Hizbul-Kontra devrede
Dosya Haberleri —
Kobanê Gerçekleri
- 6-8 Ekim Kobanê eylemlerinde, 90'lı yılların kirli savaş aparatı Hizbul-Kontra yeniden diriltilir. Baltalar, kesici aletler ve silahlarla DAİŞ'i protesto eden halka saldırtılır. Saldırı biçimi de DAİŞ'i andırmakta; birçok yurtseveri balta ve kesici aletlerle katledilir. Bu cinayetlerden dolayı tek bir Hizbul-Kontra yargılanmaz, sorgulanmaz.
- Bawer Şeyhanoğulları, Amed Bağlar'da Hizbul-Kontra tarafından baltalı ve silahlı saldırıya uğrar. Vücudunun çeşitli yerlerinden ağır şekilde yaralanır. 5 saat yerde kalır ve can verir. Anne Revzete Şeyhanoğulları, "Ambulans çağırmışlar ama saldırganlar bırakmamış. Katillerin hepsi dışarıda, kimse tutuklanmadı" diye belirtiyor.
- Diyarbakır Valiliği'nin sokağa çıkma yasağı ilan ettiği saatte Bawer’in sokakta olduğu ve bu yüzden kusurlu bulunduğu belirtilerek dava reddedilir. Aynı gün, aynı yer ve aynı saatte Süleyman Kale de Hizbul-Kontra tarafından katledilir. Ve yine av tüfeği ve baltalarla saldırıya uğrar. Amca Hasan Kale, "Bu ceberut sisteme boyun eğmeyeceğiz" diyor.
- 9 Ekim 2014'te Bingöl'de Emniyet Müdürü'ne silahlı saldırı düzenlenir. Bu olaydan bir süre sonra 4 kişi askerlerce infaz edilir. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 'Sorumlular cezalandırılmıştır' der. Oysa infaz edilenlerle polise saldırı arasında bağlantı yoktur. Gaffar Okan suikastini andıran olayda hedef Çözüm Süreci, şüpheli Hizbul-Kontra'dır.
KOBANÊ GERÇEKLERİ-4 - GÜLCAN DERELİ
Gerçeğin ters yüz edildiği bir çağdayız. Bu çağda kurbanlar fail, failler kurban olabiliyor. Öyle ki siz kendinizi katletmekle yargılanırsınız, sizi katledenler de 'kurban' sandalyesine oturuverir. 6-8 Ekim Kobanê eylemleri ve Kobanê davası, gerçeğin gözlerimizin önünde büküldüğü ender durumlardan biri. Örneğin Kobanê eylemlerinde kimi verilere göre 52, İHD verilerine göre 46 kişi yaşamını yitirdi. Kaç kişinin yaşamını yitirdiğine dair net veriler hala bilinmiyor. Ama yaşamını yitirenlerin çoğunluğunun HDP'li veya HDP sempatizanı, yani yurtseverler olduğu biliniyor. Peki buna rağmen katledilen HDP'lilere dair bir dava var mı? Bölgeye gittik, onlarca aile ve tanıklarla konuştuk; şimdiye kadar açılan doğru düzgün tek bir dava, soruşturma yok. Kobanê sürecine mercek tutan bu dosya serimizde gerçeğe ışık tutmaya çalışacağız. Katledilen yurtseverlerin aileleriyle, olayın tanıklarıyla konuştuk.
Gerçeğe sadakat gereği Kobanê eylemlerine tekrar tekrar dönüp bakmak zorunlu. Çünkü gerçeğin gözümüzün önünde böyle iğdiş edildiği ender anlardan biridir. DAİŞ'in kulağına Kobanê camisinde namaz kılmanın fısıldandığı günlerde Kürtlerin yürekleri ağzındadır. Her evde Kobanê vardır. Çözüm Süreci'ne rağmen DAİŞ'le arkadan iş çevirme gözlerden kaçmamakta, bu giderek aleni bir hal almaktadır. İşte bu atmosferde patlak veren Kobanê eylemlerinde katledilen Kürtler olur, yargılanan yine onlar olur.
