Bu gelenek, faşizmin hiçbir türüyle ne uzlaşır ne destek verir
HDPli Tayip Temel seçim sürecinde ne halkı ikilemde bırakacaklarını ne de ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışanlara pirim vereceklerini ifade edip Emek ve Özgürlük İttifak’ı için “Ölümle sıtma arasında yaşam alternatifini sunmaya devam edecek" dedi.
- RONI ARAM/HABER MERKEZİ
Seçime aylar kala aday tartışmaları sürüyor. Aday isimleri, olasılıkları, tur hesaplamaları yapılırken iktidarın savaş politikaları da ekonomik kriz de hız kesmeden devam ediyor. Tüm bunların ışığında yaşanan seçim koşullarının ne olacağı, seçim güvenliği ya da seçime giden süreçte neler yaşanacağını ise zaman gösterecek.
Öte yandan gelişen güncel mesele ve sorunlara bakıştaki farklılıklar da ittifakların nasıl bir strateji izleyeceği konusunda merak uyandırıyor. Savaş politikası, ekonomik kriz içerisinde sunulan reçetelerin çare olup olmayacağı, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın oynadığı kilit rolü HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ANF’ye anlattı.
Savaş şu an AKP'nin ilk gündemi ve bu anlamda Emek ve Özgürlük İttifakı nasıl bir politika ortaya koyuyor?
Türkiye’de AKP-MHP iktidarı yaşanan yönetim krizi içinde savrulmakta, kof milliyetçi hamasetle savaş gündemi yaratarak krizi aşmaya çalışmaktadır.
Savaş AKP-MHP iktidarının tutunduğu, toplumu baskılamayı amaçladığı ve toplumsal muhalefeti baskılayıp, bastırdığı tek argüman olarak kalmıştır. Bu yüzden savaş çıkarmadan, kendine düşman yaratmadan AKP-MHP iktidarı ayakta duramıyor. Rojava’ya saldırı, Güney Kürdistan’a işgal girişimlerinin sebepleri bellidir.
Özellikle topluma vaat edeceği bir başarı olmadığı için bu saldırılardan kendisine yarayacak sahte bir zafer çıkarma peşindedirler. Tam bir çılgınlıktır yaptıkları, Meclis’te savaş uçaklarından atılan bombaların milyon dolar olduğunu söyleyip, utanmazca övünüyorlar.
Savaş suçlarını işlemeyi göze aldılar. PKK’nin elinde esir olan devlet görevlilerinin olduğu alana bu iktidar uçakla bombardıman gerçekleştirdi. Rojava’ya saldırmak için İstiklal Caddesi’nde bomba patlatıldı. Ve senaryoları pul pul döküldüğü halde toplumu bir yalana inandırmak için her şeyi yaptılar. Sonrasında hemen apar topar Rojava’da sivil yerleşim alanlarına bombalar yağdırıldı. Saldırılar hala devam ediyor.
Bu savaş onlar için ekmek kapısı, iktidarlarını sağlama alma oyunudur. Yoksullara, topluma ölüm, açlık ve daha fazla yoksulluktur. Başka da hiçbir anlamı yoktur bu savaşın. Bu savaştan tek karlı çıkan AKP-MHP iktidarıdır, ülkenin bekası değil mesele kendilerinin çürümüş bekası korumaya çalışmaktır tek yaptıkları şey ve bunu da halklarımızın kan, gözyaşı, ölüm ve açlığı üzerinden gerçekleştirmektedirler.
Emek ve Özgürlük İttifakı olarak savaş siyasetinin gerçekte ne olduğunu, neyi hedeflediğini Türkiye’nin tüm halklarına anlatmak temel amaçlarımızdandır. Toplum yoğunlaşmış bir baskı ve şiddet rejimine maruz bırakılmıştır. İktidar Ortadoğu’daki savaşın yükünü ve Kürt halkına düşmanlık siyasetinin bedelini Türkiye halklarının sırtına yüklemektedir. Bunu da ‘Vatan Millet Sakarya’ edebiyatıyla yapmaktadır.
