subhanehu ve Teala'nın kıyamet günü, tıpkı dolunayda ayın görüldüğü gibi, gözler ile görülebileceğini söylerler. Onu Subhanehu ve Teala'yı mü'minler görecek, kafirler göremeyeceklerdir. Çünkü onlar (o gün) Allah'ı görmeye karşı perdelidirler. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Hayır! O gün onlar, Rablerine karşı perdelidirler." (Mutaffifin: 15) Musa (a.s) Allah'dan Subhanehu ve Teala onu, dünyada görmeyi istemiş, Allah Subhanehu ve Teala ise dağa tecelli etmiş ve dağı paramparça etmiştir. Böylelikle, kendisinin dünyada değil, bilakis ahirette görülebileceğini, ona öğretmiş oldu.

 

 

ولا يكفرون أحداً من أهل القبلة بذنب يرتكبه كنحو الزنا والسرقة وما أشبه ذلك من الكبائر وهم بما معهم من الإيمان مؤمنون وإن ارتكبوا الكبائر.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Ehl-i Kible'den olan hiçbir kimseyi zina, hırsızlık ve buna benzer büyük günahlardan olan bir günahı işlemiş olduğundan dolayı tekfir etmezler. Onlar büyük günahlara dalmış olsalar bile, kendilerinde bulunan iman sebebi ile mü'min kimselerdir.

 

 

والإيمان عندهم هو الإيمان بالله وملائكته وكتبه ورسله وبالقدر خيره وشره حلوه ومره وأن ما أخطأهم لم يكن ليصيبهم وما أصابهم لم يكن ليخطئهم والإسلام هو: أن يشهد أن لا إله إلا الله وأن محمداً رسول الله على ما جاء في الحديث والإسلام عندهم غير الإيمان.

 

 

 

Onların nezdinde iman, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, rasullerine, hayrıyla şerriyle, acısıyla tatlısıyla kadere iman etmek ve de başlarına gelmeyen bir olayın hiçbir şekilde isabet etmeyeceğine, kendilerine gelen bir musibetin de ne olursa olsun geleceğine inanırlar. İslam ise; hadiste geldiği üzere, Allah'dan başka hak ilah olmadığına ve Muhammedin onun kulu ve rasulü olduğuna şehadet etmektir. İslam ise onların nezdinde imandan başka bir şeydir.

 

 

ويقرون بأنه الله - سبحانه - مقلب القلوب.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Allah Subhanehu ve Teala'nın kalpleri evirip çeviren olduğunu ikrar ederler.

 

 

ويقرون بشفاعة رسول الله صلى الله عليه وسلم وأنها لأهل الكبائر من أمته وبعذاب القبر وأن الحوض حق والصراط حق والبعث بعد الموت حق والمحاسبة من الله -عز وجل- للعباد حق والوقوف بين يدي الله حق.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Rasullah (s.a.v)'in şefaatini ve bu şefaatinin ümmetinden büyük günah işlemiş kimseler için olduğunu ikrar ederler. Kabir azabını da ikrar ederler. Havz haktır. Sırat haktır. Ölümden sonra diriliş haktır. Allah Azze ve Celle'nin kullarını hesaba çekmesi haktır. Allah'ın huzurunda toplanıp beklemek haktır.

 

 

ويقرون بأن الإيمان قول وعمل يزيد وينقص ولا يقولون مخلوق ولاغير مخلوق ويقولون: أسماء الله هي الله ولا يشهدون على أحد من أهل الكبائر بالنار ولا يحكمون بالجنة لأحد من الموحدين حتى يكون الله - سبحانه! - ينزلهم حيث شاء ويقولون: أمرهم إلى الله إن شاء عذبهم وإن شاء غفر لهم ويؤمنون بأن الله - سبحانه! - يخرج قوماً من الموحدين من النار على ما جاءت به الروايات عن رسول الله صلى الله عليه وسلم وينكرون الجدل والمراء في الدين والخصومة في القدر والمناظرة فيما يتناظر فيه أهل الجدل ويتنازعون فيه من دينهم بالتسليم للروايات الصحيحة ولما جاءت به الآثار التي رواها الثقات عدلاً عن عدل حتى ينتهي ذلك إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم ولا يقولون كيف ولا لم لأن ذلك بدعة.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); İman'ın, söz ve amel olduğunu, artıp ve eksileceğine iman ederler. Onlar imanla alakalı ne mahluktur derler, ne de mahluk değildir derler.