JİTEM tarafından kurulan ve halk arasında Hizbul-Kontra olarak tanımlanan çeteler 90'larda binlerce Kürt’ü katletti. Yıllardır pusuda tutulan Hizbul-Kontra, 6-8 Ekim olaylarında da devreye sokuldu. Ekim 2014 tarihinde DAİŞ'in Kobanê'ye yönelik saldırılarını protesto eden halkı silahlarla tarayan Hizbul-Kontra, onlarca Kürt yurtseveri katletti. Hizbul-Kontralar, silahlarla rastgele halkı taradı, yine kesici aletler ve baltalarla halka saldırdı, onlarca yurtseveri de yaraladı. Baltalar ve kesici aletlerle halka saldırma 90'lı yıllarda Hizbul-Kontra'nın sıkça başvurduğu yöntemlerdendi. Dosyamızın dördüncü bölümünde Amed'de 6-8 olaylarında Hizbul-Kontra tarafından katledilen Bawer Şeyhanoğulları ve Süleyman Kale'ye yer vereceğiz. Ve yine Bingöl'de bir aracın içerisinde infaz edilen Ali Bozan (46), Emre Ekinci (15), Ömer Topal (16) ve Ramazan Özmaskan'ı (22) anımsayacağız.
Bawer öldü...
30 Ekim 1995 doğumlu Bawer Şeyhanoğulları, lokantalarda günlük yevmiye ile çalışır. 7 Ekim’de de işe gitmek için evden çıkar. Babası Aydın Şeyhanoğulları akşam işten eve döndüğünde Bawer’in hala eve dönmediğini görünce aramak için dışarı çıkar. Bawer’in telefonu olmadığı için babası çevredeki yakınlarına çocuğunu sorar. Bağlar'da ilçe meydanına gelince olayların olduğunu, bu olaylarda da ölü ve yaralıların olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Bawer’in babası hastanelere koşar. Önce Dicle Üniversite Hastanesi'ne gider, çocuğunun bilgilerini verir ve hastanede olup olmadığını sorar. Bawer orada yoktur. Baba Şeyhanoğulları, ardından Dağkapı Devlet Hastanesi'ne gider. Aynı şekilde çocuğunun bilgilerini vererek orada olup olmadığını sorar. Kayıtlara bakan görevliler, Bawer’in öldüğünü ve morga kaldırıldığını söyler. Teşhis için morga giden baba Şeyhanoğulları, gördüğü manzara karşında tarifi zor bir acıya gömülür. Çocuğunun yüzü tanınmayacak haldedir, vücudunun her noktasında darp izleri olduğunu ve çocuğun işkenceyle katledildiğini görür.
Bawer 5 saat yerde kalmış
Bawer, 7 Ekim 2014 tarihinde Bağlar’da Hizbul-Kontra tarafından baltalı ve silahlı saldırıya uğrar. Ağır şekilde yaralanır. Hastaneye kaldırılması 5 saat engellenir. Kaldırıldığında artık geç kalınmıştır, kan kaybından yaşamını yitirir. Gazetemize konuşan anne Revzete Şeyhanoğulları, "Ambulans çağırmışlar ama saldırganlar bırakmamış. Bawer'in hastaneye götürülmesine engel olmuşlar. Epey yerde kalmış. Sonradan öğrendik ki akşam 9'da vurmuşlar, gece 2'ye kadar yerde kalmış, sonra hastaneye götürmüşler. 5 saat yerde bırakmışlar, iki ambulans gelmiş iki ambulansı da engellemişler. Acım hala ilk günkü gibidir. Katillerin hepsi dışarıda, kimse de tutuklanmadı. Davanın takipçisi olacağım" diyor.
'Binlerce Bawer direniyor'
Bawer'in cansız bedeni otopsi için Adli Tıp Kurumu'na götürülür. Cenaze buradan Şeyhanoğulları ailesi ve onbinlerce kişi tarafından alınır. Onbinler, cenaze arabasının arkasından Yeniköy Mezarlığı'na kadarki 5 kilometrelik yolu "Şehîd namirin" sloganları eşliğinde yürüyerek gider. Yürüyüşe engel olmaya çalışan polisler, kitlenin tepkisi üzerine kurdukları barikatı kaldırmak zorunda kalır. Bawer dualar eşliğinde toprağa verilir. Bawer'in kuzeni Cihan Şeyhanoğulları, "AKP çok iyi bilsin ki Bawer ölmemiştir. Şu an Bawer binlerce kişi olarak çoğalmış ve direniyor. Bawer, Amed'in şehididir" der.
Bawer kusurlu!
Soruşturma açılır ancak Diyarbakır Valiliği'nin sokağa çıkma yasağı ilan ettiği saatte Bawer’in sokakta olduğu ve bu yüzden kusurlu bulunduğu belirtilerek dava reddedilir.
Süleyman'a baltalarla saldırdılar
Aynı gün, aynı yer ve aynı saatte Süleyman Kale de Hizbul-Kontra tarafından katledilir. 2 Ocak 1995 doğumlu olan Süleyman da aynı saldırganların hedefindedir. Ve yine av tüfeği ve baltalarla saldırıya uğrar. Çevredekiler tarafından Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi'ne kaldırılır. Ancak ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede dakikalar sonra yaşamını yitirir. Otopsi raporunda, vücudunda 3 iri 10 küçük saçma tanesi tespit edildiğine yer verilir. Yine aynı raporda, neredeyse tüm kemiklerinin kırıldığına, iç organlarından ağır yara aldığına ve iç kanama sonucu yaşamını yitirdiğine yer verilir.