Savaş karşıtı cepheyi büyütmek, Kürt halkına düşmanca siyaseti durdurmak ve savaşın ağır yükünün emekçilere ve yoksullara yüklenmesini engellemek Emek ve Özgürlük İttifakı’nın güncel ve öncelikli görevidir.
Savaş ile ekonomik kriz iç içe olan konulardır dedik ve savaşın sürdürülmesindeki ilk adım ve temel neden Sayın Öcalan üzerinde yürütülen ağır tecrittir dedik. Bazı çevreler bu konuların ilişkisini yeteri derecede anlamıyor veya anlamak istemiyor. Oysa Nurettin Canikli savaşın ekonomik krizin temel sebebi olduğunu itiraf etti meclisteki bütçe görüşmelerinde. Attıkları her bombanın fiyatı en az yüz işçinin yıllık maaşına bedelmiş. Bu yüzden Kürt halkına karşı yürütülen bu savaşa karşı çıkmak en başta yoksullaştırılan emekçilerin görevi olmalıdır.
Seçim adaylar üzerinden konuşuluyor peki burada ilkeler ışığında Emek ve Özgürlük İttifakı tartışmayı nasıl ele alıyor? Amaç sadece Erdoğan karşısında güçlü aday mı yoksa Türkiye'nin sorunlarına çözüm getirecek ortak aday mı?
Bizler ‘Erdoğan yeter ki gitsin, yerine kim gelirse gelsin. O yüzden ona karşı kim olursa olsun en güçlü adayı destekleriz’ söylemine sahip değiliz ve o düşüncede değiliz. Bu mesele salt bir Erdoğan meselesi değildir. Bizler açısından özellikle meselenin sistem meselesi olduğunu vurgulamak istiyorum. Amaç sadece Erdoğan’a karşı güçlü adaya destek vermek değildir şüphesiz. Türkiye’nin tüm sorunlarına gerçek çözümü getirecek ortak aday öncellikli tercihimizdir. Ancak bunun zemini oluşmazsa bu nitelikte bir adayın arayışı içerisinde olacağız. Türkiye’de bu yükü kaldıracak, bu rolü iyi oynayacak güçlü bir demokrat potansiyel var. Ancak belli isimler etrafında sığ tartışmalar ile bu potansiyel adeta yok sayılmaktadır.
Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bu çerçevede tüm toplumun etrafında birleştiği bir adayın çıkması için her türlü arayışa, çabaya ve çalışmaya destek veriyoruz, vereceğiz. Ancak bu sözlerimiz birilerine koşulsuz ve öylesine destek verilecek anlamına gelmiyor, böyle de anlaşılmamalıdır.
Bu gelenek, faşizmin hiçbir türüyle ne uzlaşır ne destek verir ne de yedeklenir. Ölümü de iyi tanır sıtmayı da. Halkları da bu ikilemde bırakmaz. Ölümle sıtma arasında yaşam alternatifini sunmaya devam edecektir. Üçüncü yol siyaseti halkların, ezilenlerin, yoksulların, işçi ve işsizlerin faşizmin çıkmaz yollarına karşı aydınlığa çıkan yoldur. Bu siyaseti ve geleneği emrivakilerle bir yerlere sürüklemek, uygun olmayan bir adayın arkasına dizmek pek mümkün değil. Elbette günü geldiğinde taktik adımlar atabilir. Günün sonunda faşizmin totalde kaybedeceği taktikleri bulup uygulaması zaten siyasetinin bir gereğidir.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kilit bir noktada durdurduğu örneğin Millet İttifakı bileşenleri tarafından da dile getiriliyor. Peki bu durum ittifaka nasıl bir misyon yüklüyor?
