'Hakiki Muhasebe ve Çıkış Yolu' başlıklı dosya serimizin son konuğu Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde rehin tutulan Gültan Kışanak oldu...
- Muhalefet, iktidar karşıtı atmosfere ve ekonomik krize çok güvendi ancak, ekonomik krizin siyasetini bile yapamadılar. Mesele çarşı/pazardaki pahalılığa ve faiz politikasına indirgediler. İktidarın bu krizdeki rolünü ve seçimden sonra böyle devam ederse acı reçete geleceğini anlatamadılar.
- Öncülük kendisini halkın yerine koymak değildir. Öncülük, halk adına karar vermek, halk adına yapmak da değildir, Halkla hemhal olmaktır. Halkı kendi sorunlarının çözümünde özne konumunda görmek, kararları birlikte almak, sorumluğu birlikte paylaşmak, bedeli birlikte ödemek, başarıları birlikte sahiplenmektir.
- Meydan kötülere kaldıysa, iyilerin kenara çekilmesindendir. O nedenle, hiç karamsar olmaya gerek yok. Umut halkın kendisidir. Umut kendisini, çözüm haline getirmektir. Umut, direnişin enerji kaynağıdır. Umut, öz gücüne güvenmektir. Umut yalnız olmadığını bilmek, harekete geçmektir, eylemdir. Şimdi, umudu ve iyiliği örgütlemenin zamanıdır.
HAKİKİ MUHASEBE VE ÇIKIŞ YOLU -8-
GÜLCAN DERELİ
Seçim sonuçlarına dair kamuoyunda tartışmalar devam ederken, muhalefet cephesinde de muhasebe süreci yaşanıyor. Bu muhasebe sürecinin kritik aktörü ise HDP ve Yeşil Sol Parti. Çünkü bu geleneğin bu süreçten nasıl çıkacağı ülkenin kaderini değiştirme niteliğine sahip. Bir eleştiri ve özeleştiri süreci başlattığını duyuran HDP ve Yeşil Sol Parti'nin kabul ettiği eksiklik ve yetersizliklerin kaynağı ne? Seçim stratejisi, cumhurbaşkanlığı adaylığı, 3. Yol, ittifak politikası, tek liste, öncülük sorunu, halkla bağların zayıflaması, seçimleri aşan yapısal sorunlar... Bu gibi çok sayıda başlık tartışma konusu. Bu kapsamlı tartışmanın bir takım parazitleri de ortaya çıktı. Gerçek eleştiri ve özeleştiriyi gölgeleyen, hakiki sorunları tartışmayı manipüle eden özel savaş politikaları da bu devrede. Bu dosyanın amacı, Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin dile getirdiği eleştirileri muhataplarına sormak, özel savaşın gölgesini kaldırarak hakiki bir muhasebeye vesile olmak, toplumun kıstırıldığı bu cendereden çıkış yollarına dair yön işaretleri bulmak... HDK, HDP, DBP ve Yeşil Sol Parti'nin yetkililerine mikrofon uzattık. Bugünkü ve dosya serimizin son konuğu Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Gültan Kışanak...
Öncelikle içeriden seçim sonuçlarını nasıl gördünüz? Beklentiler ile gerçekleşen sonuç arasındaki açıyı nasıl okudunuz?
Cezaevi insanın gelişmeleri biraz daha uzaktan bakma ve gelişmeleri daha geniş açıdan görme imkanı oluyor. Sanırım günlük politik koşturma olmayınca, soğukkanlı analizler yapmak daha mümkün oluyor. Bizler açısından seçim sonuçları pek şaşırtıcı olmadı. Beklentilere denk bir çalışma ve atmosfer yoktu. Muhalefetin iç tartışmaları bitmek bilmiyordu, karar verildiğinde de sonuç alıcı çalışmalar yapmak için fazla zaman kalmadığı gibi, tutarlı, güçlü bir kampanyada yürütülmedi. Genel olarak muhalefet; “iktidarın çok kötü bir yönetim dönemi geçirdiği, halk da buna doğal bir tepki olduğu” var sayımı üzerinden siyaset yapıyordu. Az çok siyasi bir deneyimi olan bir kişi; seçimi kazanmak için sadece rakibin kötü olmasının yetmeyeceğini bilir. Bir de “kazanma duygusu vererek, kendine çekim merkezi haline getirmek” önemli bir propaganda yöntemidir ancak, kantarın topuzu kaçırdığın zaman rehavete yol açtığı gibi, karşı tarafı daha sıkı çalışmaya teşvik eder. Muhalefet, kaybetme kaygısı ile kazanma motivasyonu arasındaki dengeyi tutturamadı.
Kısacası, seçimden güçlü sonuçlar beklentisinin altının dolu olmadığı görülüyordu.