Evlada son bakış
Süleyman'ın da cansız bedeni bir gün sonra hastaneden alınır ve doğduğu Silvan ilçesine bağlı Çirik köyüne götürülür. Silvan ilçesine 15 kilometre uzaklıkta bulunan Qurtê köyünde bir araya gelen binlerce kişi yüzlerce araçlık konvoyla Çirik köyüne hareket eder. Köy mezarlığına getirilen Süleyman'ın cenazesine annesi son bir defa bakmak ister. Anne çocuğuna son kez bakarak ağıt yakar ve "Şehit namirin" sloganı eşliğinde toprağa verir.
Kürt halkının başı sağ olsun
Törende kitleye hitap ettiğinde kullandığı cümleleri tekrar ettiğini söyleyen amca Hasan Kale, şu ifadeleri kullanıyor: "Söz veriyoruz kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz. Kürt Halk Önderi ve Kürt halkının başı sağ olsun. Daha önce de söz vermiştik. Şimdi de söz veriyoruz. Bu halk kanının son damlasına kadar mücadele edecektir. Değerlerini hiçbir zaman bırakmayacaktır. Bu ceberrut sisteme boyun eğmeyeceğiz."
Hukuk tümüyle rafa kaldırıldı
Bawer Şeyhanoğulları ile Süleyman Kale'nin avukatı ve dönemin Amed İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Av. Abdullah Zeytun, dava sürecini gazetemize değerlendirdi. Av. Zeytun, süreci şöyle anlatıyor: "Tarihe 6-8 Ekim olayları olarak kayda geçen; siyasal taleplerin barışçıl protesto hakkı biçiminde ifade edildiği ve Kürt toplumunun hafızasında bambaşka izler bırakan bir süreçtir. Özellikle barış ihtimalinin güçlendiği ve müzakerenin devam ettiği bir dönemde gerçekleşti. Aynı zamanda barış meselesi gibi hukuk kurallarının ve politikalarının güvenlik politikaları söz konusu olduğu durumda tümü ile rafa kaldırıldığı, tüm bunların yazılı bir metinin ötesinde olmadığının da görüldüğü bir dönemdi. Şubemiz o dönemde gerçekleşen ağır hak ve hukuk ihlallerini raporlamış, hukuki süreci başlatmıştı. Başvurucularımızın yakınları Bawer Şeyhanlıoğlu ve Süleyman Kale de kolluk şiddetinden en ağır biçimde hedef olan gençlerden sadece ikisi."
Tek bir işlem bile yapılmadı
Davalarda hiçbir sorumlunun yargılanmadığına dikkat çeken Av. Zeytun, "Siyasal bir mesele ve talep olarak Kürtlerin o günün koşullarındaki demokratik talepleri ve bununla bağlantılı meşru protestoları bugün mahkemelerde siyasal linç ve hırsa kurban edilmiştir. Hakeza bu durumdan dolayı çok çeşitli sebeplerle Kürt siyasi hareketi ağır ceza talebi ile yargılanmaktadır. Ancak öldürülen sivillerin dosyalarındaki hukuki durum ise konuşulmaz bir gerçeklik olarak duruyor. Bawer ve Süleyman’ın ve en az 40 sivil insanın öldürülmelerinden sonra hukuken tek bir işlemin yapılmaması, ifadenin alınmayışı, şüphelilerin belirlenmemesi durumu bize asıl meselenin bir defa daha Kürtler söz konusu olduğunda devletin tüm normallerinin nasıl da çok kolay bir biçimde yaşandığını gösteriyor. Bawer’in babası her hafta muhakkak dosyanın akıbetini soruyor ve ısrarla kendisine bir cevap verilmiyor" diyor.
