JustPaste.it
Müslüman Halklara

  

El Kaide örgütü lideri Usame Bin Laden'in "Müslüman halklara" ithaf ettiği konuşmasının tam metnini sizler için hazırladık…

 

Filistin'i Kurtarmanın Yolu "Selahaddin Eyyubi" Olmaktan Geçer

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla…

 

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a,

Salat ve Selam peygamber Muhammed'in, ailesinin ve ashabının üzerine olsun.

Aziz Müslüman Ümmeti,

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuh

Batılı liderlerin de katılımıyla, Yahudiler tarafından zorla işgal edilen Filistin toprakları üzerinde oluşturulan, Siyonist varlığının 60. yılı kutlanıyor. Bu onların açıkça adalet, özgürlük ve insanlık namına hiçbir şey taşımadıklarını ve bu söylemlerinin sadece zayıf insanları kandırmak için kullandıkları boş sloganlardan ibaret olduğunu ortaya koyuyor. Bu sloganlar çağımızdaki zulüm yasalarının gerçek yüzünü (onların; güçlülerin zayıfları yemek için kullandığı, yırtıcı aslanların kanunu, orman kanunu olduğunu) örtmek için kullanılıyor. Eğer siz bir kurt değilseniz, diğer kurtlar tarafından yeneceksiniz demektir, hayatta kalmanız oldukça zor olacaktır ve güçsüz kolay bir av haline geleceksinizdir. Bu kanunlar altında güçlü mutlak otorite sahibiyken (haksız olsa dahi), zayıfın yeri yoktur (haklı olsa dahi)…

Ey Müslüman Ümmetim,

Filistin Hıristiyanların eline geçeli –ve daha sonrada Yahudilerin- 90 yıl oldu. Allah'ın hükümleri ortadan kaldırıldığı zamanlarda yaşayan yöneticiler ve krallar Filistin ve Mescid-i Aksa'yı saltanatlarını korumak için feda etmişse de (ki bu olaylar ve dokümanlarla belgelenmiştir), birçok âlim ünlerini ve konumlarını korumak için, "Davetin Maslahatı" adı altından hükümetlere boyun eğmeyi seçtiyse de ve bütün "yöneticiler" ve "liderler" Filistin davasını terk ettiyse de, daha önce olan bu olaylardan yüzünden biz sorumluluktan muaf değiliz, her birimiz Gazze'deki mazlum halkımızın ölümlerinin sorumluluğunu üzerimizde taşıyoruz.

Düzinelerce ve düzinelerce insan öncelikle -Gazze'yle sınırları olan tek halk olan- Mısırlı kahramanlarca kırılması zorunlu olan bu zalim abluka sebebiyle can verdi. Bu sebeple Mısırlı kahramanlar bu ablukayı kırmak ve küstah merhametsiz ve Gazze'deki çocukların katili olan Mısır hükümetini devirmek zorunda. Onlar (Mısır hükümeti), Haman ve "Beni İsrail" çocuklarını öldüren Firavun'a benziyorlar (Allah'ın laneti onların ve destekçilerinin üzerine olsun).

Filistin'in özgürleştirilmesi için daha önceki onlarca yıl yapıldığı gibi, daha fazla başarısız deneme yapmamak için, günümüz nesli hataların bir muhasebesini yapmalı ve onlardan bir ders çıkarmalı. Şimdi burada Siyonistleri yenmekteki hatalı bazı noktalardan bahsedeceğim. Sözlerime başlıyorum:

Öncelikle Ümmet Filistin'i geri almak için yeterli sayıda Mücahid veya cihad gönüllüsü olan hak üzere kişi olmadığından yenilmedi. Fakat bunun sebebi Osmanlı Devleti'nin yıkılmasının ardından yeni siyasal durum hakkında yeteri kadar bilinçli insanın olmamasıydı. O zamandan beri bölgede kararlar bizim ülkelerimizin liderleri olan ajanları aracılığıyla Haçlılar tarafından alındı. Ve Ümmet de bu ajanların onların çıkarları için çalışan meşru liderler olduğunu düşündü ve bu ajanlara güvendi ve de onların vazifelerini yapacaklarına ve Filistin'i geri alacaklarına inandı. İşte bu büyük bir hataydı.

