Ahmet Özkan
Ağır hasta tutuklu olan babası Mehmet Emin Özkan ile birlikte cezaevinde kalan ve yakın zamanda tahliye olan Ahmet Özkan ile konuştuk:
- Ben çocukluk yıllarında hatırladığım anılarla yetiniyordum. Her ne kadar babam da olsa o kadar yakından tanıma veya bazı şeyleri paylaşma şansına sahip değildim. Yavaş yavaş birbirimize alışma, birbirimizi yakından tanıma fırsatı oldu. Yıllar sonra babamın yanına gidip aynı odada kalmak çok farklı bir duyguydu. Hem benim açımdan hem de onun açısından.
- Babamın şöyle bir özelliği var: Gerçekten çevresine, yoldaşlarına, yanındaki arkadaşlarına büyük bir moral veriyor. O yaşına ve ciddi sağlık sorunlarına rağmen herkese örnek olabilecek bir kişilik, bir karakter ortaya koydu. Bu açıdan da moral, coşku noktasında büyük bir güçtü diyebilirim... Cezaevlerinden bir tabut daha çıkmaması için elimizden geleni yapmalıyız.
GÜLCAN DERELİ
Mehmet Emin Özkan, Bahtiyar Aydın suikasti ve Lice'nin yakılması nedeniyle müebbet verilmiş bir Kürt. Yıllar içinde Lice'yi askerlerin yaktığı, Bahtiyar Aydın'ı ise JİTEM'in öldürdüğü ortaya çıktı. Buna rağmen Mehmet Emin Özkan, sırf bir halka kin kusmak ve ibret olsun diye bırakılmıyor. Bu kadar açık delil, ağır hastalık ve çalınan bir ömre rağmen bırakılmamasının başka bir izahını bulamıyorum... Tam 27 yıldır suçsuz yere hapiste... Tanıyanlar ona Dedo der. Çalınan sadece Dedo'nun ömrü değil, onunla birlikte evlatlarının da ömrü çalındı. Babalarını göremeden büyüdüler. Ahmet Özkan, işte bu yufka yürekli Dedo'nun evladıdır. O da babası gibi mahpus çekti, yakın bir zaman önce dışarı çıktı. Ahmet daha 8-9 yaşındayken köyleri boşaltılır, 90'ların o zulüm günlerini çocuk gözleriyle görür. Köyleri yakılıp boşaltılınca babasını 4 yıl göremez olmuş. 11-12 yaşına geldiğinde ise Dedo'su cezaevine atılır. Ahmet'le konuşuyoruz. Ahmet, babasından yoksun geçirdiği o yılları şöyle özetliyor: "92 yılında köy boşaltma ve yakılması sonrası babam ile görüşme olanağım olmadı. Zaten 96 yılına kadar da babamı görmedim. Babam cezaevine girdiğinde ben 11-12 yaşlarındaydım."
Babasını cezaevinde tanıdı
Yıllar geçer ve Ahmet büyür. Büyür ama onun kaderi de babası ile aynı olur, mahpusa düşer. Kürtlerde bu hikaye sık yaşanır. Baba-evlat, anne ve çocuğu, iki-üç-dört kardeşin tutsak olduğu çoktur. 2011 yılında tutuklanan Ahmet Özkan'a 16 yıl 10 ay ceza verilir, 10 cezaevi dolaşır hatta bunlardan 8'i de sürgündür. Peki tutsaklık sürecinde Ahmet Özkan, baba Özkan ile aynı cezaevinde nasıl buluşur? Hemen olmaz, uzun sürer ancak sonunda olur. Kendisinden dinliyoruz: "Balıkesir Bandırma Cezaevi’nden kendi talebim üzerine babamın kaldığı Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne geldim. Başta T tipi cezaevine getirdiler, direk D tipine getirilmedim. T tipinde 7 ay kaldıktan sonra babamın kaldığı D tipine geçtim. 2018 yılından beri de babamla birlikte aynı cezaevinde kalıyorum. Babamın refakatçisi olarak."
Baba-oğulun ilk karşılaşması...
İlk karşılaşmalarını merak ediyorum. İçi burkuluyor Ahmet'in ama anlatıyor: "Açıkçası farklı cezaevindeyken mektuplar üzeri haberleşiyorduk. Birebir canlı olarak yanına geldikten sonra açıkçası şok oldum. Çünkü 8-9 yıl aradan sonra babamı bu halde özellikle sağlık sorunundan dolayı yaşadığı sıkıntılara bire bir şahit olmak benim için zorlayıcı oldu. Koşullar belli, imkanlar belli, cezaevi şartlarında yardımcı da olamıyorsun. Bu durum beni çok zorladı. Her ne kadar belli ettirmesem de bunu içimde yaşadım. Cezanın ertelenmesi ve şartlı tahliye için girişimlerimiz olsa da bugüne kadar hep sonuçsuz kaldı."
