Mehmet Bayrak
- 'Kuşatmayı Yaran Kürt Kadını'nı, şu ithafla yayımlamıştım: 'Geçmişte Mezopotamya, Önasya ve bugünkü Ortadoğu’nun en özgür kadını konumundayken; günümüzde sokulmaya çalışıldığı çok yönlü kıskaca başkaldıran ve özgürlük mücadelesi veren Çağdaş Amazonlar’a…'
- Batı literatüründe Kürt kadını Fataraş 'Kürt prensesi, Kürt cengaveri, Kürt kahramanı ve Kürt amazonu' gibi sıfatlarla anılır. Ancak, İttihad-Terakki döneminde birden 'Türk Kara Fatma'ya dönüşür ve daha sonra Kemalistler’ce 'savaşçı kadın' tipine sıfat olarak kullanılır… Bu, bir çeşit 'kimlik karartma' oyunu
- Kürt insanı, özellikle kadın gerillaların öncülüğünde günümüzün 'insanlık yüzkarası' DAİŞ’in belini kırmış ve adını tarihe yazdırmıştır. Bundan dolayıdır ki, kitabın kapağında Fataraş, Êzîdî savaşçı Kürt kadını, ilk kadın gerilla olarak gördüğümüz Zarife ve üç gerilla kızkardeşin resimlerine yer verdim…
GÜLCAN DERELİ
Bugünlerde Rojhilat ve İran'da ‘Jin Jiyan Azadî" sloganıyla başlayan ayaklanma nedeniyle Kürt kadınları bir kez daha dünyanın gündeminde. Bakur'dan Rojava'ya, oradan Rojhilat'a ve Başur'a uzanan son 40 yıldaki Kürt kadın rönesansı, dünya kadınlarını da etkileyen bir niteliğe ulaştı. Peki son 40 yılda yaşanan kadın uyanışının tarihsel arka planı ne? 1938 yılındaki Besê'yi bugünkü Besê'ye, Osmanlı'daki Fatereş'i bu dönemdeki Fatereş'e, Zarife'yi bugünki Zarife'ye bağlayan nasıl bir zincir var? Tarihçi Mehmet Bayrak, Osmanlı'da Kürt Kadını ve Kuşatmayı Yaran Kürt Kadını (Kürt Amazon Fataraş'tan Gerillaya) iki kitabıyla bu soruların tarihi izini sürüyor. Osmanlı'da Kürt Kadını, Kürt Kadının Görsel Tarihi'nin bir kesiti. Kürt kadınına ilişkin başta gravürler olmak üzere fotoğraf ve kartpostallardan oluşan birçok görsel yer alıyor. Kuşatmayı Yaran Kürt Kadını (Kürt Amazon Fataraş'tan Gerillaya) kitabı ise hem görsel hem de araştırma ve söyleşilerin yer aldığı bir başka çalışma. Bayrak'la tarihte Kürt kadınını ve bugüne düşen izlerini konuştuk.
Osmanlı'da Kürt Kadını kitabınızda Kürt kadın figürlerinin ortak özellikleri mücadeleci, biçilen rollerin dışına çıkan isimler olması. Bu tarihi Kürt kadın figürleri, o döneme ve Kürt toplumsallığına dair ne anlatıyor bize?
50 yıllık yazarlık hayatım boyunca her zaman ezilen, yok sanan ve hakları gasp edilen kimlikleri başat konu olarak seçtim. Sözgelimi, her soydan her boydan emekçiler; başta Kürt halkı olmak üzere tüm ezilen halklar; başta Aleviler olmak üzere tüm ezilen inanç toplulukları ve ezilen cins olarak kadınlar, tüm çalışmalarımın omurgasını oluşturdu.
