HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'la 'normalleşme'nin cezaevi hücresinden nasıl göründüğünü konuştuk:
- Cezalandırılmak istenen, HDP paradigmasıdır. Ancak ceza yağdırılan hiçbir arkadaşımız geri adım atmadı, onurlu ve dik duruşlarıyla tarihe geçtiler. Kürt halkı da Türkiye’nin ezilen halkları da bu yoldaşlığı asla unutmayacak, her daim sahip çıkacaktır. Halkımız bilsin ki biz çok moralli ve güçlüyüz. Mutlaka kazanacağız.
- Ben bu sürece (Generallerin bırakılması) “Türk açılımı” diyorum. Kürt anasını görmesin politikasından vazgeçilmezken kırgın Türklerin ağzına bir parmak bal çalma girişimiydi. Aslında normalleşme yaşandığı yok ama bu göstermelik normalleşmeden bile Kürtlerin ayrı tutulması, Kürt politikasının değişmeyeceğinin göstergesi.
GÜLCAN DERELİ
Kobanî Kumpas Davası'nda HDP'li siyasetçilere, "normalleşme" tartışmaları ve 28 Şubat post-modern darbeden tutuklu generallerin bırakılmasıyla eşzamanlı ağır cezalar verildi. Ceza verilenlerden biri de hem iktidarın hem de Tayyip Erdoğan'ın özel olarak hedeflediği HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'tı. Yaklaşık 8 yıldır tutuklu bulunan Demirtaş'a, 42 yıl ceza verildi. Bu cezayı nasıl karşıladı? CHP Lideri Özgür Özel'le görüşmesinde gündemi ne olacak? Halka mesajı ne? Tüm bu soruları ve merak edilenleri Selahattin Demirtaş'a sorduk.
Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı’nın Haziran'da aile görüşünde çektirdikleri fotoğraf
Kobanî Kumpas Davası'nda siz ve dava arkadaşlarınıza cezalar verildi. Hukuki davadan çok "hamlemizi yapar işi bitiririz" tavrı sonucu belirledi. Siz çıkan kararın siyasi okumasını nasıl yaptınız? Ne hedefleniyor?
Kobanî Kumpas Davası sekiz yıldır sürüyor ama aslında 2014 Ekim’inde MGK’de kabul edilip yürürlüğe konulan “Çöktürme Planı”nın demokratik siyasete yönelik tasfiye ayağıdır. Bu davayla birlikte HDP’nin bölünmesi, küçülmesi ve sonuçta tasfiye edilmesi hedeflendi ancak içeride, dışarıda kesintisiz sürdürülen mücadeleyle bu hedef boşa çıkarıldı. Tabii ki çok büyük bedeller ödendi, ağır yaralar alındı ama tek bir geri adım atılmayınca sonuç alamadılar. Bunun dışında bu davayı toplumsal kutuplaştırma, seçim malzemesi yapma, toplumu korkutma, siyasi kadroları yıldırma amaçları için de kullandılar. Ne yazık ki bir dönem bu konularda sonuç da aldılar. Fakat şimdilerde bu sorunlar da önemli ölçüde aşıldı ve demokratik siyasette, toplumsal muhalefette belli bir toparlanma yaşandı. En nihayetinde, bu kumpas davası bir bütün olarak Kürt sorunundan bağımsız değil. Kürt halkına yaklaşım neyse mahkeme salonlarında da bunun izdüşümü yaşanıyor.
Kobanî Kumpas Davası'nda hakkınızda verilen kararları duyunca tepkiniz ne oldu?
Zaten aşağı yukarı öngörüyorduk, şaşırmadım. Açık söylemem gerekirse zerre kadar da umursamadım. Biz halkın seçtiği siyasetçileriz, halkın evlatlarıyız; ceza, tehdit, şantaj bize geri adım attıramaz, moralimizi de bozamaz. Her zamanki gibi son derece kararlı ve güçlü bir iradeyle mücadelemizi sürdürüyoruz.
Kobanî Kumpas Davası'nda Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile Türkiyeli sosyalistlerin ve demokratik güçlerin ortaklaşmasının etkisi nedir? Bu ortak bağdan mı korkuldu?
Tabii ki bu ortak bağdan çok korkuldu ve Türkiyeli sosyalist arkadaşlarımız da en ağır cezalara çarptırıldılar. Bundan da hedeflenen, HDP çizgisidir. Cezalandırılmak istenen, HDP paradigmasıdır. Ancak ceza yağdırılan hiçbir arkadaşımız geri adım atmadı, onurlu ve dik duruşlarıyla tarihe geçtiler. Kürt halkı da Türkiye’nin ezilen halkları da bu yoldaşlığı asla unutmayacak, her daim sahip çıkacaktır. Bunun böyle bilinmesi lazım. Figen Yüksekdağ, Bülent Parmaksız, Alp Altınörs, İsmail Şengül, Dilek Yağlı, Günay Kubilay arkadaşlarımız onurlu ve direngen duruşlarıyla ezilenlerin mücadele tarihine adlarını yazdırdılar, hepsine selam olsun.
