JustPaste.it

Erdoğan savaşı başlatabilir, sonlandıran ise biz oluruz!

4 Aralık 2022 Pazar - 21:30

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî

 

  • QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, AKP-MHP yönetimindeki Türk devletinin yoğun bombardımanla halkı korkutup bölgeyi boşaltmak ve askeri güçleri şok edip karadan işgal saldırısı başlatmak istediğini belirterek, bunun askeri hazırlık ve diplomatik faaliyetle durdurduklarını söyledi. 
  • NATO'nun ikinci büyük gücü olduğunu, asker-sivil ayrımı yapmadan her yönteme başvurduğunu ve toplumu terörize ettiğini bildiklerini söyleyen Ebdî, "Malum gücüne rağmen yaptığımız büyük hazırlıklar ve öne çıkardığımız güçlü yanlarımızla terazinin kefesi bizden yanadır" diye konuştu. 
  • Türk hükümetinin bütün kartlarını pazarlık masasına sürdüğünü, üç yıldır saldırmak için rıza devşirmeye çalıştığını kaydeden Ebdî, "Erdogan defalarca Kobanê, Minbic ve Til Rifet'i işgal etmeyi ilan etti fakat adım atamadı. Siyasi konjonktürde birçok değişim yaşandı, işgale onay alamıyor" dedi.
  • Erdoğan'ın iktidarda kalmak için girişimlerini sürdüreceğini ve çılgın bir maceraya kalkışma ihtimalinin olduğunu vurgulayan Ebdî, şunun altını çizdi: "Böyle bir girişiminin kardan çok zarar getireceğine ikna olana kadar vazgeçmez. Savaşı başlatabilir, ancak savaşın sonlandırılması güçlerimizin elinde olacak." 

9fbd48f59217babf0f1b0a5829803f67.png

Geçen yıllardan çok önemli dersler çıkarıp bu esaslar üzerine savunmalarını güçlendirdiklerini, üstelik sadece askeri alanla yetinmeyip toplumsal dayanışma ve bölge bileşenlerinin birliğini sağlamlaştırdıklarını söyleyen QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, "Halkımız ile askeri gücümüzün karakter ve kabiliyetine inancımız büyüktür. Son 12 günlük kesintisiz bombardıman, bu realiteyi gösterdi. Halkımızın cevabı ve duruşuyla gurur duyuyoruz ve başımız dik" dedi. 

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, gazetemizin sorularını yanıtladı.

 

Türk devletinin Cerablus'la başlayan, Efrîn bölgesinin ardından Girê Spî ve Serêkaniyê ile devam eden işgalinin önlenememesinin, askeri ve siyasi muhasebesi yapıldı mı; Türk devletinin askeri gücünün orantısızlığı dışındaki etkenleri temel başlıklar olarak özetleyebilir misiniz?

Bilindiği gibi Türk ordusu, NATO'nun ikinci büyük gücüdür. Mesele Kürt halkı olunca bütün olanaklarını, kimyasal ve yasaklı silahlar dahil teknik ve askeri kapasitesini vahşice seferber ediyor. Zaten Kürtlerin yok edilmesi söz konusu olunca asker-sivil ayırımı da yapmıyor; Kürt toplumunun terörize edilmesini bir konsept dahilinde işliyor. 

Bütün bunlara rağmen Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî'nin (Til Ebyed) işgal edilmesi, sadece Türk devletinin gücüyle izah edilemez. Burada uluslararası bir anlaşma vardı. Rusya ve ABD liderliğinin ortaklaşmasıyla Türkiye'nin bu hadsizliğinin önü açıldı. Bu bölgelerimizin işgal edilmesinden iki devlet de sorumludur. 

Bu işgallerden sonra ciddi bir muhasebe ve gerekli öz eleştiri yapıldı. Böylece zayıf noktalarımızı ve yetersizliklerimizi tespit edip önemli sonuçlara ulaştık.

Bugün şuna inanıyoruz; Türk ordusunun malum gücüne rağmen yaptığımız büyük hazırlıklar ve öne çıkardığımız güçlü yanlarımızla terazinin kefesi bizden yanadır. 

 

Türk devletinin mevcut alanlardaki işgalciliğinin, askeri ve siyasi olarak sorgulanmamasının, bu konuda diplomatik/siyasi tazyik oluşturulmamasının ve askeri olarak adım atılmamasının önündeki engeller neydi?