Ve yine onlar Allah'ın isimlerinin bizzat Allah'ın kendisi olduğunu söylerler. Büyük günahlara dalmış hiçbir kimsenin cehennemlik olduğuna şahitlik etmezler ve de muvahhidlerden bir kimsenin cennetlik olduğuna da hükmetmezlerler. Taki Allah Subhanehu ve Teala onu dilediği konuma yerleştirinceye kadar. Onlar bunun yerine şöyle derler: "Onların işleri Allah'a aittir. Dilerse azap eder, dilerse bağışlar." Yine onlar Allah Subhanehu ve Teala'nın Rasulullah (s.a.v)'den gelmiş rivayetler üzerine, muvahhidlerden olup ta cehennemde bulunan bir topluluğu ateşten çıkaracağına iman ederler. Din hususunda cedel ve tartışmayı, kader hususunda husumet gütmeyi inkar ederler. Aynı şekilde cedel ehlinin, tartışma tutuştuğu şeyler hususunda münazara etmeyi redderler. Şayet dinlerinde bir olay hakkında tartışmaya düşerlerse, onlara düşen sahih rivayetlere, eserde bulunan rivayetlere ki, bunları sika raviler, adil olan kimselerden ta ki senedi Rasulullah (s.a.v)'e kadar ulaşacak şekilde rivayet etmişlerdir. Onlar bu tarz rivayetler hakkında "Nasıl? Neden ?" gibi soruları sormazlar. Çünkü bu bidattir.

 

 

ويقولون: إن الله لم يأمر بالشر بل نهى عنه وأمر بالخير ولم يرض بالشر وإن كان مريداً له.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Allah Azze ve Celle'nin şerri emretmediğini, bilakis onu yasakladığını, hayrı emrettiğini, şerri irade etmiş olsa bile şerden razı olmadığını söylerler.

 

 

ويعرفون حق السلف الذين اختارهم الله - سبحانه! - لصحبة نبيه صلى الله عليه وسلم ويأخذون بفضائلهم ويمسكون عما شجر بينهم صغيرهم وكبيرهم ويقدمون أبا بكر ثم عمر ثم عثمان ثم علياً رضوان الله عليهم.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); selefin hukukunu tanırlar. Allah onları (selefi), Nebi (s.a.v)'in sahabeleri olarak seçmiştir. Onların faziletlerini kabul ederler, Onların aralarında çıkan büyük veya küçük anlaşmazlıklarla alakalı konuşmaktan uzak dururlar. Ve (Fazilet hususunda) Ebu Bekir'i sonra Ömer'i sonra Osman'ı sonra Ali'yi öne geçirdiler Allah hepsinden razı olsun. 

 

ويقرون أنهم الخلفاء الراشدون المهديون أفضل الناس كلهم بعد النبي صلى الله عليه وسلم.

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Hidayete ermiş, Raşit halifeleri, Nebi (s.a.v)'den sonra insanların en faziletlileri olduğunu ikrar ederler.

 

ويصدقون بالأحاديث التي جاءت عن رسول الله صلى الله عليه وسلم أن الله - سبحانه! - ينزل إلى السماء الدنيا فيقول هل من مستغفر كما جاء الحديث عن رسول الله صلى الله عليه وسلم ويأخذون بالكتاب والسنة كما قال الله -عز وجل-: {فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ} [النساء: 59] ويرون اتباع من سلف من أئمة الدين وأن لا يبتدعوا في دينهم ما لم يأذن به الله.

