Demokratik Bölgeler Partisi Eşbaşkanı ve Yeşil Sol Parti Milletvekili Keskin Bayındır ile Kurdistan siyasetini konuştuk:
-
Kurdistan’da ortaya çıkan seçim sonuçlarının bize söylediği en önemli şey, AKP-MHP faşizmine karşı halkın demokratik iradesini ortaya koymasıdır. 75-80’lere varan oranda Erdoğan’a hayır diyen Kurdistan halkı bu süreçte rolünü oynamış ancak demokratik siyaseti büyütmekte yetersiz kalan bizlere de mesajını vermiştir.
- HDP Kürt demokratik siyaseti ile Türkiye sol-sosyalist ve demokrasi güçlerinin güç birliği olarak kurulan bir kongre-çatı partisidir. Sorun paradigmamız değil, paradigmayı yeterince içselleştirememektedir. Halkın samimi duygularını manipüle ederek HDP fikriyatının içini boşaltmak isteyenler, özgürlük davamıza saldırmaktır. Psikolojik harbe prim verilmemeli.
- DBP, Kurdistan’da demokratik özerkliği inşa etmeye çaba gösterir, bu yolla demokratik ulusu bedenleştirmeye çalışır. Eksikliklerimiz elbette oldu. Kurumlarımızı bina içlerine sıkıştırmaya da gerek yok. Gerçek kurumlaşma halkın doğrudan içinde olduğu kurumlardır. Kurumlarımızı değerlendirirken statükocu bir tarzdan sıyrılmalı, değişimden korkmamalıyız.
HAKİKİ MUHASEBE VE ÇIKIŞ YOLU -2-
GÜLCAN DERELİ
Seçim sonuçlarına dair kamuoyunda tartışmalar devam ederken, muhalefet cephesinde de muhasebe süreci yaşanıyor. Bu muhasebe sürecinin kritik aktörü ise HDP ve Yeşil Sol Parti. Çünkü bu geleneğin bu süreçten nasıl çıkacağı ülkenin kaderini değiştirme niteliğine sahip. Bir eleştiri ve özeleştiri süreci başlattığını duyuran HDP ve Yeşil Sol Parti'nin kabul ettiği eksiklik ve yetersizliklerin kaynağı ne? Seçim stratejisi, cumhurbaşkanlığı adaylığı, 3. yol, ittifak politikası, tek liste, öncülük sorunu, halkla bağların zayıflaması, seçimleri aşan yapısal sorunlar... Bu gibi çok sayıda başlık tartışma konusu. Bu kapsamlı tartışmanın bir takım parazitleri de ortaya çıktı. Gerçek eleştiri ve özeleştiriyi gölgeleyen, hakiki sorunları tartışmayı manipüle eden özel savaş politikaları da bu devrede. Bu dosyanın amacı, Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin dile getirdiği eleştirileri muhataplarına sormak, özel savaşın gölgesini kaldırarak hakiki bir muhasebeye vesile olmak, toplumun kıstırıldığı bu cendereden çıkış yollarına dair yön işaretleri bulmak... HDP ve Yeşil Sol Parti'nin yetkilileriyle konuştuk. Bugünkü konuğumuz Demokratik Bölgeler Partisi Eşbaşkanı ve Yeşil Sol Parti Batman Milletvekili Keskin Bayındır...
Seçim sonuçlarını Türkiye geneli açısından değil Kurdistan açısından sormak istiyorum. Kurdistan'da ortaya çıkan sonuçları nasıl okumak gerekir?
Kurdistan’da ortaya çıkan seçim sonuçlarının bize söylediği en önemli şey, AKP-MHP faşizmine karşı halkın demokratik iradesini ortaya koyduğu ve mücadelesinden taviz vermediğidir. 2015 yılından bu yana fiili olarak uygulanan Çöktürme Planı Kurdistan’da direnişle karşılaşmış, başarısız olmuştur. Kurdistan halkı böylesi bir süreçte rolünü oynamış ancak demokratik siyaseti büyütmekte yetersiz kalan bizlere de mesajını vermiştir. Dünyanın en politik ve örgütlü halklarından biri olan Kürt halkı bu mesajı verirken partisinin yanında olduğunu göstermiş ancak paradigmadan uzaklaşan, örgütlü ve ideolojik toplum çalışması yürütmede eksiklik yaşayan bizlere “kendinize gelin ve toparlanın” uyarısında bulunmuştur.