Suriye, uluslararası bir savaş sahasıdır. Burada uluslararası ve bölgesel güçler de kendi çıkarlarını korumak için savaşıyor. Bazı kentlerimizin işgal edilmesi, bu güçlerin çıkarlarının Kürtler aleyhine ortaklaşması sonucuydu. Bunun için işgal sorgulanmadı. Zaten şu ana kadar bu kentlerdeki işgalin sonlandırılmaması da bununla bağlantılıdır. Dolayasıyla bu kentlerin işgal edilmesinin önünü açan gerekçeler/şartlar, henüz tam anlamıyla ortadan kalkmadı. 

Bugün itibarıyla şunu söyleyebilirim ki; bu denge giderek bozuluyor. Türk işgalciliği, radikal İslamcı çetelerin bu kentlere doldurulması, buralarda uygulanan faşizm ve demografik değişim siyaseti, artık hiçbir kesim tarafından kabul edilmiyor. Böylece bu kentlerin özgürleştirilmesinin zemini oluşuyor. 

 

Kurucu kodlarını, zihniyetini ve tarihsel pratiklerini bildiğiniz Türk devletinin, her işgalinin yeni bir işgalin habercisi olduğu tecrübesine de sahip olduğunuzdan son üç yıldır devam eden tehditlere rağmen önleyici veya caydırıcı girişimlerde bulundunuz mu?

Biz, komşu ülkeleri tehdit eden bir güç inşa etmedik. Tam tersine bu ülkelerin sınırlarını DAİŞ'ten kurtardık; hem onlar hem de bütün dünya için büyük bir tehdide son verdik. Türk devleti, bu hakikati hazmedemedi. 

Erdoğan, BM Genel Kurulu'nda bütün dünyanın gözünün içine bakarak, bölgemizin işgal planını açıkladı, hemen ardından  Serêkaniyê ve Girê Spî'ye saldırdı. Zaten bu planın devam edeceğini bildiğimizden üç yıldır ülkemizi ve halkımızı savunmak için öz savunma hazırlıklarımızı güçlendirdik. Halkımızı ve tüm bileşenlerimizi bu doğrultuda örgütleyip hazırladık. Her şarta göre askeri yapımızı güçlendirdik. 

Öte yandan siyasi konjonktür artık eskisi gibi değil. Son yıllarda birçok değişim yaşandı. Artık sadece biz değil, Suriye ve bizi destekleyenler de işgali kabul etmiyor. 

Türkiye, üç yıldır sürekli saldırmak istiyor, bunun çabasını harcıyor. Erdogan defalarca Kobanê, Minbic ve Til Rifet'i işgal etmeyi ilan etti fakat bir adım atamadı. 

 

Kuzey-Doğu Suriye'nin savunma güçleri, özü itibarıyla DAİŞ ve benzeri çetelere karşı oluşturulmuş, donanmış ve operasyonel kabiliyetleri olan askeri güçlerdir. Omurgasını YPG/YPJ oluştursa da çok bileşenlidir. ABD ve Rusya tarafından dizginleri bırakılmış Türk ordusunu durdurmanız mümkün mü?

Halkımız ile askeri gücümüzün karakter ve kabiliyetine inancımız büyüktür. Geçen yıllardan çok önemli dersler çıkardık ve bu esaslar üzerine savunmamızı güçlendirdik. Bunu sadece askeri alanda gerçekleştirmekle yetinmedik, toplumsal dayanışma ve bölge bileşenlerinin birliğinin rolü de büyük. Son 12 günlük kesintisiz bombardıman, bu realiteyi gösterdi. 

Türkiye'nin öyle istediği zaman karar verip bölgemize doğru haddini aşamayacağı görüldü. Geçen hafta Suriye'deki başlıca aktörler olan ABD ve Rusya, böyle bir adımı kabul etmeyeceklerini deklare etti. 

BM'nin Suriye konulu özel oturumunda tüm devletler, olası Türk işgaline karşı olduklarını açıkladı. Erdoğan ve Türk devleti yalnız kaldı; tüm girişim ve pazarlıklarına rağmen bir devletin bile olumlu yanıtını alamadı. 

 

Son saldırılarla birlikte ABD ve Rusya ile ilişkileriniz, görüşmeleriniz konusunda birçok spekülasyon yapılıyor. Bu görüşmelerinizi, muhataplarınızın tavrını paylaşabilir misiniz?

Erdoğan, üç yıllık girişim ve çabalarının ardından bu kez Taksim'deki patlamadan dolayı bizi suçlayıp yeni bir işgal saldırısına meşru gerekçe yapmak istedi. Diğer yandan Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye'nin rolünü istismar edip dünyadan rıza devşirmeye çalıştı. Zaten İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımını engelleme kartını da sallıyor. 