İçerde birbirimizi tanıdık
Baba Özkan 96 yılında tutuklandığında Ahmet, daha 11-12 yaşlarında bir çocuktur. Ancak o yaşa kadar da birlikte geçirdikleri zaman kısıtlıdır. Ahmet, şöyle devam ediyor: "Ben çocukluk yıllarında hatırladığım anılarla yetiniyordum. Cezaevindeyken 2018 yılına kadar babamla kalma şansım olmadı. Her ne kadar babam da olsa açıkçası o kadar yakından tanıma veya bazı şeyleri paylaşma şansına sahip değildim. Yavaş yavaş birbirimize alışma, birbirimizi yakından tanıma fırsatı oldu. Dışardayken de fazla görüşüne gidip gelme durumum olmadı. O nedenle farklı bir duyguydu. Yıllar sonra babamın yanına gidip aynı odada kalmak çok farklı bir duyguydu. Hem benim açımdan hem de onun açısından öyleydi. Bir de şöyle bir şey var, bir baba-oğul yan yana geldiği zaman farklı bir atmosfer oluşuyor. Kuşkusuz yoldaşlık ilişkileri de önemlidir ama baba-oğul ilişkisi biraz daha farklıdır sanırım. Bu elbette manevi anlamda hem babamda hem de bende bir etki yarattı."
Herkese moral oluyor
Cezaevinde zamanı doldurmak için kısıtlı imkanlar vardır ve ağır hasta tutsak Mehmet Emin Özkan'ın neredeyse tüm zamanı yatakta geçer. Ancak sağlığı az da olsa yerindeyken durum biraz daha farklıdır. Babası Özkan'ın o dönemlerde kendisine güç verdiği anlatan Ahmet, bu yufka yürekli Kürt ihtiyarın herkesin moral kaynağı olduğunu söylüyor. Ahmet, şöyle anlatıyor: "Birbirimizden güç aldık. Babamın şöyle bir özelliği var. Gerçekten çevresine, yoldaşlarına, yanındaki arkadaşlarına büyük bir moral veriyor. O yaşına ve yaşadığı ciddi sağlık sorunlarına rağmen herkese olumlu anlamda örnek olabilecek bir kişilik, bir karakter ortaya koydu. Bu açıdan özellikle genç arkadaşların aşırı derecede etkilendiğini söyleyebilirim. Tabi bende daha fazla bu etki açığa çıktı. Onun bulunduğu cezaevinde gerçekten çok farklı bir atmosfer oluşuyordu. Arkadaşların yaklaşımları, ilişkileri, emekleri çok çok farklıydı. Bu açıdan da moral, coşku konusunda büyük bir güçtü diyebilirim."
Zaman duruyor!
Babasının cezaevinde ciddi zorluklar yaşadığının altını çizen Ahmet, "Cezaevi koşullarında zamanı tüketmek gerçekten zordur. Çünkü zamanı doldurmadığın zaman, zaman durmuş gibidir. Babamın kitap okuma durumu olmuyor. Veya farklı bir şey ile uğraşma durumu olmuyor. Televizyon izleyemiyor çünkü gözleri görmekte zorlanıyor. Mesela uzun süre bir şeye baktığı zaman gözlerinden yaşlar akıyor. O durum da onu zorluyor. Gerçekte cezaevi yaşamında bir şey ile meşgul olmazsan çekilmiyor. Babam açısından o yüzden olumsuz bir durum vardı. Bununla bağlantılı olarak özellikle son zamanlarda yaşamımızın 24 saati 3 kişilik olan odada geçiyordu. Daha önce mesela spor ve sohbet faaliyetleri vardı. Bu konuda diğer arkadaşlarla yan yana geldiği zaman manevi anlamda bir moral oluyordu. Son zamanlarda bu da çok azaldı. Bu durum da babamı ister istemez etkiledi. Genç arkadaşlar etkilenmiyordu ama babam yaş itibari ile yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı ister istemez etkileniyordu" diyor.