Bu noktada Ümmetin durumunu özetlemek ve aydınlatmak için bir örnek vermek istiyorum. O; sürüsüne uygunsuz bir şekilde davranan, fakat sürüsünü yine de kurtlardan koruyan bir çobanın korumasının altındaki tehlikeli bir yerdeki bir sığır gibiydi. Fakat düşmanları -aslında bizim düşmanlarımız olan, kendi milletimizden- kurtları onun yerine geçirmek için çobanının üzerine çullandı ve onu öldürdüler. Böylece kendilerini silip süpüren kurtlardan koruması umulan bu yeni çobanlar, koyun ve keçilere zarar verdiler, umutları nafile çıktı. Hiçbir mantıklı insan rahat yerlerinde bu umuda kapılabilir miydi? İşte durum budur.

Osmanlı Devleti bütün büyük kusurlarına rağmen Batılı kurtlardan Ümmeti koruyordu. Sonra İngilizler bazı Arap liderleriyle gizli anlaşma yaptılar. Onların başında Şerif Hüseyin, onun oğlu ve Kral Abdulaziz el-Suud vardı. Onlar Osmanlı Devleti'yle savaşmak ve onu devirmek için İngilizlerle tezgâh kurdular ve de bunu yaptılar. Sonra İngilizler planlarını tatbik etmeleri ve bizim harcamalarımızdaki faizlerini korumak için ajanlar tayin ettiler.

Haçlı-Siyonist ittifakının ajanlarının bizim dinimizle savaşmayı ve bizim varlığımızı çalmayı durdurmalarını beklemek katıksız bir aptallık olur. Onlar koyunları yutmaya doymayan kurtlar gibilerdir.

Hayvanların bölgesinde koyunu otlatırken uyuyan kişi,

Aslanlar, onun yerine onu otlatacak (yani koyununu yiyecek)

Bugün Ümmetin hatası onların yapması gereken şeyi yapmaması, yani Haçlıların ajanlarıyla mücadele etmemesi ve onların tehlikelerini defetmenin gerekliğine inanmamasıdır. Fakat Ümmetin içinde hala Müslüman ülkelerin yöneticilerinin Amerika'ya olan bağlılığının farkına vardığında onlardan nefret eden, onlardan yüz çeviren ve İslami kanunlara, Hilafet'in geri getirilmesine ve Filistin'in kurtarılmasına çağıran İslami gruplara katılan samimi oğulları vardır.

Gerçekten İslami grupların liderleri oldukça ağır bir yükün altına girmişlerdi. Ve dahi yöneticiler onların hedefleri uğruna çalışmalarına izin vermediler ve onların üzerine basınç uyguladılar ve Onları meşru haklarını, İslam devletini kurmaları için tek seçenek olarak cihadı, terk etmeye mecbur bıraktılar. Aksi takdirde onlar işkenceye uğratılacak veya öldürüleceklerdi. Bu sebeple onlar da (bu İslami grup liderleri) cihadı terk ettiler, üstelik mürtet liderlere karşı savaşmayı "şiddet" olarak tanımladılar ve cihadı ve tüm Mücahitleri hor gördüler, fakat Allah bizim koruyucumuz ve yardımcımızdır.

Gerçekte bu liderler, bu yöneticileri arka plana atmadan onlardan kurtulmayı isteyenleri ve kendilerine itaatkâr olanları ve de bunu -hatalı bir şekilde- İslam ve Dava uğruna yaptıklarını iddia edenleri getirdiler. Bu son doksan yıldır Ümmetin evlatlarının içine düştüğü kısır döngünün sebebidir.

Ey Müslüman Ümmetim, bu labirentten çıkmanın zamanı gelmedi mi? Acı verici yaralar seni çokça yaraladı ve büyük kayıplar seni tüketti ve sen hala inatçı Tiran'ın peşinden gidiyorsun!

