JustPaste.it

4e8e1f3e7929ded4d3b4ea2757ecbf28.png

 

Tahran’da yapılan gizli görüşme

14/11/2019

 

  

Ferda ÇETİN

 

İç savaşın ve DAİŞ saldırılarının sona yaklaştığı bu dönemde Suriye’nin geleceği tartışılıyor.

“Çözüm” tartışmalarında, savaşın yenilen tarafı Türkiye/DAİŞ “galipler” tarafına oturtuluyor.

Tartışmalarda, savaşta hiçbir etkisi ve rolü ve toplum içinde hiçbir karşılığı olmayan ENKS var.

El Kaide, El Nusra, Heyet-i Tahrir uş-Şam içinde yöneticilik yaptıktan sonra ÖSO kimliği alan kravatlı çeteler var.

Bir tek, savaşın galibi ve Kuzey Suriye’deki istikrarlı bölgenin yöneticileri ve temsilcileri yok.

Çok açık bir biçimde görünüyor ki, ABD, Rusya ve BM, elbirliği ile ve “Türkiye’nin itirazları ve hassasiyeti” yalanını öne sürerek, Kürtleri çözüm tartışmalarının dışında tutmak istiyor.

Oysa sorunun odağında hiç şüphesiz Kürdistan ve Kürtler var. Aralarında derin ve uzlaşmaz çelişkiler bulunan Türkiye, İran, Irak ve Suriye, Kürtler aleyhine ve Kürtler üzerinden geliştirilen ortak politikalarla bu gerçeği ters yüz etmek istiyor.

“Düşman kardeşler”, son yüz yıl içinde geliştirdikleri geçici ve dönemsel ortaklıkları, Kürtlerin Güney Kürdistan’da elde ettikleri statü ve Rojava’da tesis ettikleri sisteme karşı, örgütlü, periyodik ve planlı ilişkiler temelinde, “kader ortaklığı”na dönüştürüyorlar.

Çok eskilere gitmeye gerek duymadan, bu güçler arasında 2017 yılından itibaren yapılan görüşmeler ve ziyaretlerin kronolojisi, birçok konuyu açıklığa kavuşturmaya yeterlidir.

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, 15 Ağustos 2017 tarihinde Türkiye’ye üç günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret, İranlı bir general tarafından 38 yıldır gerçekleştirilen ilk ziyaret olması açısından önemliydi. Bakıri, Türk Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Tayyip Erdoğan’la görüşmeler gerçekleştirdi.

Taraflar görüşme sonrasında yaptıkları açıklamada, Bakıri’nin ziyaretinin “bölge güvenliğini tehdit eden tüm terör örgütleri ile ortak mücadele ve Güney Kürdistan’da, 25 Eylül 2017 günü yapılacak ‘bağımsızlık referandumu’ konularını içerdiğini” belirttiler.

2 Ekim 2017 günü Hulusi Akar Tahran’a gitti. Bu ziyaretin amacı da, “bölge güvenliği ve teröre karşı ortak mücadele” idi. İran Ortadoğu’da Şii hareketleri, Türk devleti ise Sünni ve Selefi hareketleri ve Sünni-cihadist çeteleri destekliyor. Ancak bu derin karşıtlıklarına rağmen, “terör ve terörist” diye adlandırdıkları kuşkusuz Kürt halkıdır.

Erdoğan, açıkladığı bu amaca uygun olarak 4 Ekim 2017 günü Tahran’a günübirlik bir ziyaret yaptı. Ziyaretin amacını; “İran ile yakın ilişkilere sahibiz ve bu ziyarette terörizmle mücadele, teröristlerin kandilde varlığı ve önemli bölgesel ve ikili konularda müzakerelerde bulunacağız’’ sözleriyle açıkladı. İran ziyaretinde, Erdoğan’a MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve yardımcıları da eşlik etti.

Bu görüşmeler çerçevesinde, Tahran’da çok önemli bir toplantı gerçekleşti. Türkiye, İran, Irak ve Suriye istihbaratının sorumluları, “Kürtlere karşı ortak tutum” gündemi ile gizli bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantıya Türkiye’den MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Irak’ın Güvenlikten Sorumlu Bakanı Falih Feyaz ve Suriye İstihbaratı sorumlusu Ali Memlûk ve İran İstihbarat Başkanı katıldılar.