Türkiye’nin demokratikleşmesinde Emek ve Özgürlük İttifakının stratejik konumu çok önemlidir. Bu sadece alacağı oy oranıyla ilgili bir durum değil. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Kürtler, sosyalistler, demokratlar, ezilenler, ötekileştirilenler HDP çatısı altında ortak demokratik paydalarda birleşti ve işte Emek ve Özgürlük İttifakı bunun bir adım ötesine giden tarihi bir birlikteliktir bizler açısından. Bu ittifak güçlü bir demokratik halk örgütlülüğü kurarak, Anadolu ve Mezopotamya halklarını bu ortak cephede örgütleyerek 2023 seçimlerini kazanmak gibi temel bir görev ile karşı karşıyadır.
Partimizin içinde bulunduğu 3. ittifak, yani Emek ve Özgürlük İttifakı, bu topraklarda yaşayan ve ezilen tüm halkları, ötekileştirilen etnik ve inanç gruplarını, kadınları, gençleri ve emekçileri kapsamaktadır. Bu ittifakın programı, zihniyeti, söylem ve eylemi her iki ittifakın çok ilerisindedir. Cumhur ve Millet ittifaklarının topluma dayattığı “kırk katır, kırk satır” tehdidine karşı, toplumun umudu ve demokratik geleceğidir.
Peki, İttifakı genişletmek için neler yapıyorsunuz?
HDP dışındaki ittifaklar ilişkilerini sermaye ve kirli odaklarla sürdürürken, bizler halkların ittifakını en geniş toplum kesimleri ile büyütüyoruz. Yol haritamızın ilk adımı, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı özgür toplum ve eşit yurttaşlık hedefiyle, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle, ezilen gruplarla birlikte genişletmektir. Sendikaları, meslek birliklerini, yurttaş girişimlerini, inanç gruplarını, tek tek demokrat ve vicdan sahibi yurttaşları, sanatçıları, aydınları, toplumun kanaat önderlerini, demokratik örgütleri, yöre derneklerini demokrasi ittifakı anlayışıyla kapsamaktır.
Emek ve Özgürlük ittifakı Türkiye halklarının tarihsel ittifakıdır. Bu oluşturacağımız en geniş demokrasi ittifakının ilk ayağı ve önemli adımıdır. Bundan sonra kadınların, toplumsal kesimlerin, Kürdistanda’ki siyasi güçlerin ve emek yapılarını birlikteliğini sağlayacağız. Temel hedefimiz özgürlüğe dayalı, emeğe duyarlı bir yönetim modeliyle Cumhuriyeti demokratikleştirmektir.
Öte yandan HDP çok yönlü saldırılar ile karşı karşıya kalıyor. Kapatma davası, Kobane davası ve yine parti içinde sorunlar varmış gibi bir propaganda yapılıyor. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP kurulduğu günden bu yana ve özellikle de son yedi yıldır AKP-MHP iktidarına karşı her anını mücadele ve direnişle geçiren, faşizmi gerileten yegâne güçtür. Bu gücü de fikriyat ve iddiasından almaktadır. Aksi takdirde bu kadar saldırı, gözaltı, tutuklama ve saldırılara karşı ayakta kalması mümkün olmazdı. Ancak kendi iradesine sıkı sıkıya sarılan ve tutuklanan her üyesinin yerine onlarcasının aynı özveriyle mücadele yürüttüğü bir hareket faşizmi yenilgiye uğratabilirdi. Nitekim olan da budur. Seçim sürecine girildikçe böylesi bir hareketin kime destek verip vermeyeceği, hangi ittifaktan yana olacağı, iktidar tarafından nasıl pasifize edileceği ya da muhalefette ne kadar destek vereceği yoğunca tartışılmaktadır.