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Rasulullah (s.a.v)'den gelmiş olan hadisleri tasdik ederler. Rasulullah (s.a.v)'den gelmiş olan hadiste olduğu gibi Allah Subhanehu ve Teala'nın en yakın göğe (en yakın göğe (en yakın göğe (dünya semasına))) ineceğini ve şöyle buyuracağını tasdik etmeleri gibi: "Yok mu bağışlanma dileyen?" Onlar Allah Azze ve Celle'nin buyurduğu gibi kitabı ve sünneti (esas) alırlar: "Şayet bir işte anlaşmazlığa düşerseniz, bu hususu Allah ve rasulüne döndürünüz" (Nisa:59) Aynı şekilde onlar, bu dinin imamlarından öne geçmiş kimselere (selefe) ittiba etmeyi ve dinleri hakkında Allah'ın izin vermediği bir şeyi bidat olarak icad etmekten kaçınmayı gerekli görürler.

 

ويقرون أن الله - سبحانه! - يجيء يوم القيامة كما قال: {وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفّاً صَفّاً} [الفجر: 22] وأن الله يقرب من خلقه كيف يشاء كما قال: {وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ} [ق: 16] .

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Allah Subhanehu ve Teala'nın kıyamet günü geleceğini ikrar ederler. Tıpkı şu kavlinde olduğu gibi: "Rabbin ve Melekler saf saf gelir" (Fecr:22) Aynı şekilde Allah Azze ve Celle'nin mahlukatından bir kimseye dilediği gibi yaklaşabileceğini şu ayeti kerimede olduğu gibi ikrar ederler: "Biz ona, şah damarından daha yakınız." (Kaf:16)

 

 

ويرون العيد والجمعة والجماعة خلف كل إمام بر وفاجر ويثبتون المسح على الخفين سنة ويرونه في الحضر والسفر.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); bayram, Cuma ve cemaat namazlarını, her imamın arkasında ister iyi olsun ister kötü, kılınmasını gerekli görürler. Hazarda ve seferde Mestler üzerine mesh etmeyi sünnet olarak isbat ederler.

 

 

ويثبتون فرض الجهاد للمشركين منذ بعث الله نبيه صلى الله عليه وسلم إلى آخر عصابة تقاتل الدجال وبعد ذلك.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); müşrikler ile Allah'ın Nebisini (s.a.v) göndermesinden, ahir zamandaki bir cemaatin Deccal ile savaşması ve bundan sonrasına kadar, cihad etmenin farziyetini isbat ederler.

 

 

ويرون الدعاء لأئمة المسلمين بالصلاح وأن لا يخرجوا عليهم بالسيف وأن لا يقاتولا في الفتنة ويصدقون بخروج الدجال وأن عيسى بن مريم يقتله.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Müslümanların imamlarına, salahiyetleri için dua etmeyi gerekli görürler. Kılıçla onlara isyan huruç etmezler. Fitne döneminde savaşmazlar. Deccal'ın çıkışını ve İsa b. Meryem'in onu öldüreceğini tasdik ederler.

 

 

ويؤمنون بمنكر ونكير والمعراج والرؤيا في المنام وأن الدعاء لموتى المسلمين والصدقة عنهم بعد موتهم تصل إليهم.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); (Kabir sualinde ki) Munker ve Nekir meleklerine, Mi'raca, uykuda rüya görmeye iman ederler. Müslümanların ölüleri için yapılan duanın ve öldüklerinden sonra onlar adına verilen sadakaların, onlara ulaşacağına da iman ederler.

 

 

ويصدقون بأن في الدنيا سحرة وأن الساحر كافر كما قال الله وأن السحر كائن موجود في الدنيا.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); dünyada sihirbazların varlığına ve Allahu Teala'nın buyurduğu gibi sihirbazın kafir olduğuna iman ederler. Yine dünyada sihrin var olabileceğine iman ederler.

 

 

ويرون الصلاة على كل من مات من أهل القبلة برهم وفاجرهم وموارثتهم.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Ehli kıbleden ölen ister iyi bir kimse olsun isterse de kötü bir kimse olsun üzerine namaz kılmayı ve miras hukukunun gözetilmesini gerekli görürler.

 

 

ويقرون أن الجنة والنار مخلوقتان.

وأن من مات مات بأجله وكذلك من قتل قتل بأجله.

