JustPaste.it

AHZAB SAVAŞI'NDAN KOALİSYONLARIN SAVAŞINA

d11.jpg

Bir insan herhangi bir sebepten dolayı hicret edemiyorsa, bu, yakınındaki İslam düşmanlarına karşı cihad etmemesi için de geçerli bir mazeret değildir.
"Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlarla savaşın, sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir." (Tevbe/123)

***

"Hiçbir adam gelmemiştir ki; senin getirdiğini getirip de düşmanlık görmüş olmasın". Varaka bin Nevfel, insanların, davasına göstermesini beklediği tepkiyi Peygamber'e (aleyhissalatu vesselam) böyle tarif etmişti. Varaka, o gün gelip Peygamber sürüldüğünde yanında olmak istiyordu ama o zamana kadar yaşayamadı. Peygamber daha sonra Allah tarafından verilen görevine başladı ve kavmi ona müthiş bir düşmanlıkla karşılık verdi. Onun büyücü, yalancı, deli, şair, büyülenmiş, sahtekar olduğunu iddia ettiler, halbuki daha önce onu güvenilir ve dürüst kabul ederlerdi. Ona krallık, kadın, zenginlik teklif ettiler ancak hepsini davasının saflığı, temizliği ve Allah rızası için reddetti. Onu öldürmek ve sürmek için tuzaklar kurdular, ancak Allah da düşmanlarına tuzak kurdu ve peygamberine dünyadaki en mübarek mekanı -Mekke'yi-, yeni ikametgahı Medine için terk etmesini emretti.

Peygamberin, savaşçılarını müşriklerin kervanlarına karşı yönelttiği bir devlet kuruldu ve olaylar Büyük Bedir Savaşı ile sonuçlandı. Müşrikler daha da öfkelendi ve elçilerini destek almak için dört bir yana yolladı, ordular kurdu. Ve kısa zaman sonra Müslümanlar, müşrik Araplar, Arap Yarımadası'nın Bedevi kabileleri, Yahudiler ve Medine'deki münafıklarla savaş halindeydi. Nebevî devlet güç kazanırken kafirlerin kıskançlık ve öfkesi de büyüyerek Ahzab (Hendek) Savaşı'na yol açtı. Yahudiler münafıklarla birlikte komplo kurarak çeşitli Arap kabilelerini Medine'ye saldırmaya ikna etti, kendileri de aynı anda içeride karışıklık çıkartacaktı. Kureyş, Kinane ve müttefikleri güneyden geldi. Gatafan kabilesi ve müttefikleri doğudan ilerledi. Sayıları 10.000'e ulaştı ve Medine'yi bir ay boyunca kuşatma altında tuttular, Müslümanların sayısı ise onlara oranla çok çok azdı. Ancak savaş boyunca korkuya, açlığa, zorlu hava koşullarına gösterdikleri sabır Müslümanları zafere iletti ve o günden itibaren artık kendileri taarruz eden, müşrikler ise müdafaada olan taraf olacaktı. (Allah, mü'minlerin düşünüp ders alması için bu savaşta yaşanan olayları Ahzab Suresi'nin 9-27. ayetleri arasında tarif edip anlatmıştır.)

Sahabelerin, o zaman Ahzab (Hendek) Savaşı'nda çeşitli Yahudi, putperest ve münafık grupların koalisyonuyla karşı karşıya gelmesi gibi; İslam Devleti'nin Müslümanları da bugün, ortak çıkarı Hilafetin yok olması olan çeşitli kafirlerin koalisyonuyla karşı karşıyadır. 

Ve o gün sahabelerin düşman topluluklarına karşı gösterdiği tepki nasıl imandan bir parçaysa (Müminler, ahzabı -düşman birliklerini- gördükleri zaman: "İşte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi." dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı. Ahzab/22); bugünkü Müslümanların bir araya gelerek seferber olan kalabalık koalisyonlara karşı göstereceği tepki de aynen böyle olmalıdır.