Endonezya'dan Moritanya'ya Arap veya Arap olmayan mürtet liderlerden kurtulmanın ve onları reddetmenin zamanı gelmedi mi? Gurur, saygı ve İzzet'in ve Filistin'in kurtuluşunun ve Allah'ın dininin açıktan tebliğinin yolu için… Bu yol Müslüman kahraman "Selahaddin Eyyubi"nin yoludur.

Şimdi bana geçtiğimiz 90 yıl boyunca Arap yöneticilerinin amelleri ve Selahaddin Eyyubi'nin amelleri arasında küçük bir mukayese yapmam için izin verin. Böylece Filistin'i kurtarmanın yolu –Allah'ın izniyle- daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Birincisi:

Selahaddin İslam hükümlerini sıkı tuttu ve Allah'ın ayetlerini okudu: "(Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü ve cezası daha çetindir." (Nisa Suresi, 84)

 

O, bu sebeple Şeytan'ı durdurmanın yolunun kâfirlerle Allah yolunda savaşmak olduğunu fark etti. Fakat Arap yöneticiler İslam'ın kanunlarını görmezlikten geldiler ve cihad ayetlerini okulların müfredatından çıkarmayı zorunlu kılan ve bize barış adı altında teslim olmayı tavsiye eden Amerika'nın kanunlarını takip ettiler. Bu yüzden onların hepsi stratejik bir tercih olarak Siyonist varlığı ile barış yapmayı seçtiler, o ne kötü bir seçimdi!

İkincisi:

Selahaddin, Müslüman mütedeyyin âlimlere eşlik ederdi, hatta savaş alanlarında pratize etmek üzere onların da bilgilerine başvururdu ve Haçlılara karşı savaşmaları için teşvik ederken onlara yardım ederdi. Diğer tarafta ise, Arap yöneticiler etrafından makamları uğruna ve zindana düşmemek için hakkı saklayan âlimler barındırıyorlar. Onlar cihad etmek isteyen gençlerin heveslerini kırmak, Mücahitlerin imajını bozmak ve meşru yöneticiler oldukları iddiasıyla mürtet yöneticileri tanımayanları düzeltmek (!) üzere hatalı âlimler için medya yolları açtılar.

Üçüncüsü:

Selahaddin Müslümanlara karşı Haçlıların tarafında savaşan Emirleri ve destekçilerini öldürdü. Hem de bu Emirler "La ilahe illa Allah" demelerine rağmen… Fakat o biliyordu ki Müslümanlara karşı Haçlılarla birlik olup savaşanların şahadetleri ve İslam tarafından korunmaları geçersiz kılınmaktadır. Tezat bu ya, Arap yöneticiler ise İslam ve Müslümanlara karşı Haçlı ve Hıristiyanlık bayrağı altında, terörizmle savaştıkları iddiasıyla, Bush'la yan yana savaştılar. Bu apaçık onların irtidatlarıdır (dinden çıkmalarıdır). Ancak hala, Mücahitler onlara karşı savaştıklarında onlar Mücahitleri "Harici" olmakla suçluyorlar.

Dördüncüsü:

Selahaddin savaşmaya gönüllü olan gençleri hoş karşılıyordu ve O asla İngiliz kralıyla veya onun ajanlarıyla cihada başlamanın bir şartı olarak bir anlaşma imzalamamıştı. Oysa iki kutsal mescidin beldesindeki Müftü (İslam kanunlarının yorumlayıcısı), resmi veya yarı resmi âlimlerden oluşan bir grupla, eski "Sahva" (Uyanış) liderinin başkanlığında, Riyad'da Amerikalıların ajanlarıyla Amerikalılara karşı savaşın koşullarını belirleyen bir anlaşma imzaladılar. Peygamberimizin deyişiyle: "Utanmıyorsan istediğini yapabilirsin."

Mısır'a gelince, Müslüman Kardeşler Yahudilerle savaşmak üzere 10.000 kişi göndermek için Amerika'nın ajanından (Hüsnü Mübarek) izin alma ihtiyacı duyuyor!

Genç zihinler için bu ne umursamazlıktır!