Biz seçimlerde hedeflediğimiz başarının altında kaldık. Evet, başarısız bir sonuç elde ettik ancak yenilmedik. Buradayız. Faşizm eşi benzeri görülmemiş hile ve oyunları oynadı ama Kurdistan halkı yüzde 75-80’lere varan oranda Erdoğan’a hayır dedi. Aslında tartışılması gereken Erdoğan’ın ve iktidarının meşruiyet sorunudur. Kürtlerin gözünde meşru olmayan bir Cumhurbaşkanı vardır. Devletin tüm imkanlarını seferber eden, zor güçlerini pervasızca kullanan, hakikati tersyüz ederek yalanı gerçekmiş gibi sunan faşist iktidara karşı en iyi yanıt halkı daha fazla örgütlemek ve yaşamın her alanında politik toplumu inşa etmeye hız vermek olmalıydı. Bizim eksikliğimiz söylem düzeyine sıkışan popülizmin genel olarak baskın çıktığı bir siyaset tarzına karşı örgütü, kurumları ve kendimizi yeteri düzeyde mücadeleye katamamak olmuştur.
Kurdistan siyasetinin zayıfladığına, ihmal edildiğine yönelik halktan eleştiriler duyduk. Mücadelenin omurgasını oluşturan Kürt halkından gelen bu eleştirilere ne diyorsunuz?
Kürt halkı sadece seçmen grubuna indirgenemeyecek kadar politik ve örgütlü bir halktır. Hem yıllardır varlık mücadelesi yürüten, özgürlük ve insanca bir yaşam için bedel ödeyen bir halktır hem de Türkiye’deki demokratik mücadelenin öncü halkıdır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin politik toplum yaratma hedefi; ortaya eleştiren, sorgulayan ve hesap soran bir toplum çıkarmıştır. Bu çok önemli, devrim niteliğinde bir iştir.
Halkımızın bizlere yönelik eleştirilerinin hepsi çok kıymetli, çok değerlidir. Seçimlerden sonra başlattığımız özeleştirel değerlendirmelerimizin temelinde bu eleştiriler yer alıyor. Önümüzdeki süreçte alınacak toplantılarla bu eleştirileri halktan dinleyecek, özeleştirimizi halkımıza verecek ve yenilenerek mücadelemize devam edeceğiz. Demokratik siyaset bizim için salt sandığa indirgenemez, sandık ve seçim elbette önemli ve mücadelemizin bir parçasıdır ama asıl mücadelemiz özgürlük ve demokrasi mücadelesidir.
Bu noktada şunu söylemek istiyorum: Seçim sonuçlarıyla açığa çıkan yetmezlikleri fırsat bilerek partimizi yenilgili ruh haline mahkum etmek isteyen, faşist iktidarla ortak çalışan, tek merkezden yönlendirildiği açık olan özel savaş ve psikolojik harp teknikleriyle donanmış şarlatanlara asla prim vermemek gerekir. Devrimci, demokrat kültürün edebinden nasibini almamış, samimi olmadığı üslubuna yansıyan ve günün sonunda özel savaş aparatlarının hizmetine soyunanları görüyoruz.
Halkın samimi duygularını manipüle ederek HDP fikriyatının içini boşaltmak isteyen, Kurdistan’da Hizbulkontra artıklarını şirin gösteren bu şarlatanların tek hedefi özgürlük davamıza saldırmaktır. Açık ki planlı ve hedef odaklı bir çalışma yürütülüyor. Bunlara karşı uyanık olmak gerekiyor.
Kürt halkının özgürlük davası, yasaklı dili, kendi kendini yönetme talebi yeterince gündem yapıldı mı? Yapılmadıysa neden?