'İki ayak üzerinde çıkamayacağım'
Cezaevindeki yaşam koşullarına dikkat çeken Ahmet, şöyle devam ediyor: "Koşullar ve imkanlar zaten sınırlı, bu durumda onunla sohbet etme, onunla ilgilenme konusunda biz ona cevap olamıyorduk. Bu konuda hem ben hem de yanımızdaki diğer arkadaşlar zorlanıyordu. Yaşamıyla ilgili dediğim gibi genelde zamanı yatakta yatarak geçiyordu. Eğer durumu biraz iyi ise onu kolundan tutup yürütmek için uğraşıyorduk. Zaten hastane raporlarında da açıkça ortaya çıkıyor cezaevinde kalacak durumda değil. Diyarbakır Araştırma Hastanesi'nin kurul raporu var. Buna rağmen Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından halen cezaevinde tutulmasına gerçekten insan anlam veremiyor. İnsani açıdan bakıldığında babamın zaten bugüne kadar cezaevi ortamında kalmaması gerekiyordu. Bunun üzerinden neyi hedefliyorlar bilemiyorum. Babama sorduğum zaman şöyle bir cevap veriyor: 'Ben iki ayak üzerinde buradan çıkamayacağım. Bunun farkındayım diyor."
Hafıza için ilaç yazıldı
Babasının yaşadığı hafıza sorununu da anlatan Ahmet, "Babamın hafızası bazen tam gidiyor. Hiçbir şey hatırlamıyor. Son hastane muayenesinde zaten hafızayla ilgili ilaç da yazıldı. Bazen bazı şeyleri çok iyi hatırlıyor, hatta seninle paylaşabiliyor. Bazen de bir-iki gün önce yaşanmış bir olayı sorduğun zaman birden duruyor, sanki donuyor, hatırlamıyor. En son cezaevi psikoloğu onunla sohbet etmeye çalıştı ancak olmadı. Çünkü kaç çocuğu olduğunun bile farkında değil. Veya çocuklarını büyükten küçüğe doğru sıralar mısın, derken bunu karıştırabiliyor. Bu konuda hafıza sorunu çok büyük. Zaten doktor raporunda da yazılıdır" diye belirtiyor.
ATK düşmanca yaklaşıyor
Ahmet, babasının suçsuz olduğunu gösteren tanıklık ve delillere rağmen bırakılmamasına isyan ediyor: "Babam bunu gerektirecek ne yaptı? Zaten yargılandığı davalar biliniyor. Tanıkların beyanları da ortada, buna rağmen halen cezaevinde tutulması bir nevi hem babamı hem aileyi cezalandırma yöntemidir, başka bir şey değildir. Daha önce de dile getirdim. Gerçekten ATK’nin tutumu düşmanca bir yaklaşımdır. Bir hastanenin cezaevinde kalamaz raporuna rağmen tam tersi bir karar vermek ne anlama geliyor? Hangi mantıkla karar alıyor? Zamanın büyük bölümünü yatakta geçiriyor, oda dışına çıkarken de tekerlekli sandalye ile çıkabiliyor. Özellikle hipertansiyon konusunda sıkıntı çekiyor. Hipertansiyonun önlenmesi için sık sık yürümesi gerekiyor ama zorlanıyorduk, koluna girip yürütmeye çalışıyorduk. Veya o yataktayken ona egzersiz yaptırmaya çalışıyorduk. Bu durumdaki bir insan daha ne kadar orada kalacak, bilmiyoruz. Sağlığı gittikçe kötüleşiyor ve yürümeyecek duruma gelmiş halde."
Duyarlılık oluşmalı
Sadece babası Mehmet Emin Özkan için değil tüm hasta tutsakların bir an önce bırakılması gerektiğinin altını çizen Ahmet, "Şunu da belirtmek istiyorum. Her ne kadar babam adına şu an röportaj versem de babam gibi özellikle ciddi sağlık sorunları yaşayan yüzlerce insan var cezaevlerinde. Bu açıdan kişinin düşüncesine bakarak ATK’nin karar vermesi gerçekten kabul edilemez. Bu insani bir sorundur ve ATK’nin de böyle yaklaşması gerekirken, rüzgarın estiği yöne göre karar verme durumu var. Kamuoyunda duyarlılık oluştuğu zaman, ya da tepkiler oluştuğu zaman ilgileniyoruz adı altında tekrar heyete çıkma durumu oluyordu. Ama sonuç alınmıyor. Tekrar İstanbul ATK'ye gitme durumu da olabilir. Öyle bir ihtimal de var. Ama açıkçası olumlu bir karar çıkacağını beklemiyorum. Çünkü bu 5-6 kezdir İstanbul’a gönderiliyor, karar değişmiyor. Artık sanki onlarda bir kanı oluşmuş, bu insanın cezaevinden sağlam çıkmaması gerektiğine kanaat getirmişler, yoksa başka bir şey mi var, açıkçası bir anlam veremiyorum. Biz dışardakiler, gerek babam gerek diğer hasta tutuklular için çaba göstermeliyiz. Babam ön plana çıksa da belki babamın durumundan daha ağır olan arkadaşlarımız da var içeride. Bunlar için ne yapabiliriz? Bunun için bir arayış içerisine girmemiz gerekiyor" diyor.