İşte bu yazıda çeşitli koalisyonların iç yüzüne bir nebze ışık tutmaya çalışacağız ki; Müslümanlar "kim onlara benzerse, taklit ederse onlardandır" (İmam Ahmed ve Ebu Davud İbni Ömer'den rivayet etti) hadisi uyarınca onlara karşı olmak için söz ve amelleriyle gayret etsinler ve ta ki "mücrimlerin tuttuğu yol açığa çıksın" (En'am 55)

*  *  *

Haçlı Koalisyonu

Bu koalisyon yeniymiş gibi gözükse de aslen 2001'de "Özgürlüğü Sürdürme Operasyonu" olarak bilinen Afgan işgali zamanında kuruldu. Hızlıca Filipinlere, Somali'ye, Kuzey Afrika'ya ve Kafkaslara yayıldı. 2003'de haçlılar "Irak Özgürlüğü Operasyonu" adında ikinci bir savaşa girişti. Bunu 2014'te İslam Devleti'ne karşı Irak ve Suriye'de başlatılan "Kökten Çözüm Operasyonu" isimli üçüncü savaş izledi. Bu operasyonların hiçbiri ne Hilafet'in dönüşüne, ne devamına ne de genişlemesine engel olabildi. Bilakis, "kökten çözümü sürdüren" Hilafet oldu. Bu, tevhidinin ve vela ve bera'sının bir sonucuydu.

Irak ve Suriye'deki yeni haçlı koalisyonuna -"Kökten Çözüm Operasyonu"- resmen katılan ülkeler ve kurumlar: Arnavutluk, Arap Birliği, Avustralya, Avusturya, Bahreyn, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kanada, Hırvatistan, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Mısır, Estonya, Avrupa Birliği, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, Irak, İrlanda, İtalya, Japonya, Ürdün, Kosova, Kuveyt, Letonya, Lübnan, Litvanya, Lüksemburg, Makedonya, Moldova, Karadağ, Fas, Hollanda Yeni Zelanda, Norveç, Umman, Panama, Polonya, Portekiz, Katar, Güney Kore, Romanya, Suudi Arabistan, Sırbistan, Singapur, Slovakya, Slovenya, Somali, İspanya, İsveç, Tayvan, Türkiye, Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve ABD. 

Diğer coğrafyalarda İslam Devleti'ne karşı savaşta yer alan ve Batı tarafından desteklenen fakat yukarıda sayılmayan rejimler ve güçler: Afrika Birliği, Benin, Kamerun, Çad, Nijer ve Nijerya Batı Afrika Vilayeti'nde; Afganistan, Ermenistan, Azerbaycan, Moğolistan, Nato ve Pakistan - ve baştaki listeden birçok ülke- Horasan Vilayeti'nde; Cezayir, Libya, Tunus ve Yemen de kendi bölgelerinde İslam Devleti'ne karşı savaş yürütüyor.

Yahudi Devleti Sina Vilayeti(nde savaşa açıkça müdahil olurken, buna ek olarak birçok operasyonda da gizli olarak haçlıların yanında yer alıyor. Bunların yanında Körfez İşbirliği Teşkilatı, Hindistan, Endonezya, Malezya, İslam (!) İşbirliği Teşkilatı, Kırgızistan ve İsviçre de İslam'a ve Hilafet'e karşı yürütülen savaşta -siyasi, finansal, istihbarî ve askeri düzeyde- yer alıyor.

Ve bir de Amerikalıların en önemli müttefikleri var: İran, Suriye ve Rusya

Göz Önündeki İşbirliği

Batılı haçlılar ile İran, Suriye ve Rusya arasındaki işbirliği her ne kadar inkar edilemeyecek olsa da, Safevilerin Müslümanlara karşı yürüttüğü savaştaki rollerini örtmek için resmi olarak bu işbirliğini gizlemeye çalışıyorlar. Bu kısımda bu işbirliğinden bazı kesitler sunacağız, her ne kadar bu ortaklık öğle vaktindeki güneşin göründüğü gibi apaçık olsa da.