Bugün Kürt halkının temel taleplerini dile getiren, Kürt sorununu tüm muhataplarıyla birlikte demokratik temelde çözülmesini isteyen ve bunu tüm baskı ve yıldırma siyasetine rağmen savunan tek parti HDP’dir. HDP ise Kürt demokratik siyaseti ile Türkiye sol-sosyalist ve demokrasi güçlerinin güç birliği olarak kurulan bir kongre-çatı partisidir. Bu partinin Kurdistan’daki bileşeni DBP’dir. DBP, Kurdistan’da sadece Kürtlerin değil tüm halkların partisi olarak demokratik özerkliği inşa etmeye çaba gösterir, bu yolla demokratik ulusu bedenleştirmeye çalışır. Örgütlü bir sosyoloji temelinde ahlaki ve politik toplumu yaratmak en büyük hedeflerinden biridir.
Kürt sorununun temelde bir statü sorunu olduğunu söylüyoruz. Demokratik, özgürlükçü bir Anayasa isteğimiz var. Anadilde eğitimden tutalım da temel hakların savunusunu neredeyse her gün yaşanan gözaltı ve tutuklamalara rağmen ısrarla söylüyoruz. Bugün DBP, halkla en fazla bütünleşen, halkın bizzat kendisinin siyaset yaptığı bir partidir. Bunu görmek gerekiyor. Eksikliklerimiz elbette oldu, faşizme karşı demokratik mücadelemizde yetmezlik içinde olduğumuz da doğrudur. Yine İmralı tecridini anlamada ve anlatmakta eksik kaldık. Sayın Öcalan’ın sözleri bizler için pusula niteliğinde olmalıydı. Onun sesini kısan faşizme karşı onun sesi olabilir, sesimizi daha gür çıkarabilirdik.
Muazzam bir medya ambargosu var. En gür sesle söylediklerimiz “söylenmemiş” gibi algılanıyor, öyle hatırlanıyor. Seçim sürecinde dahi onlarca arkadaşımız tutuklandı. Parti çalışanlarımız faşizmin tehdidi altında çalışma yürüttü. Şimdi şirin ve meşru gösterilmek istenenler oluyor. AKP-MHP iktidarı Kurdistan’da kendi Kürdünü yaratmak ve onu muhatap almak için yıllardır KDP ile birlikte yürüttüğü siyaseti HizbulKontra artıklarıyla uygulamak istiyor. Bunlar sözüm ona Kürdi bir siyaset yürütecek, Kürt halkının samimi duygularını manipüle etmek isteyecekler ama Kürt düşmanı partilerle el ele kol kola gezecekler. Ellerindeki Kürt kanıyla siyaset yapacaklar, sahte söylemlerle halkı kandırmaya çalışacaklar. Bilinmesi gereken şudur: Büyük bedellerle, ilmek ilmek örülerek yaratılan değerlerin üstünde tepinmelerine Kürt halkı izin vermeyecektir.
Kürt halkının temsiliyetinin görünür ve etkili olmaktan uzaklaştığına yönelik de eleştiriler geldi. Bunun nedeni halktan kopukluk mu? Arkasında yatan nedenler neler?
Aslında bu sorun temsil siyasetine nasıl bakıldığıyla ilgilidir. Az önce ifade ettiğim gibi HDP, farklı politik programa sahip çok sayıda bileşen partisinden oluşan bir kongre-çatı partisidir. Ana gövdeyi Kürt halkı ve parti olarak da Kurdistan halklarının partisi DBP oluşturmaktadır. HDP’de bileşen partileri niteliksel açıdan değerlendirilir. Burada önemli olan ittifaktır, ittifak ruhudur. Sadece bu seçimlerde değil, bundan önceki seçimlerde de partilerin temsil hakkı vardı ve olmalıdır. Şimdi bu temsil meselesi üzerinden ortaya atılan spekülasyonlara karşı çok dikkatli olmalıyız. İttifak ruhuna ve HDP fikriyatına zarar veren, özünden koparan yaklaşımları kabul etmiyoruz. Sözümona Kürt milliyetçisi gibi davranıp Türkiyeli sol-sosyalist güçlere saldıran, ittifakı yanlış ve anlamsız bulan hesapların neyi hedeflediklerini çok iyi biliyoruz.
