Kürt basınında dil ve bilinç iklimi
Şemsettin ÖZER yazdı —
3 Kasım 2025 Pazartesi - 08:30
- Kürt basını, yalnızca haber diliyle değil, düşünme biçimiyle de kendi özgürlük paradigmasını kuracaktır.Gerçek özgür lük, sözcüklerin hakikatine uygun olmakla ve bilincin kendi değerleriyle kendini yeniden üretmesiyle başlar. Sözcükleri incitmeyelim.
- Gerçek özgürlük yalnızca siyasal değil, aynı zamanda dilsel ve düşünsel özgürleşmeyle mümkündür. Kürt basınının tarihsel görevi, kendi coğrafyasını, halkını ve direnişini kendi dilinin ve kavramlarının içinden anlatmaktır.
Kürt basını, tarih boyunca yalnızca haber üretiminde değil, aynı zamanda varoluşun ve direnişin temsilinde belirleyici bir rol oynamıştır. Ancak bu tarihsel direniş pratiği, günümüzde hâlâ sömürgeci dil kalıplarının etkisinden tamamen kurtulamamıştır.
Bunun için, Kürt basınında egemen dilin yeniden üretimini sömürge psikolojisi bağlamında ve dilsel tahakkümün bilinç üzerindeki etkilerini anlamak amacıyla bu yazıyı bir görev olarak kaleme aldım.
1. Tarihsel arka plan: Kürt basınının direniş hafızası
Kürt basını, Mithat Bedirhan’ın 1898’de Kahire’de yayımladığı Kürdistan gazetesiyle doğmuş; o tarihten günümüze kadar sürgün, yasak ve baskı koşulları altında varlığını sürdürmüştür.
Bu tarihsel süreçte Kürt basını, yalnızca haber aktaran bir mecra değil, aynı zamanda ulusal bilincin taşıyıcısı olmuştur. Devletin ideolojik aygıtlarının (Louis Althusser’in kavramsallaştırmasıyla) karşısında, halkın kendi hakikatini üretme alanı olarak işlev görmüştür.
Ancak Kürt basını hiçbir dönemde “normal” bir medya geleneği içinde gelişememiştir. Her aşamada ya kapatılmış ya yasaklanmış ya da sürgüne gönderilmiştir. Şehitlerini vermiş bir değerler sistemidir Kürt basını. Bu nedenle, tarihte başka hiçbir halkın basınının yaşamadığı ölçüde zulmün ve direnişin ortak belleğine dönüşmüştür.
2. Sömürge dili ve bilinç üzerindeki tahakküm
Sömürgecilik yalnızca toprak işgali değildir; zihinlerin, dillerin ve anlam dünyalarının işgalidir. Frantz Fanon, bu durumu “yerli öznenin, efendinin bakışıyla kendini tanıması” olarak tanımlar. Bu içselleştirilmiş yabancılaşma, zamanla sömürge öznenin dili, düşüncesi ve hatta özgürlük arzusunu biçimlendirir.
Kürt basını, sömürge zihniyetine karşı hakikatin savaşçısı olarak mücadele verdiği için bir anlamda “şehitler basını” olmuştur. Buna rağmen son dönemlerde Kürt basınının dili giderek liberalleşmekte; yalnızca basın değil, Kürt siyasetçileri ve Kürt vekilleri de tüm toplantılarda Türkçe konuşmaktadır. Halk da haklı olarak tepki göstermektedir.
Yine yüzlerce yurtsever ve devrimci Kürt’ün YouTube haber kanalları vardır ama bir iki tanesi dışında hepsi Türkçe haber sunmaktadır. Gerekçe şudur: “Türk toplumu bizi anlasın.”
O zaman kaç Türk devrimcisi ve aydını da Kürtçe kanallar açsın? Sanırsam bu gerekçelerin sonu gelmiştir; çünkü Kürtler asimile olmaktadır.
Dolayısıyla Kürtçe okumaya, yazmaya hakim olan her yurtsever gazetecinin Kürtçeye öncülük etmesinin tam zamanıdır.
Özgürlük, kendi renklerin, hakikatin, dilin ve sözcüklerin kendi tarihsel ve değerler sistemiyle yoğrularak kazanılmasıyla mümkündür. Her sözcük sadece bir olmanın değil, tarihin ve yokluğun varlığa getirilmesidir.