Amerika ve İran, mübarek 11 Eylül saldırılarından önce bile,  Birleşmiş Milletler aracılığıyla Afganistan'daki mücahidlere karşı kurulan "Afganistan İçin 6+2 Grubu"nda işbirliği içindeydi. 11 Eylül sonrası bu işbirliği gelişerek, haçlı başkan George W. Bush döneminde "Cenevre İletişim Grubu" olarak bilinen şekle evrildi. Bundan sonra İran haçlılara istihbarat sağladı, haçlılarla "Kuzey İttifakı" arasında ilişkilerin gelişmesi için çalıştı, İran sınırını (Irak Kürdistanı veya başka yönlere) geçmeye çalışan mücahidleri tutukladı. Bazı liman ve hava üslerini haçlı operasyonları için açtı, "İslami Devrim Muhafızları" birlikleri ABD Özel Harekat birlikleri ve CIA ile Afganistan'da işbirliği yaptı ve mürted ve kukla Afgan rejiminin kurulmasında rol oynadı. Amerika'nın Irak'ı işgalini izleyen aylarda Amerikalılıar İranla yine işbirliği yaptı ama bu sefer İngiliz Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla. İşbirliği, aslen İran'ın kuklası olan Irak Safevi rejiminin kurulmasıyla tavan yaptı. (Bu işbirliği Amerikan, İngiliz, İran medyası tarafından belgelendi. Ayrıca kayıtlarda Hillary Mann, James Dobbins, Karl Inderfurth'un -bu kumpasta yer alan üç eski Amerikalı diplomat- beyanları mevcuttur. Bunlarla beraber Jack Straw -İngiltere eski Dışişleri Bakanı-, Muhsin Eminzade -İran eski Dışişleri Bakan Yardımcısı- ve Muhammed Hatemi'nin -İran eski Devlet Başkanı- toplantılarının gerekçeleri, tarihi ve ayrıntıları hakkındaki açıklamaları kayıtlardadır.)

(Devamı bilahare tercüme edilecek inşaallah) 

 

Safevi İmparatorluğu

Safevi İmparatorluğu'nun yeniden kuruluşu İran Rafızilerinin nihai hedefidir. Safevi İmparatorluğu, Safeviyye isimli Sufi bir tarikat tarafından kurulmuştur. Tarikat aslen kendini sünnete ve Şafi mezhebine nispet ederken, bunları mürted Sufizmin birçok aşırı sapıklıklarıyla çorba etmiştir. 

Bu sapkın tarikat kuruluşunun ardından İmamcı Şiilik'i benimsemiş ve kısa sürede liderleri İsmail bin Haydar es-Safevi'nin komutası altında savaşan siyasi ve askeri bir yapıya dönüşmüştür. O, Sünni halka zorla Şiiliği dayatıp uygulamış, ve sonunda çoğunluğu Sünni olan İran'ı çoğunluğu Şii hale getirmiştir. Politikaları arasında Sünni alimleri infaz etmek ve direnen Sünni halkı da katletmek vardı. Mısır'daki İsmaili Ubeydi devletinin yıkılışından beri gelmiş en Sünni karşıtı liderdi. Safevi saltanatı 1501-1736 yılları arasında hüküm sürdü.

200 yıldan fazla bir süre sonra, Rafızi Humeyni Safevi seleflerinin çalışmalarını devam ettirerek, "fakihlerin velayeti" adı verdiği sistem ve sözde devrimi aracılığıyla Rafızi din adamlarına siyasete doğrudan katılma gücü verdi. Rafızi din adamları İran'ın kontrolünü birdenbire ele geçiriverdi ve birkaç yıl içinde şirkli dinlerini Şam, Irak, Arap Yarımadası, Horasan, Hindistan, Türkiye, Azerbaycan, Afrika ve Güneydoğu Asya'ya ihraç etmeye başladı.

Rafıziler, Amerikan kuklası devlet başkanı Ali Abdullah Salihle ortaklaşarak Yemen'in büyük kısmını ele geçirdi. Amerika'nın Irak'ı "Irak Özgürlüğü Operasyonu"yla kendilerine devretmesinin sonucu olarak Suriye ve Lübnan'da da hali hazırda güç kazanıyor. Birdenbire "Şii Hilali", bir hilalden güneş tutulmasına dönüşmüş ve sonunda İslam'ı her yerde tehdit eder hale gelmişti. Sözde fakihlerinin arkasına sığınarak Nusayriyye, İsmailiyye ve Zeydiyye ile Sünnete karşı savaşta birlik oldular. Planları, Rafızilerin "Mehdi"si gelinceye kadar İslamla savaşlarına devam etmek. Onlara göre Mehdi İbranice konuşacak, Tevratla hükmedecek, Yahudilerce takip edilecek ve bütün Arapları öldürecek, ki bu özellikler şüphesiz Yahudi Deccal'e uymaktadır, Müslüman Mehdi'ye değil.