Bu tür tartışmalar bizleri seçim sonuçları üzerinden sıradan bir düzen partisine çevirme amacı gütmekte, bizleri sadece Kurdistan’da siyaset yapmaya zorlamaktadır. HDP içindeki partilerin rolünü tam oynayamaması sonucunda ortaya çıkan sonuçlar HDP fikriyatının yanlış olduğunu göstermez. Sorun paradigmamızda değil, sorun paradigmayı yeterince içselleştirememektedir. “HDP yeterince Kürt siyaseti yürütmüyor” diyenler DBP’ye ve söylemlerine bakmıyor. “HDP sadece Kürt partisi gibi davranıyor” diyenler de HDP içindeki sol-sosyalist demokrat bileşen ve bireylere, bileşenlere bakmıyor. İşin garip tarafı bu iki farklı gibi görünen bakış, aynı amaca hizmet ediyor: HDP fikriyatını yok etmek, etkisiz kılmak. Kürt halkını yalnızlaştırmak ve izole etmek. Bir özgürlük davasını bölgesel düzeye indirgemektir. Çöktürme Planı’nın bir parçası da buydu ama başarılı olamadılar. Şimdi özellikle sosyal medya üzerinden yürütülen operasyonlarla bunu hedefliyorlar. Oysa bakın halihazırda bir ittifak partisi olan HDP ittifaklarını büyütmeye devam ediyor. Türkiye’nin batısında “Emek ve Özgürlük İttifakı”, Kurdistan’da Kürt Özgürlük ve Demokrasi İttifakı’nı bu yüzden kurduk. Bu ittifaklar toplumsal mücadele ittifakları olarak toplumun tüm kesimleriyle büyümeye devam edecektir.
3. Yol ve demokratik ulus paradigmasının da ihmal edildiği, bunun uygulanamadığı tartışılıyor. Bunu yeniden ayakları üzerine oturtmak için ne yapılmalı?
Seçimlerde 3. Yol paradigmasının eksik kalmasının sonuçlarını yaşıyoruz aslında. Aynı şekilde 3. Yol paradigmasının bedenleşmesi için şart olan demokrasi ittifakının toplumsal kesimlerle büyütülememesi de ittifak siyasetimizin doğru temellerde yürütülememesine neden oldu. Yani paradigmayı bir bütün olarak içselleştiremediğimiz gerçeği açığa çıkıyor. 2019 yılında Sayın Öcalan’dan gelen mesajın önemini görüyoruz. Bu yüzden, her iki kutba da payanda olmamak, halkla içiçe siyaset yürütmek ve en önemlisi ittifak tarzımızı parti genel merkezlerini aşan, toplumun tüm kesimleriyle buluşturarak sürdürmek önümüzdeki dönem siyasetimizin temel belirleyeni olacaktır.
Halkın çıkarlarını esas alan bir 3. Yol siyaseti tarafsız kalmak anlamına gelmez. Burada önemli olan egemen kutuplar arası konjonktürel ilişki ve çelişkileri açığa çıkarılabilmek ve bunun üzerinden demokrasiye kapı aralayabilmektir. Bu siyaseti derinlikli bir şekilde kavrayabilmemiz gerekiyor. Paradigmasal düzeyde stratejik konumlanmamız bellidir, taktik hamleler üstüne daha fazla yoğunlaşmamız gerekiyor. Ancak en önemlisi halkın her sürecin içine mutlak surette dahil edilmesidir. 3. Yol salt siyasetle ilgili bir şey değildir. Bir duruş ve kavrayıştır. Bu yüzden, değişen Kurdistan sosyolojisini iyi okumak ve kavramak, yaşamın her anında ve alanında 3. Yol çizgisini izlemek gerekiyor. 3. Yol, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt halkının özgürleşmesi temelinde büyüyerek devam etmelidir. Bu yol ile demokrasiye kapı aralayacak ve yaşanabilir bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceğiz.
Kürt halkı görüşlerine kulak tıkandığını söylüyor ki, HDP, DTK, DBP ve Yeşil Sol Parti de bunun özeleştirisini verdi. Neden böyle oldu?
Sıraladığınız tüm kurumlar özeleştirisini veriyor, vermeye devam ediyor. Özeleştirinin pratikte verilmesi gereken bir şey olduğunun da bilincindeyiz. Faşizm, toplumu örgütsüz bırakmak, mevcut kurumları da işlevsiz kılmak için baskı yapmaya devam edecektir. Buna karşılık kurumları diriltmek ve toplumu asla savunmasız bırakmamak gerekiyor. Önümüzde yerel seçimler var. AKP-MHP-HÜDAPAR ittifakı Kürt düşmanlığı yapıyor. Kazanımlarımızı yok etmek istiyor. Bu yüzden yerel seçimlerden güçlü çıkmalıyız. “Özeleştiri pratikte verilir” ilkesini hayata geçirmek en büyük hedefimiz olmalı. Yerel seçimlere az bir zaman kalmasını şans olarak görmeliyiz.