Her şey ortada
Babasına uygulanan zulmün bir an önce son bulması gerektiğini belirten Ahmet, şöyle devam ediyor: "Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle ilgili dosya halen devam ediyor. Özellikle 2016’dan bu yana devam ediyor ve bir türlü sonuçlanmıyor. Şimdi babam mahkemeye SEGBİS aracılığı ile bağlanıyor. Ben de bir refakatçi olarak onunla beraber gidiyordum. Sağlık durumu iyiyken birkaç kelime de olsa kendini ifade edebiliyordu, özellikle o dönemde yaşananları birkaç kelimeyle dile getiriyordu. Onun eksik bıraktığı yerleri avukatları tamamlıyordu. Özellikle Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle ilgili zaten tanıkların beyanları ortada, kim tarafından yapıldığı açık açık itiraf edildi. Zaten o dosya düşerse babamın yattığı süre göz önünde bulundurduğumuzda tahliye edilmesi gerekiyor. Maalesef bir türlü sonuçlanmıyor. Biz son duruşmada talep ettik artık ne karar veriyorsanız verin, hiç olmazsa Anayasa Mahkemesi’ne ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmanın yollarını açın. Bu yolların açılması için yerel mahkemenin bir karar vermesi gerektiğini söyledik ama buna rağmen verilmiyor. 7-8 yıl bir yargılama süreci olabilir mi? Açıkçası örneği var mı bilmiyorum? Zaten dediğim gibi somut olan her şey ortaya çıkmış, bu saatten sonra neyin araştırmasını yapıyorlar, neyi öğrenmeye çalışıyorlar? Babam son duruşmada açık açık şunu dile getirdi: 'Ben niye buradayım?' Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi olayı zaten ortaya çıkmış, Bahtiyar Aydın’ın davası düştüğünde zaten otomatik olarak çıkması lazım. Zaten 27 yıldır cezaevinde, tahliye edilmesi gerekiyor. Maalesef sanki Adli Tıp ile mahkeme ortaklaşa hareket ediyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Öyle olmayabilir ama açıkçası pratikte yaşanan budur. En azından benim gözlemim bu."
ATK neyin peşinde?
Mehmet Emin Özkan 85 yaşında, cezaevinde 5 kez kalp krizi geçirdi, 4 kez anjiyo oldu, tansiyon, zehirli guatr, kemik erimesi, böbrek ve bağırsak hastalıkları, aşırı derecede kilo kaybı, duyma, görme ve hafıza sorunları yaşıyor. Daha önce defalarca İstanbul ATK'ye götürülen Özkan'ın, bir kez daha ATK'ye götürme ihtimali var. ATK, Türkçe bilmediği için kendisine sorulan sorulara "Bilmiyorum" diye yanıt veren Özkan'ın sağlığının iyi olduğunu iddia ederek cezaevinde kalabileceğine karar verdi. Özkan ailesi ise Mehmet Emin Özkan'ın bir kez daha bin 400 kilometrelik yol işkencesini yaşamasını istemiyor. En son götürüldüğünde babasının yaşamından endişe eden Ahmet, "Şunu açıkça dile getireyim babamın ömrü çok fazla değil. Hem hastane raporları bunu söylüyor hem de cezaevindeki doktor bunu gözlemledi. Zaten rapor halinde ATK'ye de sundu. Bu insanın en azından son anlarını ailesiyle beraber, torunlarının yanında geçirmesi için tahliye edilmesi gerekiyor. İnsan umutsuz olmak istemiyor ama geçmişte yaşananlara baktığında çok fazla umutlu da olamıyor. Yine de umudumu yitirmek istemiyorum, yüzde bir bile tahliye edilme imkanı varsa bunun üzerinde durup artık gerekli mücadelemizi vereceğiz" diyerek çağrıda bulunuyor.
İlk görüş...