Hilafete karşı savaşta mürted Rafızilerin, haçlıların diğer bütün müttefiklerinden -mürted tağutlar ve sahve- daha homojen/birbirine bağlı, organize, gayretli ve saldırgan olması nedeniyle haçlılar onlara ve Kürt müttefiklerine diğerlerinden çok daha fazla güveniyor. Rafızilerin tamamı haçlılardan daha barbar ve birlik halinde ancak Hilfaetin muvahhidleri Rafızi sürülerini boğazlamak üzere bıçaklarını bileyledi, bombalı araçları hazırladı, ta ki Deccal'in sancağı altındaki son Rafızi ölene kadar... 

Sahve Birlikleri

Sahve ismi ilk olarak Irak'ta konuldu ancak kavram olarak çok daha öncesinde, komünizm sonrası Afganistan'da da mevcuttu. Kelime, Arapça "uyanış" manasına gelmiktedir. Asıl Irak Sahvesi, 2005'de, İslam Devleti kurulmadan önce, mücahidlere karşı Amerikalı haçlıları desteklemeye başlayan kabile çetelerinden müteşekkildi. Bu işbirliği, AbdülSettar el-Rişavî ilk resmî Amerikan sahve kuruluşlarından "Anbar Uyanış Konseyi"ni kurana kadar gelişti. Bu, güya mücahidlerle yüzleşmek/savaşmak için "uyanış"tı. 

Bu aşiret destek konseyleri, İslam Devleti'ne karşı hizipçi sahvelerle birlikte saf tuttu. Hizipçi sahveler iki gruba ayrılabilir: milliyetçi ihvan-merkezli direniş grupları ve milliyetçi sururî (:ihvan soslu "selefilik") merkezli "cihadi" gruplar. Büyüklü küçüklü çeşitli grupların (ayrıntıları yazılmış ama hiç girmiyorum-tercüman) bir araya gelmesiyle kurulan bu konsey ve cephelerin hepsine nihai olarak "Hizb-el İslami" (İhvan'ın Irak kolu) ya içine sızdı ya da etkisi altında bıraktı. Konseylerin ve cephelerin kurulmasından kısa süre sonra bu grupların "cihadları" sahada karşılığı olmayan siyasi açıklamalardan ibaret oldu. Aktif tek savaşları İslam Devleti'ne karşıydı ve Amerikalılarla ateşkes yapmayı kabul edip sözde haricilerin İslam'ın daha büyük düşmanı olduğuna kanaat getirdiler!

"Libya Şafağı" meclisinin kuruluşu da, "Cihadın İhvanlaşması"nın sonucuydu, ihvancı "Suriye Devrim Komuta Konseyi"nin Suriye Ulusal Konseyi ve onun geçici hükümetiyle ittifak kurması da.

Şu anda Şam'da çeşitli cephelerin ve ittifakların kurulması, birleşmesi ve ayrılması da "Cihadın İhvanlaşması"ndandır. Bu süreç Irak'ta gerçekleşenle çok benzerlikler göstermektedir ancak aralarında çok kritik bir fark var ki; Irak'ın sahve toplulukları ilk başta Amerikan haçlılarıyla kendileri de savaştığı için, haçlılarla ilişkilerinin normalleşmesi nispeten garip kaçıyordu. Şam'daki sahve toplulukları ise; Şam'da savaşın başından beri Amerika'ya, Avrupa'ya, Araplara ve Türklere bizzat müdahale etmeleri veya en azından destek vermeleri için yalvardılar. Bu durum, çeşitli destekçileri ve müttefikleriyle gerek açıktan gerek kapalı kapılar ardında yakınlaşmalarını sağladı. Böyle olduğu için sahveye dönüşmeleri doğal ve beklenen bir durum oldu.