Bu konuda Kürt siyasetçileri, vekilleri ve basını halkın diline göre konuşmamakta, hatta asimilasyon kültürüne hizmet etmektedir. Oysa Kürt dili ve Kürt coğrafyası, sürekli gündemde tutularak ve yeniden üretilerek var olabilir.
Örneğin, son gerilla çekilme sürecine ilişkin Bakur Kürdistan’daki basın toplantısında Kürt medyası hazır bulunmuş, ancak kullanılan dil Türk devletinin söylem kalıplarını taşımıştır. “Gerillalar Türkiye sınırlarından çekildi” gibi ifadeler, farkında olunmasa da Türk tarih kitaplarında öğretilen epistemolojik bir yanlışın yansımasıdır. Bu dil, sömürge dilini meşrulaştırmaktadır.
Basın dili bu nedenle son derece seçici ve ulusal sembollerle yüklü olmalıdır. Örneğin Türk devleti Dersim’e “Tunceli” diyorsa, biz de aynı şekilde mi söyleyeceğiz? Türk dili bir sömürge dilidir; dolayısıyla “gerilla Türkiye sınırlarından çekildi” değil, “gerilla Kuzey Kürdistan sınırlarından çekildi” demeliyiz.
Kürt basınında sıkça karşılaşılan “Türkiye sınırları”, “Türk toprakları”, “doğu-güneydoğu” gibi ifadeler yalnızca politik değil, aynı zamanda epistemolojik bir yanlış tarih üretiminin dile yeniden yansımasıdır. Bu ifadeler, Kürdistan coğrafyasını Türk devletinin siyasal sınırları içinde tanımlayarak sömürgeci bakışın dilsel bir uzantısı haline gelir. Böylece Kürt basını, farkında olmadan egemenin semantiğini yeniden üretir.
Ngũgĩ wa Thiong’o’ya göre, “Dil ulusun belleğidir; bir halkın sömürgeleştirilmesi önce dilinin işgaliyle başlar.” Dilsel bağımsızlık, siyasal bağımsızlığın en temel ön koşuludur. Sömürge dilinde özgürlük aramak, efendinin kalıplarıyla özgürlük tanımlamaya çalışmak demektir.
3. Sömürge psikolojisi: Bilinç ikliminin dönüşümü
Paulo Freire, “Ezilenlerin Pedagojisi” adlı eserinde ezilenlerin, ezilmişlik durumunu içselleştirdiğini ve “özgürleşme”yi bile egemenin bakışına göre tanımladığını belirtir. Bu durum Kürt basınında da gözlemlenebilir: Kendi coğrafyasını “Türkiye’nin güneydoğusu” olarak tanımlayan bir dil, farkında olmadan egemenin dünyasında konuşmaktadır.
Bu yalnızca bir dil meselesi değil, bir bilinç iklimi sorunudur. Edward Said’in “Oryantalizm”de vurguladığı gibi, sömürgecilik “tanımlama gücünü” elinde tutar; tanımlayan egemen, tanımlanan ise öznelliğini kaybeder. Kürt basını, bu tanımlama iktidarına karşı kendi dilini ve kavramlarını inşa etmedikçe, özgürlük mücadelesinin epistemolojik temelini güçlendiremez.
4. Özgürlük, dil ve bilincin yeniden inşası
Gerçek özgürlük yalnızca siyasal değil, aynı zamanda dilsel ve düşünsel özgürleşmeyle mümkündür. Kürt basınının tarihsel görevi, kendi coğrafyasını, halkını ve direnişini kendi dilinin ve kavramlarının içinden anlatmaktır.
Basın yalnızca politik bir araç değil, aynı zamanda bilinç dönüştürücü bir güçtür. Sömürge dilinden arınmış bir Kürt basını, yalnızca haber üretmez; aynı zamanda sömürge bilincini dönüştürür, halkına kendi aynasını geri verir.
Kürt basını, tarih boyunca büyük bedeller ödeyerek bugüne ulaşmıştır. Ancak özgürlük mücadelesinin dilsel boyutu henüz tamamlanmamıştır. Egemenin dilini kullanmak, farkında olmadan egemenin dünyasında yaşamaktır.
Bu nedenle Kürt basını, yalnızca haber diliyle değil, düşünme biçimiyle de kendi özgürlük paradigmasını kuracaktır.
Gerçek özgürlük, sözcüklerin hakikatine uygun olmakla ve bilincin kendi değerleriyle kendini yeniden üretmesiyle başlar.
Sözcükleri incitmeyelim.
