JustPaste.it
940f3dbce4cec8bfc98d8d2209140a76.jpg

Kadın eylemleri

Boşanmanın 'cezası' ölüm mü!

Kadın Haberleri —

3 Aralık 2025 Çarşamba - 18:00

 

  • Bu yıl sadece Amed’de 12 kadın katledildi. Bir o kadar da şüpheli kadın ölümü var. Şüpheli kadın ölümleriyle kadın cinayetleri başa baş gidiyor. Hukuk işlemiyor, cezasızlık politikası, ‘intihar ya da kaza’ söylemleriyle davalar kapatılıyor.
  • Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen, “Başvuruların çoğu fiziksel şiddet ve boşanma davalarına ilişkin. Kadınların en çok şiddet gördüğü dönem boşanma süreci oluyor. Katledilen kadınların yüzde 60’ı boşanma aşamasındaydı” dedi.

43e8826b80ba617e41acaa7fcc9d0476.png

ROJHAT ABİ/AMED

 

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artarak sürerken, kadınlar özellikle şüpheli kadın ölümlerinde uygulanan cezasızlık politikasına tepki gösteriyor ve kadın cinayetlerinin politik olduğuna dikkat çekiyor. Gazetemize konuşan Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen’e göre değişen şiddet biçimleri ve artan kadın cinayetleri, iktidarın kadınları kamusal alandan uzaklaştırıp aile içinde tanımlama ısrarının bir sonucu.

 

Amed’de 10 ayda 12 kadın katledildi

Bu yılın da kadınlar açısından farklı geçmediğini söyleyen Suzan İşbilen, şiddet, istismar ve kadın katliamlarının artarak devam ettiğini vurguladı. Suzan İşbilen şöyle devam etti: “Bu yıl  Amed’de 12 kadın katledildi. Bir o kadar da şüpheli kadın ölümü var. Zaten şüpheli kadın ölümleriyle kadın cinayetleri başa baş gidiyor. Kadın cinayetlerinde uygulanan cezasızlık politikası, şiddet ve şüpheli kadın ölümleriyle birlikte hukuk işlemez hale geliyor; doğrudan intihar ya da kaza söylemleriyle davalar kapatılıyor. Cinayet oldukları bilinmesine rağmen yapılıyor. Alt zeminde erkeğe nasıl en az ceza verileceğinin hesapları yapılıyor, ceza indirimleri uygulanıyor.

 

Erkekler kadını taammüden, yani tasarlayarak öldürüyor. Normalde ağırlaştırılmış müebbet almaları gerekirken sınırlı cezalar veriliyor. Türkiye’deki adli vakalarda sık sık yapılan yasal düzenlemelerden ise ilk önce kadınları katleden erkekler, tacizciler ve tecavüzcüler yararlanıyor.”

 

717c36be855a2d1db04941eed0a9e3c2.jpg

 

Dijital şiddette artış

Amed’de kadınların karşılaştığı şiddet türlerine dikkat çeken Suzan İşbilen, derneklerine gelen başvurular arasında dijital şiddet vakalarında artış olduğunu söyledi. Suzan İşbilen, “Özellikle genç kadınların dijital şiddete maruz kaldığı görülüyor. Dijital şiddetle birlikte ısrarlı takip, mesajlarla rahatsız etme, görüntü çekip yayma, şantaj gibi birçok istismar yaşanıyor. Teknolojik gelişmeler toplum için olumlu olsa da kadınlar açısından dezavantajlı hale getiriliyor. Dijital ortamın yaygınlaşmasıyla kadınlara yönelik özel savaş politikaları yürütülüyor. Gizlice fotoğraf çekme, bedeni teşhir etme, tehdit etme gibi yöntemlerle kadınlar baskı altına alınıyor. Kadınlar failin taleplerine boyun eğmek zorunda kalabiliyor. Bu şantaj ve tehditlerle birçok kadın intihara sürükleniyor” dedi.

 

Boşanma aşamasında katlediliyorlar!

Son bir yılda derneklerine 67 başvuru geldiğini belirten Suzan İşbilen, “Bu sayı geçmiş yıllara göre daha az çünkü eskiden belediyelerde kayyum vardı ve kadın politikası yürütmedikleri için başvuruların çoğu bize geliyordu. Artık başvuruların büyük bir bölümü Kadın Politikaları Daire Başkanlıklarına yapılıyor. Ağımızda bulunan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Baro Kadın Hakları Merkezi, İnsan Hakları Derneği (İHD), Özel Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAH-DER) gibi kurumlar da başvuru alıyor ve bütün kurumların verileri birleştirilerek il şiddet çetelesi çıkarılıyor” diye belirtti.

 

Suzan İşbilen kendilerine yapılan başvuruların detaylarına ilişkin ise şu bilgileri paylaştı: “Bu yıl bize gelen başvuruların çoğu fiziksel şiddet ve boşanma davalarına ilişkin. Kadınların en çok şiddet gördüğü dönem boşanma süreci oluyor. Katledilen kadınların yüzde 60’ı boşanma aşamasındaki kadınlar. Erkek boşanmak istediğinde sorun yaşanmıyor ama kadın boşanmak istediğinde ‘Sen misin benden boşanan?’ denilerek daha fazla şiddete başvuruluyor.”