Ve tıpkı Irak sahvesi gibi, Şam'da da milliyetçi direniş grupları ("Mücahidler Ordusu", "Şam Cephesi", "Feylak-uş Şam" vs.) ve milliyetçi "cihadi" gruplar (Ahrar-uş Şam, İslam Ordusu ve Cevlanî Cephesi) meydana geldi. Ve tıpkı Irak'ta kurulan cepheler ve konseylerin üyelerinin kendilerini feshetmeye söz verip, bir süre sonra kuruluş gayelerindeki hiçbir hedefe erişemeden dağılmaları gibi, Şam'daki "İslami Cephe" ve "Fetih Ordusu" gibi çeşitli cepheler ve konseylerin üyeleri de gruplarının bağımsız varlıklarını sürdürmesinde ısrar edip kendilerini feshetmeyi reddediyor ve daha fazla bölünmekte ısrar ediyorlar. Bu hizipçilik hastalığı ve liderlik sevdasıdır ki onların arasında salgın gibi yayılmayı sürdürmektedir.

Bu sabit ve sürekli derinleşen gruplara ayrılma, Irak'ta Amerika'nın sahve projesi yerine Safevi rejimi tercih etmesine neden olmuş, nihayetinde mürted sahveler İran'ın Safevi "fakihlerinin" heves ve hayallerine terk edilmiştir. Sahve, haçlıların ve Safevi rejiminin çıkarlarına yıllarca hizmetinin karşılığı olarak bunu almıştır.

Ve tüm sahve liderlerinin (Şam, Irak, Libya, Pakistan, Afganistan vs.) Ürdün'den "Suudi" Arabistan'a, Kuveyt'ten Katar'a, Türkiye'den İngiltere'ye ve ABD'ye kadar kadar rahatça seyahat edebilmelerine ek olarak bir ortak özellikleri daha var: Makyevelist olmaları. Onlara göre zafere giden her yol mübahtır, ve buna uygun olarak herhangi bir "iyiliğin" kazanımı veya bir herhangi "çıkar" elde etme çabası mürtedliği ve münafıklığı mübah kılar. Onlar fikirlerini delile dayanarak oluşturmaz, bunun yerine liderlik, zenginlik ve şeref peşinde koşmak için zayıf ve acayip fikirlerin arayışına girer, ve kafirleri veli edinip Müslümanlara düşmanlık etmelerini bunlarla temize çıkarırlar. Amelleri açığa çıkıp haçlılar ve tağutların yolunda İslam'a ve Müslümanlara karşı savaştıkları besbelli olduğunda ise, kendilerini yalnızca "hariciler" karşısında kafirlerden yardım istiyorlarmış gibi göstermeye çalışırlar!

İrca ve hizipçilikle hareket eden çeşitli "cihadi" Sahve grupları da dinden dönerek bu milliyetçi gruplarla "ortak düşman Hariciler" aleyhinde ittifak yaparlarken, bir yandan da milliyetçi müttefiklerinin küfürleri için bahaneler üretir ve onları "tehlikeli bir düşmana karşı savaşırken basitçe bir hataya düşmüş gariban Müslümanlar" olarak göstermeye çalışır ve onlara göre "nefsi müdafaa" için her türlü küfrü işlemek mübahtır! 

Muhtemelen er ya da geç hizipçilikleri baskın gelecek ve "özgürleştirdikleri" küçük toprak parçasında politik hakimiyet kurma peşine düşerek birbirlerine girecekler.