Ahmet yakın zaman önce cezaevinden çıktı. Serbest bırakıldıktan sonra babasının görüşüne giden Ahmet, "Görüşte gözlemlediğim kadarıyla biraz etkilenmişti. Her ne kadar kendini tahliye olduğumda ve vedalaşırken mutlu, moralli gösterse de ister istemez etkileniyordu. Dört buçuk, beş yıl gibi bir zaman beraber geçirdik. Biliyorum ki arkadaşlarım benden çok daha iyi bakarlar, bakıyorlardır da bu konuda zerre şüphem yok ama dediğim gibi bir oğulun yerini tutmuyor ister istemez. Manevi açıdan bile benim onun yanında olmam başlı başına bir şeydir. Görüşe gittiğimde etkilendiğini hala görebiliyordum. Zaten görüşten bir gün önce telefon görüşünde ona söyledim. Yarın görüşüne geleceğim diye, o da gelmene gerek yok, zaten yeni çıktın. Bu hafta gelme, gelecek hafta gelirsin dedi. Ama ben biliyorum görüşe gittiğimde ona manevi olarak destek olmuş olacağım, o yüzden de özellikle gitmek istedim ve gittim. Geçmiş yaşadıklarımızı babamla paylaştığım zaman olumlu anlamda etkileniyordu" diyor.
Cenaze çıkmasın...
Ahmet, sözlerini şöyle noktalıyor: "Kamuoyunun başta babam olmak üzere hasta tutsakları unutmamaları gerekiyor. Sürekli gündemde tutulmalı. Gerek Meclis’te gerek insan hakları gibi kurumların bunu gündemde tutması ve toplumsal bir baskı oluşturulması gerekiyor. Belki bu sayede bir sonuca varılır. Yapılmıyor demiyorum yapılıyor ama daha fazla yapılmalı, demek yetersiz kalıyor. Cezaevlerinden bir tabut daha çıkmaması için elimizden ne geliyor, neler yapabiliriz, bu konuda bir arayış içerisinde olabiliriz. Yüzlerce arkadaşımızın cenazesi çıktı bu cezaevlerinden, bir cenaze daha çıkmaması için ne yapabiliriz bunun için çaba göstermeliyiz. Biz sadece siyasi tutsaklar için değil tüm hasta tutsaklar için çaba göstermeliyiz, insani olarak düşüncesi ne olursa olsun. Hasta tutsakların sesini duyurmak bizim boynumuzun borcudur. Bunun için ben çaba göstereceğim ama hep birlikte gösterelim ki sonuca varılsın."
* * *
O anı asla unutmayacağım...
Ahmet'in cezaevinde babasıyla ilgili unutamadığı bir anısı trajik. İnsan bazen bir ömrü bir anın içinde yaşar, nefesi kesilir, karabasan çöker ya öyle. Ahmet, şöyle anlatıyor: "İlk yanına gittiğim zamanlarda rahatsızlandı ve onu revire kaldırdım. Ben de refakatçi olarak gittim. Revirde kalp krizi geçirdi. Sağlıkçılar gerekli müdahaleyi yaptılar. Hemen ambulans çağrıldı, o anda ben onun elini tutuyordum, o da bir şeyler söylemek istiyordu ama söyleyemiyordu, elimi sıkıyordu. Ben o anda onun kalp krizi geçirdiğini biliyordum ama ona hissettirmeden onunla sohbet etmeye çalıştım. Bayılmaması, kendinden geçmemesi için uğraş veriyordum. Özellikle o gün revirde yaşadığım 15-20 dakikalık süre gerçekten benim hayatım boyunca üzerimde derin etkilere sahip oldu, oluyor. Babamın bana bakışı sanki son anlarını yaşıyor gibi bir durum vardı. Onu hastaneye götürmelerinden 7-8 saat sonra haber alabildim. Bu konuda da cezaevinde sıkıntı var. İstediğin zaman onun sağlığı ile ilgili sana bilgi verilmiyor. 8 saat sonra bilgi alabildik o da biz idareyi zorladık sonra bilgi verdiler. Hayatta ancak yoğun bakımda olduğunu belirttiler. O gün yaşadıklarım ve o süre hayatıma büyük bir damga vurdu diyebilirim. Dua ediyordum bir şey olmasın tekrar yanımıza dönsün diye. İnanç konusunda aklıma ne geliyorsa bunu arka arkaya sıraladım. Ama dediğim gibi hayatım boyunca o anı, o yaşadığım şeyi unutamayacağım."