İşte bütün bunlara rağmen işgale karşı olan devletlerin tutumu değişmedi. Bu devletlerin ilgili kurumlarının ciddi tazyiki vardı. Elbette henüz yeterli görmüyoruz. Erdoğan, iktidarda kalmak için girişimlerini sürdürecek ve hala çılgın bir maceraya kalkışma ihtimali var. Bunu bildiğimizden böyle bir girişiminin kardan çok zarar getireceğine ikna olana kadar güçlü ve süresiz tavır almaya zorluyoruz. 

 

Rojavayê Kurdistan ve Kuzey-Doğu Suriye'nin askeri ve siyasi liderliği olarak hem halkınızı hem de uluslararası kamuoyunu yeterince bilgilendirdiğinizi düşünüyor musunuz?

Doğrusu bu çalışmaların sonuçları ortadır. Özerk Yönetim, QSD ve Asayiş, kamuoyuna karşı objektif ve açık oldu. Hava aldırılarının ilk dakikasından şu ana kadar bilgilendiriliyor. Halkımızın cevabı ve duruşuyla gurur duyuyoruz ve başımız dik. Hangi ülkede kentler bombalanırken askeri güçlerinin yanından ayrılmayan halk görülmüştür. Bu toplumsal yanıt, düşmanının  girişimlerini de boşa çıkarıyor. 

Bu halkın davasına dünyadan da dikkat çekici bir sahiplenme yaşandı. Kürt, Arap ve dünya medyası, anı anına durumu takip edip yansıttı. Elbette bu yeterli değil; çabalarımızı, halkımızın motivasyonunu ve dünya kamuoyunun duyarlılığını diri tutmalıyız. Bu yoğunluğu, saldırı olasılığı ortadan kalkana ve imkansızlığa ulaşan kadar sürdürmeliyiz. 

 

Türk devletinin, son saldırılarına bakıldığında YAT üssü hariç askeri tesis ve yapılardan ziyade elektrik, gaz, petrol tesisleri, hastaneler, tahıl depoları ile 24 saatte 90'ı aşacak şekilde yerleşim yerlerini hedef aldığı görülüyor. Bu size nasıl bir stratejiyi ve taktik manevralarını anlatıyor. Bekliyor muydunuz?

Türk devletini yöneten AKP-MHP hükümeti, faşizmine rağmen son nefesini veriyor. Siyasetinin, Türkiye halkı tarafından kabul edilmediğini biliyor. Zap'ta başaramadığını gördü. Dolayısıyla iktidarda kalmak için her şeye kalkışma potansiyeli var. Bunları biz de görüyoruz, farkındayız ve böyle bir ağır saldırı bekliyorduk. 

QSD, dünya için DAİŞ'e karşı savaştı ve büyük kazanımlar edindi. Türk devleti, Hol Kampı güvenliğini ve Koalisyon tarafından eğitilen YAT birliklerinin kaldığı üssü hedef alarak bu ortak çalışmayı bloke etmek istedi. Tabii bu adımıyla sadece bizi değil, tüm dünyayı DAİŞ'in dönüş tahdidiyle karşı karşıya bırakıyor. 

Bu saldırıların iki amacı vardı; 

* Halkımızı korkutup bölgeyi boşaltmak.

* Yoğun hava saldırılarıyla güçlerimizi şok edip karadan işgal saldırısını başlatmak. 

 

5 milyondan fazla nüfusu olan bölgeniz, kışa girilirken olası karadan saldırıya karşı mobilize ve organize olma konusunda yeterince örgütlenmesini sağladı mı, bu süreçteki tutum nasıldı?

Halkımız, son saldırıya direniş gösterdi ve güçlerine sahip çıktı. Zaten güçlerimiz, üç yıldır yaptıkları hazırlıklarla pozisyonlarını güçlendirdi. Türk devleti, savaş uçağı ve SİHA'yla saldırdı fakat Kobanê ve Minbic'de tek savaşçımızı şehit edemedi. Diğer alanlarda da sivilleri hedef aldı. Çok açık ki; F-16 savaş uçaklarıyla sivilleri bombaladı. 

Güçlerimizin böyle bir savaşa hazır olduğu anlaşıldı. Kendilerin hava saldırıları altında da savunabileceklerini gösterdi. Bu durum, olası bir işgal saldırısının sonuçlarının farklı olacağı ve Türkiye'nin başaramayacağı inancını katmerleştirdi. Elbette Türk devleti, ısrar ederse savaşı başlatabilir, ancak savaşın sonlandırılması bizim güçlerimizin elinde olacak. HABER MERKEZİ