*  *  *

Yüce Ameller İçin Bir Fırsat

Küfür diyarından hilafete hicret edemeyen bir Müslüman için de İslam Devleti'nin kafir düşmanlarına karşı saldırmak için çok sayıda fırsat var. 70'den fazla haçlı millet, tağut rejimler, mürted ordular, rafızi militanlar ve sahve bölükleri arasından dilediğini seçebileceği çok sayıda seçenek mevcut. Bunların çıkarları dünyanın dört bir tarafında. Bir Müslüman, bunlara nerede saldırabiliyorsa saldırmak için tereddüt etmemelidir. Haçlıların vatandaşlarını dünyanın herhangi bir yerinde öldürmenin dışında; örneğin, Michigan, Los Angeles veya New York'taki Rafızî topluluklarını hedef almaktan onu ne alıkoymaktadır? Veya Panama'nın Cakarta, Doha ve Dubai'deki elçiliklerini hedef almaktan (Panama'nın gülünç hükümeti küstahça İslam Devleti karşıtı koalisyona girerken vatandaşlarının korku ve terörden başka ne kazanmasını umuyordu)? Veya Bosna, Malezya veya Endonezya'daki Japon elçiliklerini hedef almaktan? Veya Tiran'da, Saraybosna'da, Priştine'de Suudi diplomatları hedef almaktan? Veya Sahvenin Katar, Kuveyt, "Suudî" Arabistan'daki büyük maddi destekçilerinden birini infaz etmekten? Onu PKK ve Peşmerge'nin Avrupa ve Amerika'daki müttefiklerini hedef almaktan ne alıkoymaktadır, örneğin Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu'nu (KON-KURD, merkezi Brüksel'de) ve Uluslararası Kürt İşadamları Birliği'ni (KAR-SAZ, merkezi Rotterdam'da), ki ikisi de PKK'ya finansal destekleriyle meşhurdur.

Bir insan herhangi bir sebepten dolayı hicret edemiyorsa, bu, yakınındaki İslam düşmanlarına karşı cihad etmemesi için de geçerli bir mazeret değildir.

"Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlarla savaşın, sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir." (Tevbe/123)

 

Sonuç

 

Müslümanların Ahzab Savaşı'nda gösterdikleri sabır ve dirayet onların hesaba katılması gereken bir güç olduğunu gösterdi, ispat etti. Ardından gelen birkaç askeri zaferle birlikte, bir süre sonra düşmanları yenilgiyi kabullenip ateşkesi kabul etmek zorunda kaldılar ve Hudeybiye anlaşması gerçekleşti. Bunun Kureyş müşrikleri tarafından ihlal edilmesi de nihai olarak Mekke'nin Fethi'ne vesile oldu.

Çeşitli cihadî yapılar Siyer'deki olayların sırasını değiştirmeye kalkıyor. Hudeybiye'de yaşananları eğip bükerek buradan sözde bir "fıkıh" oluşturuyorlar ki, bununla cihadın ve vela ve bera'nın gerektirdiklerini çöpe atıyorlar. Hudeybiye'nin hicretten, nebevî devletin kuruluşundan ve Bedir zaferinden sonra geldiğini unutuyorlar. O; Uhud ve Ahzab'da gösterilen sabır ve dirayetin ardından geldi. O; Müslümanların güçlü bir kuvvet teşkil edip Kureyşlilerin elinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olmadıkları bir durumda geldi. O; Kureyşlilerin Müslümanları heybetli ve korkutucu bir hasım olarak görüp korktukları bir zamanda geldi... 

 Öte yandan sahve ise haçlıların ve hatta mürtedlerin yanına koşuşuyor! Onların kanatları altına giriyor, yardım ve destek karşılığında emirlerine uyuyor, Şeri'atın uygulanmasına karşı direniyorken İslam Devleti'ne karşı savaş yürütüyorlar. Bütün bunları yaparken hepsi, bunun Hudeybiye "fıkhından" olduğunu iddia ediyor.

Halbuki Hudeybiye fıkhı, Resul'ün (aleyhissalatu vesselam) ve ashabının Hudeybiye'den önceki savaşlardaki sabrında yatmaktadır. O, Ahzab birlikleriyle karşılaştıklarında Rab'lerinin vaadini doğrulamalarının altında yatmaktadır. O, onların asla vazgeçilmeyen daimi cihadlarında, vela ve bera'larında yatmaktadır.

O; birlik olarak sağlamlaş(tır)manın sonucu gelen bir başarıdır, ateşkes zayıf değil güçlü bir pozisyonda imzalanmıştır. Bu nedenle de şartları nihai olarak yalnızca tüm Müslümanların çıkarlarına hizmet etmiştir.