Kapitalist modernite çözüm üretmez
Forum Haberleri —
- Ortadoğu’da kapitalist modernite varlığını sürdürdüğü sürece sorunların çözümünü beklemek mümkün değildir. Sorunlar yapısal olduğu sürece konjonktürel olarak getirilen çözümler çoğu zaman sorunun daha da derinleşmesine yol açar, köklü bir çözüm olarak karşımıza çıkmazlar...
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen dünya haritası ulus-devlet eksenli çizilmiştir. Dünya haritası, ulus-devlet eksenli oluşturulurken Kürtler kurulmuş olan dünya sisteminin kurbanıdırlar. Kürtlerin ulus-devlet temelinde kurulmuş olan dünya sisteminde ulus-devlet düzeyinde taleple yola çıkması sorunu çözmez. Varsayalım ki ulus-devleti ortaya çıkardı, peki ulus-devlet olarak ortaya çıksaydı bütün sorunları çözülmüş mü olacaktı, hayır, tam tersine sorunların giderek daha da çoğalacağı ve derinleşeceği bir hâl alacaktı. Kürtler, ulus-devlet esaslı bir bölünmeyi kendisine esas aldığı zaman hem kendi içerisinde sosyal parçalanmalar, bölünmeler hem de kendisinin ulus-devlet oluşumunun bölgesel diğer güçlerle olan çelişkisi itibariyle çok daha büyük sorunlara kaynaklık edeceklerdir.
Peki kapitalist modernite gerçek anlamda sorunları çözmenin gücüne sahip midir? Sorunların çözümünü onlardan beklemek ya da onların temel araçlarıyla sorunu çözmeye çalışmak kesinlikle sistem içerisinde kalmak ve sorunlarla sürekli birlikte yaşamak anlamına geliyor.
Bölgesel düzeydeki çözüm anlayışını, yaklaşımını, yöntemlerini geniş tartışmak gerekiyor. Buradan şu sonuç rahatlıkla anlaşılabiliyor: Ortadoğu’nun kriz ve kaos içerisinde olduğu, bu kriz ve kaosun ise sadece Ortadoğu çapında ulus-devletler biçimindeki bölünmelerle değil, her ulus-devletteki sosyal bölünmelerle derinleştiği, endüstriyalizm ile toplumsal yaşamın sürdürülemezlik düzeyine geldiği gerçeği var. Kaos ve kriz durumu her geçen gün sorunları daha fazla derinleştiren, sürekli sorunları toplumsal düzeyde bir çatışma içerisinde tutan bir düzey yaratmıştır.
Aşırı derecede devletleşme olgusu, milliyetçilik vb. düşmanlıklar o kadar öndedir ki, bunlar birçok toplumsal sorunu, çevre ve ekoloji sorunlarını görünmez hele getirmiştir. Ekolojide, toplumsal yaşamda, her alanda denge bozulması var. Mevsim, iklim değişikliklerinin yaratmış olduğu sonuçlarla, kapitalist sistemin yaratmış olduğu sonuçlar birleşince Ortadoğu’da ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Endüstriyalizm kâr getirmiyor diye tarım alanlarını tasfiye ederek çok suni bir şehirleşme durumunu ortaya çıkarmıştır. Bu suni şehirleşme durumu tarımın tasfiyesi ile birlikte düşünüldüğünde doğa kesinlikle kendi başına bırakılmıştır. Ovalardan, çöllerden, dağlardan tutalım büyük bir boşalma, büyük bir ıssızlık durumu ortaya çıkmıştır. Dikkat edilirse güneyde kurulan federal devlette bile bu böyledir. Kürdistan’ın en verimli yerleri adeta kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Şehir alanlarına yönelik bir toparlanma söz konusudur. Bu alanlar endüstriyalizmin geliştirmek istediği zihniyete hizmet edebilecek bir düzeyde planlanmak istenmektedir.
İran’da, Kürdistan’da, Anadolu’da, biraz da Afganistan’a doğru uzanan hat üzerinde kısmen tarım alanları kalmıştır. Bu anlamıyla tarım ortadan kaldırılmak istenmektedir. Hem bölgesel çelişkilerin yaratmış olduğu savaştan dolayı, hem de endüstriyalizmin kâr amacından dolayı bu böyledir. Çölleşmiş, tarımdan kopmuş, toplumsal yaşamdan kopmuş bir Ortadoğu coğrafyası ne anlama geliyor? Petrol vb. zenginliklerin sunmuş olduğu imkanlarla şimdilik bir denge yaratılabiliyor, toplumun tarımdan koparılmasının karşılığı olarak tam bir sosyal yardım da diyemeyeceğimiz bir takım düzenlemelerle bir denge tutturulmuş ve bu denge tarım alanlarının boşaltılması karşılığında ortaya çıkartılan bir dengedir. Kısmen Suriye ve Lübnan’ı çıkarırsak Arap ülkelerinin büyük bir bölümü petrol kaynaklarından elde edilmiş zenginliklerle endüstriyel bir denge kuruyorlar. Bu anlamıyla kuraklığın ve endüstriyalizmin yaratmış olduğu bu toplum-çevre ilişkisi kapitalist modernitenin en çok bozduğu alanlar görünümünü veriyor. Suların kuruması, sıcaklıkların artması vb. durumlar göz önüne getirildiğinde hayvancılık, tarım alanları ciddi bir risk altına giriyor. Kırsal alanda yerleşim söz konusu olmuyor. Geriye şehir alanlarının dışında herhangi bir yaşam durumu söz konusu değildir. Bu da işsizlik ve asalak bir toplumun ortaya çıkmasına neden oluyor.