Kobanî neden bu kadar iktidar için bir takıntı, intikam davasına dönüştü?
IŞİD’in yenilgisinin başlangıç noktası Kobanî’de ve Kobanî ile dayanışma amacıyla yapılan tarihi direniştedir. İktidarın öfkesinin büyüklüğünün altında yatan esas neden budur. Kobanî direnişi, IŞİD adlı yetiştirmelerinin sonunu getirmiştir, hesapları alt üst olmuştur, mesele budur.
Bu tür davaların nihai sonucunu dışarıdaki mücadele belirliyor çoğunlukla. Siz içerde buna karşı mücadele eden biri olarak 'dışarı'dan beklentiniz ne? Ya da içeriden dışarıya temel eleştirileriniz ne? Ne yapılmalı ki bu kararlar boşa çıksın?
İçeride de dışarıda da belli yetmezlikler yaşandı ancak bunlar tartışmalarla aşıldı, aşılıyor. Toplumsal mücadeleyi büyütüp görünür kılmadan bu tür rejimlere karşı sonuç alınamaz. Önemli olan, bunu bilerek örgütlenmeyi, eğitimi, pratiği ona göre düzenlemektir. Dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya eleştiriler olmuştur, normaldir. Bunlar bir bütün olarak bize güç katmıştır.
Size cezaların verildiği gün 28 Şubat davasında tutuklu generaller de bırakıldı. Bunu nasıl okudunuz?
Ben bu sürece “Türk açılımı” demeyi tercih ettim. Kürt anasını görmesin politikasından vazgeçilmezken küskün ve kırgın Türklerin ağzına bir parmak bal çalma girişimiydi. Tutar mı? Hep birlikte göreceğiz.
CHP ile “normalleşme” adı altında yapılan görüşmeler tartışılırken Kobanê davasında bu kararlar verildi. Bu "Kürtler hariç normalleşme" yorumlarını beraberinde getirdi. Sizin düşünceniz ne?
Aslında kimseyle esaslı bir normalleşme yaşandığı falan yok ama bu göstermelik normalleşmeden bile Kürtlerin ayrı tutulması, iktidarın Kürt politikasının aynen devam edeceğinin göstergesidir.
CHP Lideri Özgür Özel sizi ziyaret edeceğini açıkladı. Bunun bir görüşmenin ötesinde adeta bir çalışma toplantısı olmasını istediğini açıkladı. Bu görüşmeye dair sizin çalışma masanızda ne var?
İzin alabilen pek çok siyasetçi ziyaretimize geliyor. Tabii Sayın Özgür Özel de gelirse kendisiyle, partimizin programı çerçevesinde tüm başlıklardaki görüşlerimizi paylaşırız. Bu başlıklar arasında Kürt sorununun olması da hatta en başta olması da doğaldır. Bunun dışında ekonomi, dış politika, adalet gibi temel başlıklar da gündeme gelir diye düşünüyorum.
Şimdilerde hastalığı olan dünyaca tanınmış filozof Noam Chomsyk'nin de aralarında olduğu aydınların desteğiyle, dünya çağında "Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa çözüm" kampanyası başlatıldı. Bu çerçevede kimi eylem ve etkinlikler yapılıyor. 40 aya aşkın bir süredir hiçbir bilgi alınamıyor. Sizin de görüşme talebiniz olmuştu. Bir dönüş oldu mu?
Sayın Öcalan’a uygulanan politikalar gerçekten de hiçbir ahlaki, hukuki kurala sığmayan, son derece çirkin politikalardır. Ben de kendisiyle görüşme talebimi ilettim ama dönüş olmadı. Avukatları, ailesi ve milletvekilleri sürekli başvuru yapsalar da dönüş olmuyor. Sayın Öcalan bir çözüm gücüdür, çözümün koşulları zorlanmadan, alt yapısı oluşturulmadan tecrit de kırılamıyor. Tecrit karşıtı eylemler önemli ve anlamlıdır ancak esasında önemli olan, çözümün zeminini oluşturmaktır. Bu konuda geçmiş deneyimlerden yararlanılarak diplomatik, siyasi, toplumsal pek çok planlama yapılmalı ve kararlı bir şekilde hayata geçirilmelidir.
Siz İmralı'da Sayın Öcalan'la birçok kez görüştünüz. Siz en çok neyden etkilendiniz?