Muhalefet cephesinde herkes kendi açısından bir muhasebe yapıyor. Siz muhalefetin aldığı sonucun ana nedenlerini neye bağlıyorsunuz?
En önemli neden; muhalefette, parti içi ve ittifak içi tartışmaların bir türlü bitmemesidir denilebilir. Millet İttifakı, 4 yıl boyunca toplumu ittifak tartışmalarıyla yordu. Bizzat 6’lı Masa'nın ortakları tarafından bir yıl önceden başlayarak son ana kadar “kazanamayacak aday” yaftası yapıştırılan Kılıçdaroğlu gönülsüzce aday yapıldı. Ki Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda CHP içindeki tartışmalar da bitmek bilmedi. Muhalefet, iktidar karşıtı atmosfere ve ekonomik krize çok güvendi ancak, ekonomik krizin siyasetini bile yapamadılar. Mesele çarşı/pazardaki pahalılığa ve faiz politikasına indirgediler. İktidarın bu krizdeki rolünü ve seçimden sonra böyle devam ederse acı reçete geleceğini anlatamadılar. Daha da önemlisi, iktidarın kutuplaştırma ve demokratik siyasi düşmanlaştırma siyasetinin, muhalefetin partilerini üzerindeki etkisidir. Muhalefet, halkın gerçek sorunlarına dair söz söylemekten kaçınan bir noktaya itilmişti ve seçim kampanyası boyunca temel konulara dair muhalefetin nasıl bir çözüm önerdiğini duyamadık. Oysa pozitif kampanya yürütmek, sorunları görmezden gelmek anlamına gelmez. Emek ve Özgürlük İttifakı ise uzunca bir süre “biz seçim ittifakı değil, mücadele ittifakıyız” demesine rağmen sokakta/toplumsal alanda ortak mücadele pratiği fazla görülmedi. Son anda, mücadele ittifakının, seçim ittifakına duyuruldu ancak, hangi yöntemle girileceği konusunda bile ortaklaşma sağlanamamıştı. İttifak içi tartışmalar, moral ve motivasyon bozucu bir hal aldı. HDP yerine Yeşil Sol Parti ile seçime girilmesine de çok geç karar verildi.
Seçim sonuçları belli olduktan sonra paylaşılan manşetlerden biri sizin seçim öncesi Yeni Yaşam gazetesine yazdığınız yazı idi. "Keşke dememek için..." başlığıyla manşete taşınan yazınız sonuçları önceden öngörmüş gibiydi. Sonuçları gördüğünüzde sizin de aklınıza bu yazı düştü mü? Ne hissettiniz?
Siyasette “haklı çıkmak” sonucu değiştiremeyeceği için, aslında üzüntü verici bir durum. Keşke öngörülerim ya zamanında yerine ulaşsaydı ve etkili olabilseydi; ya da yanlış çıksaydı. Şimdi ancak, güçlü bir özeleştiri yapabilmeye katkı sunabilir.
Öncülük sorunu da tartışılan konulardan biri. Öncülük sorunu ve hatta krizi nasıl aşılır? Öncü ne yaparsa öncü olur?
Toplumsal mücadeleler, kendi öncülerini çıkartılar. Mücadele içerisinde pişer, deneyim kazanırlar. Böylece bir kişi olmaktan çıkar, temsil ettiği toplumun ortak ruhu haline gelir ve kurumsal bir nitelik kazanırlar. Böyle pratikte şekillenen bir öncülük kurumu hem toplumsal tabanın güvenini kazanır, hem de özgüvenini geliştirir. Ancak bu bir kez elde edildi mi bir daha değişmeyecek bir statüde değildir. Çevreden merkeze, aşağıdan yukarıya sürekli demokratik olarak sürekli yenilenmesi gereken bir süreçtir. Bu işeyiş tıkanırsa, öncü ile toplum arasındaki mesafe açılır ve artık bir süre sonra öncü işlevini yitirir. Öncülük kendisini halkın yerine koymak değildir.
Öncülük, halk adına karar vermek, halk adına yapmak da değildir; halkla hem hal olmaktır. Halkı kendi sorunlarının çözümünde özne konumunda görmek, kararları birlikte almak, sorumluğu birlikte paylaşmak, bedeli birlikte ödemek, başarıları birlikte sahiplenmektir. Tek taraflı alma; ya da tek taraflı verme ilişkisi hiç değildir. Mayasının toplumdan almak; karşılıklı etkileşim kanallarını sürekli açık tutmaktır. Demokratik duruşun, demokratik isleyişin güçlü olduğu zeminlerde öncülük sorunu olmaz.
Sizce nasıl bir eleştiri-özeleştiri süreci yaşanmalı ki güçlü çıkış yapılabilsin?