Ve Lübnan'da, Nasrallah para istemediğini söylüyor, çünkü o paraya ihtiyaç duymadığını iddia ediyor... Aynı şekilde O, yeterince adamı olduğu için adama ihtiyacı olmadığını da iddia ediyor. Buna rağmen gerçek bunun tersinedir. Eğer o yeterince adam ve paraya sahipse, neden Filistin'in Yahudilerin elinden kurtarılması ve insanlarımızın özgürleştirilmesi için savaşmıyor?

Aksine O, Yahudileri koruması için Haçlı askerlerini kabul etti. Gerçek "Hizbullah" partisinin eski sekreteri, Suphi Tufeyli tarafından gözler önüne serildi. O, Kofi Annan'ın Lübnan'a geldiğini ve Onun parti liderleriyle parti ve Siyonist varlığı arasında bir anlaşma yapmak üzere buluştuğunu ve bu sebeple partinin mücahit gönüllüleri bu anlaşmaya karşı olduğu için reddettiğini söyledi. İşte bu kâfirlerle savaşan ve onları geri çeviren "Selahaddin Eyyubi"nin tutumuyla düşmana teslimiyet gösteren Arap liderlerinden birinin tutumunun farkını apaçık bir şekilde gösteriyor. Hatta bu tutum hükümetle ittifak içinde olan âlimler, partiler ve mezhepler tarafından açık seçik bir şekilde sergilenmiştir, bu delaletlerini gözler önüne seriyor. Bu yüzden insanlar onlara aldanmamalıdırlar ve hatta onlar "İslam çözümdür" bayrağını yükseltseler de, hükümetleri tanıdıkları ve onlarla ittifak ettikleri zaman bununla çelişkiye düşmüşlerdir. Onlar İslam'a sarılmış ve İslam çözümdür diyen, fakat aynı zamanda "Ebu Cehil" ve "Kureyş"in geri kalan liderlerini meşru hükümeti gören, gayri-İslami yasaları ve Daru'n Nedve yöneticilerini kabul eden bir adamı andırıyorlar. Mantıklı bir Müslüman böyle bir kişinin doğru yoldan sapıttığından şüphe edebilir mi?!

Benim İslam mezheplerini gerçek konumlarıyla tanımlamam (bu bir tavsiyeden öte ümmet için bir endişe olacaktır), menhecin (metodun) sağlamlığının; ülkelerin, mezheplerin ve insanların güvenliğinden önce gelmesinden dolayı batıla sapmaktan sakındırmak içindir. Ve eğer onların güvenliği sağlam menhecle çelişki içindeyse, bu ancak göz boyayıcı bir güvenlik olacaktır. Çünkü gerçek güvenlik Allah'ın Resulüne gösterdiği metodu takip edenler için sağlanacaktır. Yüzüne gülerek yalan söylemek (aldatıcıların yalanları) -bir günah olduğu kadar- insanları, Allah'ın dinine desteğin sadece vahye uygun olduğu zaman geçerli olmasına ve yenilikçilerin yenilikleriyle bu desteğin geçersiz olmasına rağmen Onlar dini desteklediklerini düşünürken, yanlış yola sapmaları için de teşvik eder.

Bu aldatıcılar Kudüs'ü kurtaramayacaklar.

Kudüs ancak Rabbine iman eden ve Rablerinin de Onları doğru yola ilettiği gençler tarafından kurtarılacaktır.

O gençlik ki, Krallara ve Prenslere karşı Vela ve Bera (müminlerle ittifak ve kâfirlere düşmanlık) akidesine öncelik verir.

O gençlik ki, eğer onlar savaşı seçmemişlerse savaşmak için başındaki insanların iznini beklemez.

O gençlik ki, onlar saptığı zaman âlimlerin fetvasına başvurmaz.

O gençlik ki, fetvasını itikadından alır ve BM'nin yasalarından veya "uluslararası hukuk" veya Batının "Tağutlarından" ve de sapıtmış âlim veya mezhep liderlerinden emir almaz.