Sayın Öcalan ikili ilişkilerde son derece nazik, duyarlı ve hassas biri. Bu yönü hep dikkatimi çekmişti. Heyeti ayaktı karşılar, biz oturmadan oturmaz, yemek yiyorsak heyet yemeğini bitirmeden kendisi kalkmazdı. Kimsenin sözünü kesmez, dinler, not alır ve hiçbir konuyu atlamadan cevaplarını ve değerlendirmelerini sunardı. Çok dakik, disiplinli bir tarzı vardı. Kol saatini çıkarıp masaya önüne koyar ve zaman planlaması yaparak her dakikasını verimli kullanırdı. Yine o dönemde, çatışmalardan kaynaklı ölümleri duyunca (ister asker olsun ister gerilla veya sivil) gerçekten çok üzülür ve durgunlaşırdı. Türkiye kamuoyundaki kendisini “öcü” gibi gösterme çabalarıyla gerçek Öcalan arasında çok fark var.
Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; o dönemde biz “Apo” ile yüz yüze görüşüp onun ne kadar mütevazi, saygılı, demokratik bir kişiliğe sahip olduğunu görürken dışarıdaysa sayıları az da olsa kendisine “Apocu” diyen bazılarının kibri, nobranlığı, üstenciliği bizi şaşırtıyordu. Sayın Öcalan’ın “Beni anlamıyorlar” veya “Beni araçsallaştırıyorlar” serzenişlerini o zaman daha iyi anlıyorduk. Ben şahsen o süreçten ciddi deneyimler edindim ve bu benim hayatımın en önemli, en kıymetli süreciydi, diyebilirim. Kendisiyle tekrar yüz yüze görüşebilmeyi, tartışabilmeyi çok isterim. Eminim Türkiye’de ve Ortadoğu’da, özelde de Kürdistan bölgesinde barışın, demokrasinin gelişimine çok büyük katkıları olacaktır.
Biraz siyasetin dışına çıkarsak günleriniz nasıl geçiyor?
Bulunduğumuz yüksek güvenlikli cezaevi aslında bizim için iki kişilik bir cezaevi çünkü diğer tutsaklarla en küçük bir temasımıza sekiz yıldır asla izin verilmiyor. Zamanımızın neredeyse tamamını hücrede geçiriyoruz. Avukat ve aile ziyaretleri dışında hep hücredeyiz. Okuyoruz, tartışıyoruz, haber izliyoruz, küçük havalandırmada spor yapıyoruz. Rutinimiz budur. Bu vesileyle Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız Dr. Adnan Selçuk Mızraklı arkadaşımızın da selamlarını iletiyorum.
Bu dönem en çok neleri okuyor ve nelere kafa yoruyorsunuz?
Bu sıralar elimize bolca roman ve şiir kitabı geçti, onları okuyoruz.
Edebiyat üretimleriniz devam ediyor. Son olarak Yiğit Bener ile ortak kaleme aldığınız “Arafta Düet” romanı raflarda olacak. Nasıl bir deneyim oldu bir edebiyat eserini bir eşyazarla yazmak?
Yiğit Bener ile yüz yüze tanışmadığımız, mektup arkadaşlığıyla dostluğumuzu ilerlettiğimiz kıymetli bir insan, iyi bir edebiyatçı. Hiç planlamadan ve yayımlama amacı da olmadan karşılıklı mektuplaşarak ortak bir roman yazmış olduk. Sanırım dünya edebiyat tarihinde bu şekilde yazılmış ilk roman bu. Benim için keyifli ve geliştirici bir deneyim oldu diyebilirim.
Dışarıya dair nasıl hayaller kuruyorsunuz? Burada da iki şey soruyorum: Birincisi toplumsal hayal. İkincisi ise kişisel. Nasıl hayalleriniz var?
Cezaevi bir hayal okyanusudur, hayallerimi yazsam gazetenizde yer kalmaz :)
En büyük siyasi hayalim barışın ve demokratik çözümün sağlanmasına katkı sunmaktır. Zaten bu amaç dışında aktif politikada olmayı pek düşünmüyorum. Kişisel hayallerimden birini de paylaşmam gerekirse mesela kızlarımız ve eşimle; bir saatle sınırlı olmayan, beş gardiyan ve iki kamera eşliğinde küçücük bir salonda yapılmak zorunda olunmayan özgürce bir görüşme bile güzel geliyor bana.
Son olarak mesajınız nedir?
Halkımıza özlem, hasret dolu selam, sevgilerimi gönderiyorum. Bazen duyuyorum, 42 yıl ceza aldım diye üzülenler olmuş, halkımız bilsin ki biz çok moralli ve güçlüyüz, her gün yeni acılar yaşansa ve ağır bedeller ödense de inançlarını asla kaybetmesinler. Biz çok kararlı ve dirençliyiz. Mutlaka kazanacağız.