İstanbul'da semt pazarı
- AKP-MHP iktidarının politikaları Türkiye'yi derin bir ekonomi krize sürüklemesi halkı isyan ettirdi. Biz de sahada ekonominin nabzını tutmaya çalıştık. Görüştüğümüz esnaflar ve pazarcıların, hatta alışverişe gelen yurttaşların dahi ortak söylemi: Sorumlusu iktidar!
GÜLCAN DERELİ
Türkiye’de AKP-MHP iktidarının ekonomi politikaları halkı isyan ettiriyor. Neredeyse her gün gelen zamlar yurttaşları bezdirdi. Ekmekten süte, yağdan şekere başta temel ihtiyaç olan gıdaların yanı sıra doğalgazdan elektriğe kadar gelen zamanlar da insanların belini büküyor. Derinleşen ekonomik kriz, doların hızlı artışı alım gücünü düşürürken, insanlar ciddi anlamda geçim sıkıntısı yaşıyor. ‘Geçinemiyoruz’ dalgası ise büyüyerek devam ederken, çocuklar dahi ekonomi tartışır duruma geldi. Harçlıkları kısıtlanan çocuklar, artık rahat alışveriş yapamamaktan ve pahalılıktan dert yanıyor. Biz de Türkiye’deki ekonomik krizin nabzını tutmak için pazarcılar ve küçük esnaf ile konuştuk.
‘Fark bıçak gibi açılmış’
İstanbul’da ilk durağımız bir kebapçı oluyor. Tabii esnafı konuşturmak kolay olmuyor. Yıllardır ailesiyle kebapçı dükkânı işleten Celal Suguti’ye, ekonomiyi ve kendilerine yansımasını, geçmiş ile şimdiyi karşılaştırmasını istiyorum. Bir esnaf olarak değil, bir yurttaş olarak konuştuğunu söyleyen Suguti: "Geçmiş ile şimdinin arasındaki fark bıçak gibi açılmış durumda. Zaten ekonomik kriz var. Kiralarla baş edemiyoruz, aldığımız şeylerle baş edemiyoruz, önceden yağı 35 liraya alıyorduk şimdi yağ olmuş 95 lira aradaki fark budur. Yağa bakın başka hiçbir şeye bakmayın."
‘Sorumlusu yüzde 100 iktidar’
Aile restorantı olduğu için ayakta olduklarını dile getiren Suguti, "Aile restoranı olmazsa batmıştık, kepenkleri çekmiştik. Ülkenin bu hale gelmesinin sorumlusu yüzde 100 iktidardır" diye vurguluyor. Çözümü soruyorum Suguti'ye şöyle diyor: "Çözüm seçimlerde. Galatasaray olmazsa Beşiktaş’a vereceksin, Beşiktaş olmazsa Trabzon’a vereceksin. 5 senede bir iktidarı değiştirmek zorundasın. 19 sene bir iktidar ile gidersen böyle olursun. Sence şu an Merkez Bankası dolu mu boş mu? Bence boş."
‘Her gün etiket değiştiriyoruz’
İkinci durağım yine bir esnaf oluyor. Zamların bakkalları nasıl etkilediğini merak ediyorum. Bir dokun bin ah işit derler ya işte aynen öyle oldu. 2 yıldır bakkal işleten Yusuf, "Sürekli zam var. Biz şu an sattığımız fiyattan mal alamıyoruz. Her gün birçok ürüne yüzde 10-15 zam geliyor. Üstelik sadece bu da değil, gramları düşüyor, fiyatları artıyor. İnsanlar yağ, makarna alamaz hale geldi. En çok da bu temel ihtiyaçlara zam geliyor" diyor.