Kürdi İttifaka da yeterince önem verilmediği, dar ve yetersiz kalındığı da gelen eleştiriler arasında. Kapsayıcı ve etkili bir ulusal birlik politikası nasıl olmalı?
Kürdi İttifak bizim için hep önemli bir yerdeydi ve öyle olmaya devam edecek. Tabi biz bu ittifakı salt bir seçim ittifakı olarak düşünmedik. Seçim sürecinde ihmal edilmiş bir durum ya da önem vermeme yok aslında, olan şey bu ittifakın sesini, kıymetini yeteri kadar dile getirememek oldu. Türkiye’de süregelen kutuplaşma siyasetine fazla angaje olmak Kurdistan’daki siyasetimizde eksikliğe neden oldu. Kurdistan’daki ittifaklarımızı da halklar ve topluluklar temelinde büyütmek gerekiyor. Ulusal birlik çalışmaları temel önceliğimiz olmaya devam edecektir. Kurumlarımızın işlevini kapsamlıca değerlendirmek yeniden yapılanma hamlemizde kritik düzeydedir. İttifak siyasetimizi toplumu doğrudan işin içine dahil ederek yürütmek burada önemli bir yerde durmaktadır.
Kürt ittifakı bizim için stratejik düzeydedir. Kürt Ulusal Birliği sağlanmadan Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi mümkün olamaz. Çünkü Kürt halkı birlik halinde hareket ettiğinde özgürlük ve insanca yaşama davasını büyütebilecektir. Yani Kürt Ulusal Birliği aslında bir demokratikleşme hareketidir. Biz bunun önemini anlatmakta yetersiz kaldık. “Küçük olsun benim olsun” anlayışıyla hareket etmemek gerekiyor.
Son olarak Kurdistan siyaseti yeniden nasıl güçlü bir yapıya kavuşturulabilir, halkla güçlü bağdan kurumsallaşmaya, söylemden eyleme kadar neler yapılmalı?
Kurdistan’da yıllardır yürütülen bir mücadele var. Mücadelemizin yarattığı değerleri hayatımızın her alanına yansıtmamız gerekiyor. Bu değerler bizim özümüzdür. Öz değerlerimizi günümüzde yaşatmak en büyük önceliğimiz olmalı. Kurdistan’da değişen sosyolojiyi iyi okumak ve ona göre siyaset üretmek temel gündemimiz olmalı. Kurumlarımızı bina içlerine sıkıştırmaya da gerek yok. Gerçek kurumlaşma halkın doğrudan içinde olduğu kurumlardır. Bu seçimlerde kurumlarımızın işlevini yeterince yerine getirmediğini de gördük. Bu yüzden kurumlarımızı değerlendirirken statükocu bir tarzdan sıyrılmalı, değişimden korkmamalıyız. Sayın Öcalan’ın 2019 yılında verdiği mesajların belirleyici yönü sahip olduğumuz paradigmanın ancak halkın içinde olduğumuzda bedenleşebileceği üzerinden liberal orta sınıf siyasetine uyarı niteliği taşımasıydı. Bizim hareketimiz söylemi pratikle buluşturduğu oranda güçlendi, büyüdü. Evet, faşizm çok daha güçlü saldıracaktır. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında da Kürtleri ve demokrasi güçlerini siyaset dışında tutmak isteyen devlet aklına karşı örgütlü bir toplum yaratma hedefinden asla taviz vermememiz gerekiyor. İdeolojik düzeyde ileri olanlar, demokratik, özgürlükçü toplum yaratma hayali olanlar kazanır. Rojava’da DAİŞ’e karşı kazandıran buydu. Kurdistan ve Türkiye’de faşizme karşı kazandıracak da bu olacaktır.
Yarın: HDP İstanbul Milletvekili ve HDK Eş Genel Sözcüsü Cengiz Çiçek