Resmî ideolojinin on yıllardır sürdürdüğü iyi Kürt, kötü Kürt safsataları ağızlara pelesenk ediliyor, akıllarınca havuç, sopa kurnazlıklarına başvuruyor. Özelde HDP içinde genelde Kürt siyaseti içinde ikililik, ayrışma, kutuplaşmaya oynuyorlar. Akıllarınca önce zayıflatıp dağıtarak sonra ganimete konacaklar.
Açık ve net bir şekilde vurgulamayım ki Kürt siyasi geleneğinin stratejik müttefik olarak gördüğü, stratejik ittifak ettiği bileşenlerle birlikte mücadele, birlikte siyaset ve birlikte yönetim hukuku var. Stratejik ve taktik kararlar bileşenlerin kolektif iradesi, bilgisi ve onayıyla alınır. Gerçekten her yönüyle tarihi ve kritik bir süreçten geçiyoruz. Ülkenin kaderinin belirlendiği bugünlerde bütün siyasi partiler, kurumlar, kişiler ve bir bütün olarak zora, zulme ve zorbalığa karşı olan herkese büyük bir görev ve sorumluk düşmektedir.
HDP’nin ve Kürt siyasi geleneğinin parçalanması arzusu da yeni değildir. Daha önce de çokça denendi. Günün sonunda deneyenler büyük hüsrana uğradı. Bunun için çok gerilere gitmeye gerek yok. İktidarın ve hatta kimi muhalefet odaklarının bu beyhude çabalara girmekten geri durmaları için tarihimize bakmalarını öneriyoruz.
Ülkenin önemli sorunlarından biri de ekonomik kriz. Muhalefet olarak CHP de ekonomi programı açıkladı ama bu programın IMF programından yani AKP'nin ilk geldiği dönemden farksız olduğu eleştirileri oldu. Emek ve Özgürlük İttifakı diğer iki ittifaktan da bu anlamda nasıl bir farklılık arz ediyor?
CHP’nin büyük bir gürültüyle açıkladığı ekonomi programı kapitalizme, kar hırsına, ekolojik yıkım uğruna endüstriyalizme sıkı sıkıya bağlı olması bakımından mevcut iktidarın ekonomi paradigmasından farklı değil.
CHP’nin ekonomi programıyla AKP’nin programı aynı paradigmadan beslenen ama farklı renk tonları taşıyan iddialara sahip. Bu paradigmanın sahibi ise küresel kapitalizm ve onun kurumları ile kurallarıdır. Bu yönüyle CHP’nin Türkiye halklarına alternatif bir ekonomi programı sunmadığı, restorasyoncu siyasal koordinatlarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu görüyoruz.
Neoliberalizmin ekonomi ile siyaseti kati çizgilerle birbirinden ayıran yaklaşımı kapsamında CHP de ekonomi programını neoliberalizmin bu özelliğinden esinlenerek kurmuştur. Bu programda sınıfsal çelişkiler, yoksulların durumu, ekolojik yıkım, vergi adaletsizliği, hayat pahalılığı gibi temel sorunlara kapitalist mantığı aşan cevaplar bulmak imkansızdır. Bu kapsamda CHP ve AKP, kaynağı aynı olan ama farklı iki patikadan akan benzerlerdir.
Biz HDP ile Emek ve Özgürlük İttifakı olarak alternatif bir paradigma sunuyoruz. Demokratik ekonomi diyoruz. Üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin tümünü kapsayan demokratikleştirilmiş bir ekonomik yaşamı öngörüyoruz. Ekonomi politik penceresinden bakarak sorunları birbirinden ayırmıyor ve bütüncül bir yaklaşımla çözme iradesi sunuyoruz. 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifine sunduğumuz şerhte Türkiye’nin temel sorunlarına yönelik temel çözüm önerilerimizi aktardık. Bu kapsamda hayat pahalılığından işsizliğe, üretimden vergi adaletsizliğine, eğitim alanında yaşanan sorunlardan mültecilere kadar hemen her alanda çözüm öneri, ufuk ve irademiz var.