Nitekim, Kürt kadınıyla ilgili ilk çalışmam “Geçmişten Günümüze Kürt Kadını” adıyla 2002 yılında yayımlandı. Aynı yıl, “Kürt Müziği, Dansları ve Şarkıları” konulu 3 ciltlik inceleme-antoloji çalışmamla birlikte Ankara DGM’de dava konusu olan bu çalışmam dolayısıyla yapılan yargılamada savcı, neden “Türk kadını ile ilgili değil de Kürt kadını” ile ilgili yazdığımı soruyor ve tabii ki gerekli cevabı alıyordu…
Üstelik, o tarihe kadar ülkede Türk Kadını ile ilgili birçok kitap yayımlanmış ancak Kürt Kadını üstüne ilk kez bir kitap yayımlanıyordu.
Dahası, 1991 yılında Türkiye’de ilk kez yayımlanan ve ceza almama gerekçe yapılan “Kürt Halk Türküleri/ Kılam u Stranen Kurdi” konulu inceleme-antoloji çalışmamın oldukça genişletilmiş yeni basımı olan bu çalışmamdan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığım davayı kazanmış olduğum halde, az önce söylediğim 3 ciltlik eserim de dava konusu ediliyordu…
İşte, tüm bu süreçlerden sonra 2008 yılında, bu kez “Kürt Kadınının Görsel Tarihi” niteliğindeki Türkçe-Kürtçe anlatımlı albüm çalışmasını yayımlamıştım. Burada, tamamı asırlık gravür, fotoğraf ve kartpostallardan oluşan çok sayıda görsel ürüne yer vermiştim ki, bunların en önemli sembollerinden biri, İçtoroslar’dan çıkıp gelen ve Batı literatüründe 10’dan fazla gravür ve kartpostala konu olan “Fatereş”, yöresel söyleyişle “Fataraş”tı… Bu, Osmanlı kadınını Batı literatürüne en çok sokan “kahraman kadın” tipiydi. Bundan dolayıdır
Ki, konuya ilişkin 3. çalışmam olan “Kuşatmayı Yaran Kürt Kadını”nı, şu ithafla yayımlamıştım: “Geçmişte Mezopotamya, Önasya ve bugünkü Ortadoğu’nun en özgür kadını konumundayken; günümüzde sokulmaya çalışıldığı çok yönlü kıskaca başkaldıran ve özgürlük mücadelesi veren Çağdaş Amazonlar’a…”
Batılı seyyahların gözünde Kürt kadını nasıl resmediliyor?
Batılı seyyahların gözünde de Kürt kadını tamıtamına böyle resmediliyor. Batı literatüründe; İslamiyet’in etkisine girmeden önce Kürt toplumunda kadınların da tıpkı erkekler gibi, ekonomik ilişkilerin yanı sıra politikada, dinde ve askerlikte görev aldıkları; 19. yüzyılda mirliklerin çözülmesinden ve Kürt kadınının Osmanlı’ya başkaldırmasından sonra, kadının yeniden savaş ve politika sahnesine çıktığına dikkat çekiliyor. Bu seyahatnamelerde; Kürt kadınının ustalıklı at biniciliğinden (süvarilik) ve savaşçılığından övgüyle söz edilirken, onların komşu halkların kadınlarına oranla daha özgür oldukları vurgulanır.
Birçok Kürt kadın figürünün Türk olarak aktarıldığını ortaya çıkardınız. Bu kadınlardan biri Fatereş. Araştırmalarınızda önemli bir yer verdiğini Fatereş'i tanımayanlar için biraz özetler misiniz? Fatereş kimdir? Ne nasıl "Türkleştirilmiştir"?
İçtoroslar bölgesinden, benim de mensubu bulunduğum Sinemilli aşiretinden çıkan Fataraş, bugün de efsanevi bir kahraman olarak yaşamaktadır. Bugün bile, İçtoroslar’daki Engizek dağında onun adıyla anılan yerleşke, tarla ve çeşme bulunmaktadır. Yukarda da vurguladığım gibi, bireysel bazda Osmanlı kadınını Batı literatüründe en çok temsil eden Kürt kadını Fataraş yani “Kara Fatma”dır.