Demek ki sorun sadece en üst boyutuyla modernitenin ortaya koymuş olduğu ulus-devletleşmenin sorunları, onun sosyal bölünmeleri, onun günlük çatışmalarıyla sınırlı değildir, onu çok aşan toplumsal ve çevre sorunları da var. Toplumsal çevre sorunları toplumda kaos ve kriz nedenidir. Peki Ortadoğu coğrafyasının bu kadar dengesiz durumu göz önüne getirildiğinde, bu sorun nasıl çözülecek? Kapitalist modernitenin çözüm diye bir sorunu da yoktur. Kapitalist modernite dışında da doğru ele alıp doğru çözmenin o kadar çok kolay olmadığını iyi anlamak gerekiyor. Çünkü büyük oluşumlar içerisine girmeden, yeni bir paradigmayla sorunları doğru temelde ele alıp doğru çözümler ortaya çıkarmadan bunların üstesinden gelmek mümkün değildir. Somut olarak görülüyor ki, Önderliğin sunmuş olduğu çözüm metotları dışında bir çözümün gelişmesi mümkün değildir.
Ortadoğu’da kapitalist modernite varlığını sürdürdüğü sürece sorunların çözümünü beklemek mümkün değildir. Sorunlar yapısal olduğu sürece konjonktürel olarak getirilen çözümler çoğu zaman sorunun daha da derinleşmesine yol açar, köklü bir çözüm olarak karşımıza çıkmazlar, her çözüm yeni bir soruna da kaynaklık ederek, eski sorun üzerinde sorunu daha da ağırlaştıran bir sonuca yol açar.
Ortadoğu’da oluşan ulus-devlet sistemi değişime oldukça kapalıdır. Özellikle reel sosyalizmin çöküşüyle birlikte yaratmak istedikleri Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmeye çalışırken, bunun karşısında da bir direniş söz konusudur. İran’ın durumu, Arap ülkelerinin durumu, Türkiye’nin durumu, Saddam’ın içine düştüğü durum bunu ifade eder. Kapitalist modernitenin kendi eliyle geliştirdiği yapılanmayı değiştirmek bile Ortadoğu’da kolay değildir. İran büyük bir gerilim ve gerginliğin temsili düzeyindedir. Kapitalist moderniteyi ulus-devlet düzeyinde inşa ederken bir yanıyla da demagojik olarak İslam Cumhuriyeti’yle bunun üstünü örtmek istiyor. Kötü bir modernitenin taklitçisi olduğu halde batı kapitalizmine karşı direniyorum gibi bir görüntüyle karışıklık ve kaos halini temsil ediyor. Batı modernitesinden farklı olmamakla birlikte onlarla çözümü adeta mümkün olmayan bir kriz halini yaşıyor. Bu, bir yanıyla İran’da oluşan rejimin İslam görüntüsü adı altında kapitalist modernitenin uygulanmasındaki ısrardır.
Osmanlının yıkılışından sonra Türkiye’de ortaya çıkan ulus-devlet yapılanması batı modernitesinin destekleriyle bugüne geldiği halde katı bir duruş içerisindedir. Arap devletlerinin hepsi aynı düzeyde olmasa da onlar da bir düzeyde karşı duruş içerisindedirler.
Tarihsel olarak ahlaki-politik geleneklerin hala canlı olduğu bir bölge söz konusudur. Bu karakteri kapitalist modernite için ciddi bir çelişki kaynağıdır. Dolayısıyla Ortadoğu’ya çok aşırı derecede bir değişim süreci dayatılıyor. Bir yanıyla Ortadoğu’da değişik çözüm modellerinin koşullarının ne kadar olgunlaştığını gösteriyor. Bu olgunluk içerisinde doğru çözüm yöntemleri geliştirilerek hâkim kılınmasının koşulları anlamına gelir. Çelişkilerin yaratmış olduğu kriz ve kaosun çıkmazıyla, tarihsel gelişim dinamiklerinin varlığı bunu imkân dahiline sokuyor.
*Bu yazı şehit Ali Rıza Altun’un konuşmalarından derlenmiştir.