Sonuçlara değil, nedenlere odaklanmak gerekir. Bu yapılabilirse, güçlü bir değişim ve dönüşüm yaşanabilir. Tabi bunu yaparken de genellemeden kaçınmak, dışarıdan bir gözlemci durumuna düşmemek gerekir. Aydın ile siyasetçi arasında ince bir ayrım vardır. Aydınların da toplumun sorunlarına çözüm üretme sorumluluğu vardır, ancak aydın sorumluğu ile siyasetçinin sorumluluğu aynı değildir. Siyasetçinin, sorunların çözümüne dair düşünce/politika üretmenin ötesine geçip, bunu hayata geçirme sorumluluğu vardır.
Siyaset kurumu, aynı zamanda sorunları çözmek için halktan vekalet talep eden ve vekaletin gerçek sahiplerine hesap verme sorumluluğu olan bir kurumdur. Siyasetçi için özeleştiri vermek, yanlış ve hataları görüp dile getirmekten ibaret olamaz. Sorunları kişilere bağlayıp, sisteme, isleyiş hatalarına, nedenlere yönelmemek sorunları çözmeyeceği gibi; öznesi olmayan değerlendirmeler de genel söylemin içerisinde kaybolup gitmeye ve aynı yanlışların tekrarlanmasına vesile olur. Her iki yöntemden de kaçınmak gerekir. Eleştiri ve özeleştiri; ne günah keçisi aramaktır, ne de kişilerin etkisini/sorumluluğunu görmezlikten gelmektir. Arkadaşlarımızın, bu siyasi geleneğin, güçlü bir tecrübe birikimi var. Eleştiri-özeleştiri sürecini en iyi şekilde yürüteceklerine, güçlü bir çıkış yapacaklarına yürekten inanıyorum.
Seçim sonrası bir karamsarlık havası oluştu. Sonuçta 22 yıllık bir iktidar söz konusu ve tamamlayabilirse bir 5 yıl daha kazandı. Bu tablodan çıkış ne olursa sağlanabilir sizce? Umut nerde, nasıl eylemekte?
Öncelikle meseleyi, iktidar değişikliğine indirgeyen anlayışın yanlışlığını görerek başlamak gerekir. Bu yaklaşım karamsarlığın kaynağıdır. Tartışmasız bir konu var ki o da mevcut iktidar blokunun, çok kötü bir yönetim pratiğine sahip olduğudur. Ama unutmamak gerekir ki meydan kötülere kaldıysa, iyilerin kenara ekilmesindendir. O nedenle, hiç karamsar olmaya gerek yok. Umut halkın kendisidir. Umut, hiç bir şey yapmadan, bir kurtarıcı beklemek değildir. Umut bir mucize gerçekleşeceğine inanmak da değildir. Umut kendisini, çözüm haline getirmektir. Umut, direnişin enerji kaynağıdır. Umut, öz gücüne güvenmektir. Umut, yalnız olmadığını bilmek, iyilerin bir araya gelerek daha büyük bir iyilik enerjisi açığa çıkarabileceğine inanmaktır. Umut, harekete geçmektir, umut eylemdir. Şimdi, umudu ve iyiliği örgütlemenin zamandır.
Son olarak halka mesajınız ne? Çünkü halk bir yandan da siyasi tutukluların, sizin gibi temsilcilerinin çıkmasını umuyordu.
Halklarımıza öncelikle selamlarımızı ve saygılarımızı iletiyorum. Biz bitti demeden, hiç bir mücadelenin bitmeyeceğini biliyoruz. Bu seçimlerden istediğimiz sonuçları alamamış olabiliriz, ancak on yıllardan beri devam eden mücadele gerçekliğimize baktığımızda nice zorlu dönemleri aşarak bu günlere geldiğimizi, en iyi biz biliyoruz. Gündelik hayatımızda bile, yaşamın aslında bir mücadele olduğunu görüyoruz. Büyüklerimiz, emeğin önemini anlatmak için "En kolay şey hazır yemeği yemektir, onu bile çiğnemesen yutamazsın" derlerdi. Evet, biraz daha fazla çalışacağız, ama emeğimizin boşa gitmesine de izin vermeyeceğiz, daha büyük kazanmak için alınması gereken tüm tedbirleri de alacağız. Kırılanı onaracak, döküleni toplayacağız, küçücük bir değerimizin bile heba olmasına izin vermeyeceğiz. Kendi politik hattımızı netleştirecek, radikal demokrasi kulvarını genişleteceğiz. Yanlışlarımızı görüp düzelteceğiz, eksiklerimizi tamamlayacağız. Umutla ve dirençle yola devam edeceğiz. Yolunuz, yolumuz açık olsun.