Kürt karşıtı tutum
Yıllardır dosyalarda bir ilerleme olmadığının altını çizen Av. Zeytun, şöyle devam ediyor: "2014 esaslı bir soruşturmanın üzerine failleri ortaya çıkarmayı amaçlayan tek bir işlem yapılmamış. Bu olağanüstü hal hukuku barış sürecindeki bir olayda dahi Kürtler için sürdürülebilir oldu. Bu durum biz insan hakları hukukçularınca bilinen bir durumu, Türkiye’deki cezasızlık gerçeğini ve tarihinin devamı olarak kabul edilir. Soruşturma dosyalarının şüpheli olmaksızın öylece adliye raflarında bırakıldığı ve hiç kimsenin yargılanmadığı sürecin en ufak bir mahcubiyeti ailelere yansıtılmadı. Halen de dosyalarda en ufak bir ilerleme ve işlem yapılan tek şüpheli kimse yok. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan şikayetler ve bireysel başvurular için de aynı durum geçerli. 6-8 Ekim protestosunda yaşamını yitirenler için yargının tüm kademeleri; hukuktan ve haktan ziyade, kurumsal bir biçimde, kuruluş felsefesine dayanan Kürt karşıtı bir siyasi tutum aldı."
Kurşunlardan yüzü görünmüyordu
Bingöl'ün Karlıova ilçesine bağlı Cilligöl köyünde yaşayan ve 4 çocuk babası Ali Bozan, Bingöl'ün Genç ilçe köprüsünün çıkışında beraberindeki Emre Ekinci, Ömer Topal ve Ramazan Özmaskan ile birlikte askerler tarafından infaz edilir. Ali Bozan'ın abisi Mehmet Zeki Bozan, "Kardeşimi öyle yapmışlardı ki kurşunlardan tanınmaz hale getirmişlerdi. Kurşunlardan yüzü görünmüyordu. Yine diyorum onlar ölmüş başkaları ölmesin, bunu emniyette de söyledim. Biz insanca yaşamak istiyoruz" diyor.
Fedakar insanlar çok yaşamıyor
Ali Bozan'ın herkes tarafından çok sevilen biri olduğunu söyleyen M. Zeki Bozan, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Kardeşim Milli Eğitim’de memurdu. Çok fedakar bir insandı. Fedakar insanlar çok yaşamıyor. Kardeşim infaz edildi. Dava açıldı, devlet suçlu çıktı. Dava oldu ama kimse tutuklanmadı. Beni karakola çağırdılar, sordular, nedir diye, dedim sizin adaletiniz varsa alıp yargılasaydınız niye infaz ettiniz? Adaletleri ve düzenleri bu."
Askerler aracı taradı
Olayın tanıklarından biri ile tesadüfen tanıştıklarını söyleyen HEDEP Karlıova İlçe Eşbaşkanı Yavuz Tiryaki, şöyle anlatıyor: "Diyarbakırlı Şerafettin diye bir arıcı o gün olanları bana şöyle anlattı: Asker yolu kesmiş trafik oluşmuştu. Birden askerler bir taksiyi taramaya başladı. Biz de ne olduğunu anlamadık, ben kendimi aşağı attım, elimden kurşun girmişti. Sonra askerler geldi başıma taşla vurmaya başladı, o sırada taksideki dört kişiyi öldürmüşlerdi, cenazelerini çıkarmışlar sopalarla, taşlarla vuruyorlardı. Zaten Şerafettin birkaç kez TV'ye çıkıp konuştu, aynı şeyleri söyledi."
Bingöl’de provokasyon!
9 Ekim 2014 tarihinde Bingöl'de Emniyet Müdürü Atalay Ürker ve beraberindeki polislere silahlı saldırı düzenlenir. Saldırıda, Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin ve Komiser Hüseyin Hatipoğlu yaşamını yitirir. Bingöl Emniyet Müdürü Atalay Ürker ve koruması Oğur Atlı ise saldırıdan yaralı olarak kurtulur. Ancak bu saldırının bir provokasyon olduğunu belirten M. Zeki Bozan, bu provokasyonun hemen ardından kardeşinin katledildiğini söylüyor. M. Zeki Bozan, Bingöl Emniyet Müdürü olayını Gaffar Okan olayına benzettiğini belirtiyor. Bingöl Emniyet Müdürü'ne yönelik saldırı Çözüm Süreci ve ateşkes varken yaşanması, sürece yönelik bir provokasyon ihtimalini güçlendiriyor. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu "Sorumlular cezalandırılmıştır" diyerek infaz edilen 4 kişi ile bağlantılı olduğunu iddia etse de arada bağlantı olduğuna dair bir delil bulunamaz. O dönem HDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Bingöl'de 2 polisin hayatını kaybettiği saldırı ve sonrasında fail oldukları iddiasıyla 4 kişinin infaz edildiği olayla ilgili Meclis'e soru önergesinde, "Kamuoyundan saklanan balistik inceleme sonuçları, Emniyet yetkililerine yapılan suikast ile Genç'te yapılan yargısız infazın ayrı olaylar olduğunu net olarak ortaya koymuştur" demişti. Bu olayda da işaretler, Çözüm Süreci'ni bitirmeye yönelik Hizbul-Kontra ihtimalini göstermekte.