Toplantıda, Kürtlerin, Güney Kürdistan’daki statüsü ve Rojava’da elde ettikleri kazanımları nedeniyle ciddi bir tehlike oluşturdukları, buna karşı dört devletin ortak bir politika geliştirmesi konusunda mutabakat oluştu. Güney Kürdistan ve Rojava üzerindeki baskının sistemli hale getirilerek artırılması kararlaştırıldı. Dört ülkenin istihbarat sorumluları, “Kürtlerin ilişki ve ittifakları nedeniyle, ‘emperyal’ güçlerin bölgede etkili hale geldiği, yabancı güçlerin bölgeden çıkarılabilmesi için, Kürtlerin mevcut statülerinin sona erdirilmesi” konusunda mutabakat oluşmuştur.

Dört ülkenin İstihbarat ve Güvenlik sorumluları, bu planın hayata geçirilebilmesi için Güney Kürdistan’da ciddi engeller çıkmayacağını, engel olabilecek yegane gücün PKK olduğu belirtilerek, PKK yönetimi ve gerillalarının mutlak surette tasfiye edilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır. Toplantıda, Rojava’nın tümden tasfiye edilmesi, Güney Kürdistan’da federal yapının ortadan kaldırılması ve Kürt şehirlerinin vilayet statüsünde Bağdat yönetimine bağlanması kararlaştırılmıştır.

O toplantıdan bugüne kadar birçok gelişme, bu toplatıda alınan kararlarla ilgilidir. Türkiye ve İran’ın referandumdan dolayı hava sahalarını Hewlêr ve Süleymaniye uçaklarına kapatmaları; Kerkük’ün işgal edilmesi, Güney Kürdistan ve Irak topraklarının Türk ordusu tarafından işgal edilerek yeni üsler kurulması; Mahmur ve Şengal’in bombalanması; KCK ve PKK yöneticilerinin imhası için ABD’nin 12 milyon dolar ödül koyması, son iki yılda artan saldırı ve suikastlar, bu toplantıda alınan kararlarla ilgilidir. ABD, Türkiye ve Irak’ın bu görüşmeleri yapması ve İran ve Suriye ile ortaklaşmasına icazet vermiştir.

Türkiye-İran-Irak ve Suriye yönetimleri ve istihbaratlarının, Kürt karşıtlığı temelinde geliştirdikleri plan bugün de sürdürülmekte; istihbarat örgütlerinin üst düzeydeki toplantı ve planlamaları olduğu gibi devam etmektedir.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, 20 Mayıs 2019 günü, The Syrian Observer isimli internet sitesine verdiği demeçte, “Suriye heyeti ile Hakan Fidan önce Tahran’da görüştüler, daha sonra ise Keseb Sınır Kapısı’nda görüşmeler yapıldı” demiştir.

Güney Kürdistan’da Türk ordusunun kurduğu yeni üsler ve karargahlar, MİT’in Hewlêr’den sonra Süleymaniye’ye de yerleşmesi, Rojava’nın işgali, Irak’ın orta yerindeki Şengal’in bombalanması… Hepsi birbiri ile doğrudan ilişkili gelişmelerdir.

Rojava’nın, Türk/DAİŞ çeteleri tarafından işgali üzerine Güney Kürdistan’da halkın büyük bir tepkisi gelişti. Önce sokak eylemleri, yürüyüş ve mitinglerle gösterilen tepki büyüdü ve Türk mallarının boykotuna dönüştü. Bunun üzerine, Güney Kürdistan hükümeti Başbakanı Mesrur Barzani, daha önce açıklanan Ankara ziyaretini iptal etti.

Türk devleti zordaydı ve Kürt cephesinden gelecek bir açıklama Erdoğan rejimini rahatlatacaktı. Münih Güvenlik Konferansı’nın Batı Asya komitesi toplantısına katılmak amacıyla Katar’a giden Neçirvan Barzani, Türk yetkililerle Doha’da bir görüşme yaptı.

Neçirvan Barzani ülkeye dönüşünde Türk devletinin kendisinden beklediği açıklamayı yaptı; “Suriye krizinin başlangıcında Türkiye’nin Suriye’deki asıl sorunu Kürtler değildi, PKK’ydi. Bu konuyu açıkça ifade etmişlerdi. Maalesef, PKK Suriyeli Kürtler üzerinden meşruluk kazanmak istedi. Orada Kürtlerin başına gelen bu felaket de bu yanlış siyasetin bir sonucu oldu.”

Erdoğan bu açıklamaya, 8 Kasım günü Macaristan dönüşünde yanıt verdi; Düşünün bizim aleyhimizde Irak’tan karşı açıklamalar geldi. İran’dan bile olumsuz açıklamalar geldi. Bizim Barış Pınarı Harekatımızı tasvip etmediklerini söylediler. Son dönemde Neçirvan Barzani olumlu, güzel bir açıklama yaptı.”

Destikê bivir ne ji darê be dar nakeve!