JustPaste.it

418e133c493b77f442a4003506bca9cf.jpg

Kürtler seçeneksiz mi?

Hüseyin GEDİK yazdı —

9 Aralık 2025 Salı - 08:00

 

  • Kürtlere, eşit vatandaşlık temelinde anayasal güvenceye kavuşturulmuş hakları teslim edilmezse farklı alternatiflere başvurulur. Birilerinin hoşuna gitmese de Kürtler seçeneksiz değil.

Türkiye ile yürüyen Kürt-Türk barış sürecine ilişkin kendisini muktedir görenlerin kullandıkları dil ve üslup, barış sürecinin ruhuna pek de uygun düşmüyor.

 

Rêber Apo'nun Türk devlet heyeti ile eşit şartlarda ve koşullarda ilişki ve hareket kabiliyetine sahip olmadığı biliniyor. Buna rağmen risk alan taraf olarak büyük bir hassasiyetle kelimelerini itinayla seçerek, taşıdığı sorumluluk bilinciyle hareket ediyor, düşüncelerini devlet filtresinden geçirerek kamuoyuna ulaştırmaya çalışıyor.

 

Ulusalcı-Kemalist geçinen medya mensupları ,TV ekranlarında ve özel YouTube yayınlarında, Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve Önderliğine hakaret içeren dili kullanmayı bırakmıyor. Kürtleri hakir gören bu faşist zihniyet mensupları, tahammül sınırlarını zorlar hale gelerek, barış sürecini dinamitlemeye çalışıyor. Kürtlere düşmanlık yapan ulusalcı-Kemalist tayfanın tümüne birden cevap niteliğinde bir cümle kurmak durumundayız. İktidarı ve muhalefetiyle birbirini Kürt cellatlığıyla suçlayan ifadeleri anlamayacak kadar akıl yoksunluğu yaşamalarına pes doğrusu. Biz Kürtler, Türk katliamlarından bahsetsek faşist kafalar hep bir ağızdan koro hallinde saldırıyor. Kürtlere saldıran şu medya mensuplarına hatırlatmak gerekir ki; Özel ve Erdoğan birbirini Kürt celladı olarak suçluyor. Teröre kimin baş vurduğunu, celladın kimler olduğunu umarız anlamışlardır.

 

Suç olan Türkiye-İsrail ortaklığıdır

‘Kürtler seçeneksiz değildir’ söylemi üzerine akıl yürüten kimi çevreler, Kürt-İsrail ilişkilerinden rahatsızlık duyuyor. Geçmiş tarihi kaşıyıp kanatmak fazla fayda vermeyecek ama şu gerçeği asla unutmuyoruz; Kürtler, inkardan ve imhadan geriye kalmış bir halktır, üstelik en büyük zulmü de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden görmüştür/görüyor. Amerika Kürt Enstitüsü Direktörü Giran Özcan'ın Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü'nde göreve başlamasını bile sindiremeyenler esip gürlüyor. Amerika’da genç bir Kürt'ün herhangi bir düşünce kuruluşunda yer almasını, neredeyse beka meselesine dönüştürüyorlar. Halbuki Kürtlere karşı Türk-İsrail ilişkisi bir 'suç ortaklığı'dır. Şimdi ise suç ortaklığından 'it dalaşına geçmeleri, bu gerçeği değiştirmiyor. Kürt-İsrail ilişkisinden ürkenlerin, feveran etmelerine hiç gerek yok. Türk-İsrail ekonomik ilişkilerinin, Gazze savaşına rağmen tıkırında yürüdüğünü bilmeyen yoktur. Kürt karşıtı depreşmeyi yaşayanların, 'Kürtler seçeneksiz değildir' söylemine karşı ‘Kimse kusura bakmasın Türkiye çadır devleti değildir’ incileri, akıl tutulmasıdır. Ortadoğu’nun yeni yapılanmasında Kürtler ile barışmayacak devletin, çadır devletinden daha da beter hale geleceğini idrak edemeyecek kadar ufuksuzdurlar. 'Türklük' adına devleti tanrılaştırmak, Kürtleri de kulluk yapmak üzerine hönkürenler, devleti yöneten Erdoğan iktidarına korkudan iki laf edemeyenlerdir. Bilmiyorlar mı ki; Ortadoğu’da yaşanacak tsunami felaketi Türkiye’nin kıyılarını vurmaya başladığında iş işten geçmiş olacaktır. Kürt düşmanlığı yaparak Ortadoğu’da kendilerine bir dost bile bulamazlar.

 

Belirsizlik Kürtleri seçeneklere zorluyor

Henüz rengi tam belirmemiş bir sürecin arifesindeyiz. Devlet üzerine düşeni yapmadığı için her şey flu görünüyor. Oysaki barışa en fazla ihtiyacı olan devletin kendisidir. Kürtlerle barışmayan bir Türkiye’nin başına nelerin geleceğini anlayanlar barış derken, algı sorunu yaşayan ve sığ düşünenler ise Kürt düşmanlığında ısrar ediyor. Devleti kutsallaştırarak, devlet savunması yapıyorlar. Mevcut antidemokratik devlet yapısını savunacak kadar körler. Kürt Özgürlük Hareketi'ne ve Başkan Apo’ya ucuz yaklaşımlar içine girip hakaret dili kullanacak kadar acizler. Halbuki Ortadoğu yeniden şekillenirken, yeni dengeler kurulurken, askeri, siyasi ve ekonomik alanda stratejik ittifaklar şekillenirken Kürtlerin önemli bir denge unsuru haline geldiği açıktır. Ulusalcı-Kemalist çevreler sinir krizleri geçirse da bu realiteyi kabul etmek zorundalar. Üstenci yaklaşıp Kürtleri farklı farklı güç dengelerine zorlamanın bir anlamı yok. Kürtler de kendini savunmak için herkesle ilişki kurma hakkına sahiptir, üstelik bu hak, meşru ve doğaldır. Bu çerçevede Kürt-İsrail ilişkileri de pekâlâ mümkündür ve gereklidir. İsrail’in olmadığı bir Ortadoğu mümkün olmayacağına göre, Kürtlerin çıkarları el verdiği oranda İsrail ile ilişkilenmeleri son derece doğaldır.

 

Türkiye’nin Kürtler ile barışmaya ihtiyaç duyduğu böylesine bir dönemde gasp ettiği hiçbir hakkı iade etmeden her şeyi alması imkansızdır. Teslimiyet ise asla beklenmemelidir. Barış olacaksa onurlu olmalıdır. Zor bir barışı daha fazla zorlaştırmaktan vazgeçmek gerekir. Beylik laflarla Kürleri başka alternatifler aramaya naçar etmemeliler. Kürtlere, ya eşit vatandaşlık temelinde, anayasal güvenceye kavuşturulmuş hakları teslim edilir ya da Kürtler farklı alternatiflere başvurmak zorunda kalır. Birilerinin hoşuna gitmese de söylemeye devam edeceğiz; Kürtler seçeneksiz değildir.