وأن الأرزاق من قبل الله - سبحانه! - يرزقها عباده حلالاً كانت أم حراما. ً

وأن الشيطان يوسوس للإنسان ويشككه ويخبطه.

 

 

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Cennet ve Cehennem'in yaratılmış olduğunu ikrar ederler.

Ölen bir kimse, kendi eceline göre ölmüştür. Aynı şekilde öldürülen bir kimse eceline göre öldürülmüştür.

Rızıklar; helal olsun ya da haram olsun Allah tarafından kullarına rızık olarak bahşedilmiştir.

Şeytan insana vesvese verir, onu şüpheye ve fitneye düşürür.

 

 

وأن الصالحين قد يجوز أن يخصهم الله بآيات تظهر عليهم.

وأن السنة لا تنسخ بالقرآن.

وأن الأطفال أمرهم إلى الله إن شاء عذبهم وإن شاء فعل بهم ما أراد.

وأن الله عالم بالعباد عاملون وكتب أن ذلك يكون وأن الأمور بيد الله.

 

 

 

Allah Azze ve Celle'nin Salihlere, kendilerinde görülen alametler (kerametler) vermesi caizdir.

Sünnet Kur'an ile neshedilmez.

Çocukların halleri Allah'a kalmıştır. Dilerse azab eder, dilerse ne isterse onu yapar.

Allah Azze ve Celle, kullarının yaptıklarını bilendir. Ve bunların olacağını yazmıştır. Bütün işler onun elindedir.

 

ويرون الصبر على حكم الله والأخذ بما أمر الله به والانتهاء عما نهى الله عنه وإخلاص العمل والنصيحة للمسلمين ويدينون بعبادة الله في العابدين والنصيحة لجماعة المسلمين واجتناب الكبائر والزنا وقول الزور والعصبية والفخر والكبر والإزراء على الناس والعجب.

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); Allah Subhanehu ve Teala'nın hükmüne sabretmeyi, Allah'ın emrettiği hususları almayı, yasakladığı şeylerden uzak durmayı, amellerde ihlası, Müslümanlara nasihat etmeyi, Allah'a ibadet eden kimselerin yapmış olduğu üzere Allah'a ibadet etmeyi, Müslümanların cemaatine nasihat etmeyi ve büyük günahlardan, zinadan, yalan sözden, kavmiyetçilikten, övünmekten, kibirlenmekten, insanları ayıplamaktan ve kendini beğenmişlikten uzak durmayı gerekli görürler.

 

ويرون مجانبة كل داع إلى بدعة والتشاغل بقراءة القرآن وكتابة الآثار والنظر في الفقه مع التواضع والاستكانة وحسن الخلق وبذل المعروف وكف الأذى وترك الغيبة والنميمة والسعاية وتفقد المأكل والمشرب.

 

Onlar (Ashabu'l-Hadis Ehl'i-Sünnet); her türlü bidate davet eden kimseden uzaklaşmayı, Kur'an okumakla meşgul olmayı, asarı yazmayı, fıkıh konularında tevazu, istikane (boyun eğme), güzel ahlak, ma'rufa gayret etmek, eziyetten uzak durmak, giybeti, laf taşımayı, iftirayı terk etmek ile beraber araştırma yapmayı, yenilenleri ve içilenleri kontrol edip, gözetlemeyi gerekli görürler.

 

 

فهذه جملة ما يأمرون به ويستعملونه ويرونه.

 

 

 

İşte bu hususların hepsi, Hadis Ashabının kendisiyle emrettikleri, uyguladıkları ve gerekli gördükleri hususlardır.

 

 

وبكل ما ذكرنا من قولهم نقول وإليه نذهب وما توفيقنا إلا بالله وهو حسبنا ونعم الوكيل وبه نستعين وعليه نتوكل وإليه المصير.

 

 

 

Onların sözlerinden zikrettiğimiz bütün bu husus, bizim söylediğimiz ve üzerinde bulunduğumuz mezheptir. Muvaffakiyetimiz ancak Allah'tandır. O bize yeter. O ne güzel vekildir. Yalnızca kendisinden yardım ister, yalnız kendisine tevekkül ederiz. Dönüş onadır.