Çünkü Fataraş, Padişah Abdülmecid döneminde Osmanlı yönetiminin çağrısına uyarak 1854 yılında 300 süvari ve piyadenin başında başkent İstanbul’a giderek, Padişah’ın isteği üzerine İstanbul sokaklarında gövde gösterisi yaptıktan sonra Silistre cephesine giderek Osmanlılar’ın İngiliz ve Fransızlar’la birlikte Ruslar’a karşı yürüttüğü “Kırım Harbi”ne katılmıştır. Osmanlı toplum yaşamında büyük değişimlere yol açan bu üç yıllık savaş, birçok Batılı gazeteci, yazar ve ressam tarafından izlendiği gibi filme alınan ilk savaştır. Keza konuya ilişkin literatürde; bu Kızılbaş Kürt kadını “Kürt prensesi, Kürt cengaveri, Kürt kahramanı ve Kürt amazonu” gibi sıfatlarla anılır. Ancak, İttihad ve Terakki döneminde her nasılsa birden “Türk Kara Fatma"ya dönüşür ve Milli Mücadele döneminde Kemalistler’ce “savaşçı kadın” tipine sıfat olarak kullanılır, tıpkı Mehmetçik gibi… Bu, bir çeşit “kimlik karartma” oyunudur.
Kitabınızda Kürt kadınlarının tarihte önemli roller aldığını okuyoruz. Bunlardan en önemli isimlerden biri Halepçe'de bir Kürt aşiretinin lideri olan Adela Hanım. Yine 20. yüzyılın ilk yarısına kadar bir aşirete 40 yılı aşkın bir süre liderlik yapan Êzîdî Meryem Hatun var. Yine 1932 yıllarında henüz 36 yaşındayken Êzdînan Aşireti'ne liderlik yapan Fatma hanım. Kadınların aşiret lideri olması yaygın mı? Yoksa bu kadınlar, toplumsal özellikleriyle mi bu rolü üstleniyor?
Bunların tümü, yazı ve görsellerle ortaya konan tarihsel ve toplumsal gerçekliklerdir. Dahası, 19. yüzyıldan başlayarak Kürt kadınları üstüne çok sayıda makale ve ortak-kitap yayımlanmış ve bunlar görsellerle de beslenmiştir. Yakın dönemden Adile Hanım, Fatma Hanım ile Meyan Hatun, bunlardan öne çıkanlardan bir bölümüdür. Bunlar, onlarca yıl aşiretlerini yönettiği gibi; Batılı gezginleri çekinmeden kabul eden ve diplomatik görüşmeler yapan kadın önderlerdir.
Şimdi Halepçe denince Saddam'ın Kürtleri kimyasalla katletmesi, Dersim denince Kürt Alevilerin mağaralarda kimyasalla zehirlenmesi akla geliyor ama Halepçe'de Adela Hanım, Dersim'de Seyit Rıza'nın eşi Besê, yine Alişer'in eşi Zarife Hanım Kürt tarihine damga vuran kadınlar olarak öne çıkması tesadüf mü? Bu silsile bize söylüyor?
Bilindiği gibi, çalışmada Kürt yazarlardan Mehmed Emin Zeki Bey’den ve El- Cabari’den giderek “Ünlü Kürt Kadınları”na da yer verilmiştir. Ancak, ne yazık ki Seyid Rıza’nın eşi Bese’ye ve “Tarihte ilk Kürt kadın gerilla” olarak kabul edilen Alişer’in eşi Zarife Hanım’a yer verilmemiştir. 1940’lı ve sonraki yıllarda yayımlanan bu çalışmalarda adı geçenlere yer verilmemesi kuşkusuz büyük bir eksikliktir.
Kürdistan'da anaerkil ve Kürt tarihinde kadının rolüne ilişkin araştırmalarınızda hangi ana noktalar dikkat çekiyor; tespitlerinizi paylaşır mısınız?