***
Sonuçları üç ana gruba ayırabiliriz
Asıl sormamız gereken soru “bu hatalar ve eksiklikler neden yaşandı?” Beklentileri karşılamayan sonuçların ortaya çıkmasının sebeplerini; üç ana gruba ayırabiliriz.
* Birincisi politik ve teknik yetersizlikler: Seçim sürecine geç girilmesi, YSP listelerinden seçime girme kararının geç verilmesi, etkili bir kampanya yürütülmemesi, ittifak politikasındaki yanlışlar/eksikler, cumhurbaşkanlığı seçimindeki strateji yoksunluğu vs.
* İkincisi yapısal sorunlar: Siyasi partinin tüm organlarının, parti program ve tüzüğündeki temel ilkelere uygun olarak işlev kazanmaması. İl, ilçe örgütlerinin etkili ve etkin olmaması. HDP, BDP, DBP, HDK, DTK, arasında iş ve rol dağılımının iyi yapılmaması, eş güdüm ve koordinasyonun sağlanamaması. Mahalle, sokak, köy, iş yeri örgütlenmesinin zayıf olması. Giderek merkeziyetçi rolünün ön plana çıkması, buna karşı toplumsal tabanda ve siyasi aktörlerde “özne olma” iddiasının zayıflaması. Demokratik siyasetin kendi kadrosunun yetiştirme çabasının ve imkanın yetersiz olması. Aşağıdan yukarıya doğru, deneyim oluşturarak, geleneği takip ederek, aynı zamanda sürekli yenilenerek kadrolaşma mekanizmasının yeterince işlememesi.
* Üçüncüsü de ideolojik yetersizlikler: Hem HDP fikriyatının hem de 3. Yol stratejisinin bilince çıkartılması konusunda yetersizlikler yaşanıyor. HDP, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barış ilkelerine dayalı ortak bir gelecek kurma iddiası taşıyanların kenetlendiği, bir toplumsal ittifak partisidir. Hiçbir toplumsal grubun farklılıklarını, özgürlüklerini kaybetmeden ortak hedef için mücadele etmeyi başarmasıdır. Bu ittifakın toplumsal tabanı genişletilmeden, HDP işlevsellik kazanamaz; örgütler ve bireyler ittifakına dönüşür. Bu da milletvekili taksimine kadar indirgenir ki; bunun HDP fikriyatıyla hiçbir alakası yoktur.
3. Yol stratejisinin de yeterince bilince çıkartılmadığı görülüyor. 3. Yol, iki kamp arasında bir tercih yapmamak, tarafsız kalmak gibi çok sıradan bir politik manevra alanı olarak görülemez. 3. Yol, halka yeni bir alternatif sunmaktır; kendi politik kulvarını inşa etmektir. 3. Yol stratejisinin hayata geçirilebilmesi için öncelikle yapılması gereken; Kürt sorunu dahil tüm toplumsal sorunların çözümü için, mevcut tartışma zeminin ikiliye/karşıtlığa dayanan yöntemine itiraz etmek olmalı. Bu ikili mantık, aslında tek bir çözüm yolu öneren ve bunu kabul etmeyenleri de düşman ilan eden yöntemdir. Aslında hangi kampa dahil olursanız olun, her halükarda tarafını tuttuğunuz kampın neferi, karşı kampın da düşmanısınız. Soruyu soranın ya evet ya hayır dayatmasıdır, farklı bir çözüm yolunun ortaya çıkmasını engellemek için sorunun farklı şekilde sorulmasına izin vermezler. Aslında hiçbir problemin tek bir çözüm yolu yoktur. Yeter ki bu ikili/zıtlık üzerine kurulu düşünme tarzı terk edilsin. Onlarca farklı çözüm yöntemi bulunabilir. Uzun yılların mücadele deneyimine dayanan HDP çizgisi, gelenekten kopmadan yenilenmeyi, toplumsal tabanının genişletmeyi, kendi kulvarını güçlü bir şekilde inşa etmeyi başarabilseydi; seçime 3/5 taktik manevralar yapmak gerekse bile, bu manevradan zararlı çıkmazdı. Kürt sorunu aslında Kürtleri de aşan, rejimin (hatta her iki siyasi kutbun) otoriter/tekçi karakterini açığa çıkartan bir turnusol kâğıdıdır. Kürt sorunun çözümüne dair söz kurmaktan kaçınarak, kutuplaşma karşıtı bir siyaset üretilemez. Tabi ki 3. Yol stratejisi, sadece Kürt sorununa çözüm bulmaya indirgenemez. Böyle yaklaşılırsa, demokratik özünü kaybeder; demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü, paradigmadan kopar. Ancak Kürt sorunu, 3. Yol stratejisinin en görünür olabileceği, kendisine en güçlü şekilde, alternatif ve çözüm kulvarı olarak sunabileceği, bir alandır.