O gençlik ki, kaynağı Allah'ın kanunlarını takip etmeyen, mizah adı altında Allah'ın diniyle alay eden, düşünce özgürlüğü adı altında ateizmi yayan ve Mücahitlerin imajlarını bozmaya ve onları alaşağı etmeye çalışan güdümlü medyanın siyasi analizleri değildir.

Bununla birlikte onların kaynağı Allah'ın kitabı ve Sünnettir. Ağaçlar ve taşlar onlara; "Ey Müslüman, ey Allah'ın kulu... Benim arkamda saklanan bir Yahudi var, gel ve onu öldür" dediği zaman, onlar kayan bir yıldız misali aceleyle düşmanlarının boyunlarını vururlar ve onlar Allah'ın ve Resulünün bir emrini gerçekleştirmek için bir "tağut"tan izin almaktansa ölmeyi tercih ederler.

Sonuç olarak, ben derim ki Filistin'i kurtarmanın yolu teorik olarak açık ve nettir, buna rağmen o yeryüzünde vuku bulduğunda, tartışmalar büyüyor. Gayet iyi bilinmektedir ki, Yahudileri her taraftan saran "İslami" denilen hükümetler ve partiler savaşmadığı sürece Filistin'e özgürlük yolu açılmayacaktır, fakat onlar kendilerine uzattığımız elimizi geri çeviriyorlar. Ancak şu da var ki bu olaylar vuku bulduğunda bir çok insan "Siz nasıl La ilahe illa Allah diyenleri öldürürsünüz?!" diye feryat edecektir.

Eğer böyle feryat eden insanlar Selahaddin Eyyubi zamanında güç sahibi olsalardı Kudüs'ün kurtuluşuna engel olurlardı ve sonra Mescid-i Aksa yüzyıllar boyu esir kalmış olurdu. Bu tip insanlar dinleri konusunda cahil olabilirler. Ancak bütün sahabeler (Allah hepsinden razı olsun) onlar "La ilahe illa Allah" deseler ve İslam'ın diğer ibadetlerini gerçekleştirseler de "zekât" ödemeyi reddedenlerle savaşmak konusunda hemfikirdi. Bundan sonra İslam yasalarını insan yapımı kanunlarla değiştiren ve Müslümanlara karşı Haçlıların safında savaşan yöneticiler hakkında nasıl şüphe edilebilir ki? Diğer bir olasılık da bu insanların korkak olmaları, düşmanlarına karşı koyamamaları, ücretlerini tehlikede görmeleri veya Cihadın zorluğudur. Veya bunun sebebi basitçe onların yöneticilerin Allah'ın kanunlarıyla hükmetmemelerini, askeri bir darbeyle oraya gelmiş olduklarını veya askeri olarak dışarıdan beslendiklerini fark edememiş olmalarıdır. Her ne olursa olsun bu tip insanlar bize silahlarımızı geri çekmemizi emredemez! Ben derim ki, cesareti kırılmış veya dininden sapmış değilse hiç kimse gönüllü olarak silahını indirmez.

Mücahitler Allah'ın şu sözünü duymuşlardır: "Müminler o erlerdir ki; Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler." (Ahzab Suresi, 23) Silah sadık insanların ellerindeydi, sahabeler (Allah hepsinden razı olsun) ya onlar şehitlik kazancaktı, ya da diğerleri hayatta kalacaktı. Şimdi biz de aynı hızla bu ahde sadık kalıyoruz ve Allah'ın izniyle daha aşağısıyla değişmeyeceğiz.

Ey Genç Müslümanlar!

Allah'ın izniyle Filistin'i ve Mescid-i Aksa'yı kurtarmanın, Hilafete geri dönmenin Allah yolunda cihad etmekten başka bir çözüm yolu yoktur. Öyleyse en yakın muharebe alanlarına ve -özellikle yakınlarında olanlar- Filistin'e gitmekte acele edin. Sizi temin ederim ki Filistin topraklarındaki Siyonist varlığı oldukça zayıftır ve zayıf bir noktadadır. Ve kendileri de Siyonist varlığının -geniş bir İslami çevrenin içinde olduklarından beri- Batının ve bölge yöneticilerinin yardımı olmadan hayatta kalması için yeterli öğelerden yoksun olduklarını biliyorlar.