19. yüzyıl seyahatnamelerinde ve araştırmalarında bu konularda önemli belirlemeler yer aldığı gibi; 20. yüzyılda yayımlanan akademik çalışmalarda da Kürt kadınlarının bu özelliğine dikkat çekilir. Ünlü Kürdolog Kamuran Bedirhan’ın, uluslararası kongrelerde sunduğu bildirilerle yakın dönem bilimsel çalışmaları, bunun örnekleriyle doludur. Özellikle Amerikalı akademisyenler Prof. Wadie Jwaideh ile Prof. Mehrdad İzadi’nin ve ve Hollandali Prof. Martin van Bruinessen’in doktora tezleri, bu konuda dikkate değerdir.
Sovyet öncesi Batı Kafkasya'da Kürt kadınlarının olduğunu ve bu kadınların toplum hayatlarında erkekler ile eşit yer aldığını kaydediyorsunuz. Yine Kürt kadınlarının diğer toplumdaki kadınlara göre daha özgür olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Sovyetler Birliği’nin kuruluş yıllarında, bu birlikte yer alan halkların “kadın ve aile yaşamları” konusunda çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan biri de, Kürt kadınlarıyla ilgili yapılmış ve 1927 yılında yayımlanmıştır. Sözünü ettiğiniz belirlemeler de bu çalışmada yer almaktadır. Sözgelimi, bu çalışmada şu belirleme yapılmaktadır: “Kürt kadınları yüzlerini kapamazlar, onlar erkeklerle birlikte toplumda yer alır ve kendi toplum hayatlarına erkeklerle eşit olarak katılırlar. Erkeğin olmadığı köyde kadın misafirleri kabul eder. Komşu Türkler’de olduğu gibi Kürtler’de inziva yoktur. Kürt kadınının daha özgür konumu, yabancıların gözlerinden saklanan Türk kadınından onu ayrı kılmaktadır.” (Age, s.352)
Peki araştırma yaptığınız döneme dair Kürt kadınları, nasıl, hangi ezilmişlikleri yaşıyordu? Bunda din ve diğer hangi toplumsal gerilikler rol oynuyordu?
Çalışmamda, Kürt kadınını geçmişten beri ele almaya çalıştım ve dinsel kurumlaşmanın, özellikle İslamiyet’in ve bunun ideolojisi olan ümmetçiliğin kadın yaşamında yarattığı olumsuz gelişmeleri, örneklerle sergiledim. Öte yandan, toplumsal gelişme yasalarının kadını ve aile hayatını nasıl etkilediğini, somut örnekler ve anekdotlarla ortaya koymaya çalıştım.
Şimdi bu döneme geldiğimizde Kürt kadınları, dünya kadın mücadelesine damga vuruyor. Kürt toplumunda son 40 yılda büyük dönüşüm ve Rönesans’ın öncüleri rolü oynuyor. Jin, jiyan, azadî sloganı dünya kadınlarının, hatta giderek "erkekliğini öldüren" erkeklerin de sloganına dönüştü, dönüşüyor. 1938 yılındaki Besê'yi bugünkü Besê'ye, o dönemki Fatereş'i bu dönemdeki Fatereş'e bağlayan ana bir halkadan bahsedebilir miyiz? Siz o dönemki Besêler ile bu dönemki Besêler arasında nasıl bağlantılar kuruyorsunuz?
Açık söylemek gerekirse, önceki iki çalışmanın ardından “Kuşatmayı Yaran Kürt Kadını/ Kürt Amazon Fataraş’tan Gerillaya” (2015) çalışması, özellikle kadın gerillaların Rojava’da yarattıkları destansı direnişin ardından ortaya çıktı. Yüzyıllar boyu büyük acılar yaşamış Kürt insanı, özellikle kadın gerillaların öncülüğünde günümüzün “insanlık yüzkarası” DAİŞ’in belini kırmış ve adını tarihe yazdırmıştır. Bundan dolayıdır ki, kitabın kapağını da, 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan savaşçı Alevi Kürt kadını Fataraş, 19. yüzyılın sonlarında İran despotizmine karşı mücadele eden Serhad bölgesinin Êzîdî savaşçı Kürt kadını, ilk kadın gerilla olarak gördüğümüz Zarife ve yakın dönemde Kobane direnişinde tanık olduğumuz üç gerilla kız kardeşin resimlerine yer vermeyi uygun buldum…