 

3acc174550d7e33a82cf4d13554cd63a.jpg

Yerel yönetimler ve kadın ekonomisi

Suzan İşbilen, kadınların ekonomik özgürlüğünü kazanması konusunda yerel yönetimlerin rolüne işaret ederek atılması gereken adımları şöyle sıraladı: “Belediyeler hizmet birimidir; amacı istihdam yaratmak değildir ancak kadınlara beceri kazandıracak kurslar, teknik eğitim programları, kooperatifler, tarım ve hayvancılık alanları açabilirler. Kadınların ekonomik olarak erkeğe muhtaç olmaması için atılan her adım değerlidir. Belediyelerin çalışmaları toplumsal anlamda dönüşüme katkı sağlayacaktır.

 

Örgütlenmek özsavunmadır

Kadınların mücadele yöntemlerinde tek seçeneklerinin örgütlenmek olduğunu vurgulayan Suzan İşbilen, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Örgütlü kadınlar kendini şiddetten korur ve dayanışmayı büyütür. ‘Sen sus, o susar’ yaklaşımı yanlıştır; susmak şiddeti meşrulaştırır ve kadını edilgenleştirir. Örgütlenmek özsavunmadır. Sosyal medya çalışmalarıyla örgütlenen kadın dayanışmasının faillerin yakalanmasındaki etkisi buna örnektir. Bu nedenle örgütlenmek ve dayanışmak, kadına yönelik şiddeti bitirebilecek en önemli iki etken.”

 

* * *

 

079f1766b567368aaa2308f4a125b21f.jpgBize başvursunlar

Suzan İşbilen, “Şiddete, cinsel istismara veya dijital şiddete maruz kalan kadınlar bize derneğimiz ve sosyal medya hesaplarımız üzerinden ulaşıyor. Bizim için en önemli şey kadının talebidir. Aile içi şiddete maruz kaldıysa psikolojik destek sağlıyoruz, hukuki destek ihtiyacı varsa onu karşılıyoruz. Ekonomik destek veya iş bulma gibi konularda maalesef imkanımız yok” diye ifade etti.

 

* * *

64b34a607e776a137e9bbef465c83b8b.jpg

‘Toplumsal cinsiyet’ kelimesi yasaklandı

İktidarın kullandığı dilin toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirerek yeniden ürettiğinin altını çizen Suzan İşbilen, buna karşı sessiz kalınmaması gerektiğini kaydetti. “Şiddet vakalarının artmasında, iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sürdürmeye ve bu eşitsizliği gündemde tutmaya dönük politikaları etkili oluyor” ifadelerini kullanan Suzan İşbilen şöyle devam etti: “Zaten söylemlerinde bunu sıkça kullanıyorlar; resmi kurumlarında ‘toplumsal cinsiyet’ kelimesini yasakladılar. Kadının şiddete uğramasına yol açan neden; bu eşitsizlikler ve belirlenen rollerdir. Bu roller çerçevesinde kadın itaatkar olmaya yönlendirilirken, erkeğe şiddet eğilimli bir erkeklik kimliği yerleştiriliyor. Toplumsal cinsiyet rolleriyle kadınlık bastırılırken, kadın duygularıyla kışkırtılan bir erkeklik ortaya çıkıyor. Bu da toplumda şiddeti körükleyen bir noktaya geliyor. Bize göre bunlara karşı sessizlik, şiddet zemininin oluşması demektir.”

 

‘Aile Yılı’ ısrarının arka planı

Suzan İşbilen, 2025 yılının ‘Aile Yılı’ ilan edilmesine de tepki göstererek iktidarın kadınları yalnızca aile kurumu içinde tanımlama ısrarını şöyle anlattı: “İktidarın anladığı klasik ailede kadın; evde anne, eş ya da çocuk bakımını üstlenen, ancak birey olma, özgürleşme, sosyalleşme, kamusal veya ekonomik yaşama katılma gibi dertleri olmayan biridir. Kadın aile içinde erkeğe bir konfor alanı yaratacak, erkek huzurlu yaşayacak ama kadın ezilebildiği kadar ezilecek. Kadın mücadelesi geliştikçe ve kadınlar özgürleşme, birey olma yönünde adımlar attıkça iktidar kadını eve kapatmak için ‘Aile Yılı’ söylemini daha fazla gündeme getirdi. Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı, ‘Kadın çalışamaz, kadının görevi evidir’ dedi. Çünkü çalışan ve ekonomik olarak kendine yeten kadın, erkeğin baskısını çekmek, şiddete katlanmak zorunda kalmıyor, kendine ayrı bir yaşam kurabiliyor. İktidarın temel hedefi budur; ekonomik özgürlüğü olan kadın evdeki işleri yapmayacak, erkeğe yaratılan konfor alanı bozulacak ve erkek huzursuz olacaktır.”