Bu varlığın hayatta kalmasının yegâne sebebi bugüne kadar Filistin'i kurtarmak için ciddi bir savaşa girişilmemiş olmasındandır. Bazı insanlar Arapların Yahudilere karşı birkaç kez savaştığını, fakat Filistin'i geri alamadığını öne sürebilir. Ben derim ki, bu gibi savaşların gerçek sebeplerinin farkında olanlar, onlardan hiçbirisinin gerçek bir savaş olmadığını ve hiçbirisinin Filistin'i kurtarmak sebebiyle başlatılmadığını bilirler. Buna ek olarak bütün bu savaşlar başarısı için gereken koşullardan yoksundu.

Bunu anlamak için –'48 savaşı olarak da bilinen- 60 yıl önceki ilk savaşa katılan bütün Arap ordularının Başkomutanının "Glubbe" isimli bir İngiliz memuru olduğunu bilmek yeterlidir. Mantıklı bir insan bu Arapların Filistin'i kurtarmak konusunda ciddi olduğuna inanabilir mi? Filistin'i Yahudilere teslim eden ve Ürdün ordusunun lideri olması için bir memur atayan ve Britanya idi. Onun atadığı memur gerçek liderdi ve önceki Kral "Abdullah bin Şerif" isim ve bayrak dışında hiçbirşeye sahip değildi. Yani bu savaş bir oyun ve bir vatana ihanet modelidir.

Bu savaşın hemen ardından onlar bir ateşkes imzaladılar ve onu kalıcı kıldılar.

"Ramazan'ın 10'undaki" hariç Yahudilere karşı dürüstçe girişilmiş hiçbir savaş yoktur. Bununla birlikte bu savaşın en büyük komutanının, eski Mısır Başbakanı "Enver Sedat"ın ana hedefi Sina'yı geri almaktı, Filistin'i kurtarmak değil ve onu da başardı.

Ve iki yıl önce Güney Lübnan'daki savaşta Yahudiler ağır kayıplar verdiler. Tasnifi doğru yapmak gerekirse, o bir savunma savaşıydı. Filistin'i kurtarma savaşı değil…

Böylece, Siyonist varlığının ayakta kalmasının sebebinin onun gücü olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Bununla birlikte o, komşu hükümetlerin ona karşı savaşmaması veya direnmemesi sebebiyle, bunun dışında ona zaafları sebebiyle ayakta kalıyor.

Ben size Siyonist varlığının Mücahitlerin Afganistan'da Ruslara veya bugün Mücahitlerin Irak'da Amerika'ya ve onun ajanlarına karşı giriştiği mücadelenin onda birine bile dayanamayacağını temin ederim.

Ey Ümmetim! Tüm bu çabalar sizin oğullarınızın çabalarıdır, hükümetlerin değil!.. Bu sebeple önce Allah'a, sonra kendinize güvenin ve cihad yoluna koyulun.

Bilmelisiniz ki Siyonist varlığının zayıflığı onu yok etmek için yeterli değildir. Zayıf olmasına rağmen çürük bir ağacın düşmesi için bir kuvvet uygulanması gerekmektedir ve ben ümit diyorum ki Allah'ın izniyle Siyonist varlığını devirecek kuvvet siz olacaksınız!

Ey Müslüman Gençlik:

Arzularımız bize soruyor: "korkaklık ve zayıflık ne için?"

Hayatlarımıza zarar veren bu zararlı politikalarla idare edilirken

Hedeflenen inancımızın zayıflaması ve burası tehlikeli

Ey kardeşim! Sen büyük bir güçsün, kâfirlerle savaşmak senin vazifen

O senin cennetin olmasına rağmen ölümden nasıl korkarsın!

Din oy vererek veya seçimlerle kuvvetlenmeyecek

Yemin ederim ki savaşmaktan başka hiçbir şey yardım etmeyecek

 

Hamd Allah'a, Allah'ın salât ve selamı Peygamberimiz Muhammed'in, ailesinin ve tüm ashabının üzerine olsun.

 

Usame Bin Laden /

Tercüme: Press Medya