‘Bir yılda veresiye arttı’
Bir yıl öncesine kadar da böyle bir zam furyası ile karşılaşmadıklarını dile getiren Yusuf: "Bu son bir sene içerisinde böyle neredeyse her gün zam geliyor. İnsanlar artık ürün alamıyor, aldığını da veresiye alıyor. Bir yılda veresiye yapanların sayısı o kadar çok arttık ki. Milletin gücü yetmiyor, etkiliyor. Maaşa zam gelmiyor ama ürüne geliyor, haliyle insanlar sıkıntı çekiyor."
‘Marketler bizi bitirdi’
Başka bir esnafın daha kapısını çalıyoruz, o da isyanda. Temizlik malzemeleri satan esnaf Necmettin: "Büyük esnaf, küçük esnafı bitirdi. Büyük marketler özellikle. Bu marketlerden dolayı müşteriler gelmiyor bile, orayı tercih ediyor. Marketten Domestos’u, şampuan çeşitlerini bendeki fiyata alamazsın. Gidin sorun markete pahalıdır. Bir kampanya yapıyorlar insanlar da kanıyor. Şampuanı, deterjanı daha pahalı alıyorlar. Bize gelmiyorlar. Ben de zaten artık kapatacağım. Ramazan Bayramı’ndan sonra kapatacağım. Marketler beni bitirdi, ufak esnafa gidin bakın hepsi aynı dertte."
‘Emeğimiz çöp olmuş!’
Yine bir başka esnaf marangoz gözüme çarpıyor. Oraya da uğruyorum, yaşadıklarını kendilerinden dinlemek istiyorum. O da dertli. "Ne diyeyim" diye söze başlıyor, ismini de vermek istemiyor. "Aldığımız parçanın maliyetini çıkaralım şükrediyoruz" diyor ve ekliyor: "Bir masa yapıyoruz, işçiliğini bile almıyoruz. Emeğimiz çöp olmuş, ağacın parasını çıkarsak şükrediyoruz. Bir sandalye olmuş 600 lira."
Biber 12, kabak 10 lira
Artık yönümü pazara çeviriyorum. Kolay olmuyor yurttaşları konuşturmak. Herkes dert yansa da biraz da konuşmaktan çekiniyor. Malum Türkiye’de eğer AKP-MHP’li değilsen "terörist" ilan ediliyorsunuz. Kendimi tanıtarak röportaj yapmak istediğimi söylüyorum, bir anda herkesin gözü bana dönüyor. Bir yandan bana takılıp espri yapıyorlar, bir yandan da dert yanıyorlar. Ben de ekonominin kendilerindeki etkisini içeren sorularımı sıralıyorum.
Çocukluktan beri pazarda çalışan Caner bana hemen tezgahı gösteriyor: "Bakın fiyatlara bakın, çarliston biber 10 lira, sivri biber 12 lira, kabak 10 lira. Bir yıldır zam üstüne zam geliyor. Kendimi bildim bileli pazarcıyım. Böyle bir zam görmedim. Alım gücü düştü."
‘Kiramızı ödeyemez olduk’
Alışveriş yapan bir yurttaş gülümseyerek araya giriyor, "Onlara soracağınıza bize sorun bize" diyor. Hemen dönüyorum alışveriş yapan Fatmagül’e, "Eskiden 50 liraya yaptığım alışverişi şimdi 250 liraya yapamıyorum" diye ekliyor. Cüzdanını gösteriyor, demir paralardan oluşan birkaç kuruşu kalmış. Elindeki iki poşeti gösteriyor, "50 liraya sadece bunları alabildim" diye son olarak ekliyor: "Kiramızı bile ödeyemez olduk."
‘Fiyatları gören şok oluyor’
Alışveriş yapan yurttaşın uzaklaşmasının hemen ardından pazarcı Caner, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Ya millette para yok para. Hiç böyle pahalılık görmedik. Zaten insanlar pazara gelipte fiyatları görünce şok oluyor."
‘Konuşunca fiyat mı düşüyor!’
Röportaja yine alışveriş yapan başka bir yurttaş dahil oluyor: "Bunları soruyorsunuz, konuşuyoruz, yazıyorsunuz sanki fiyat düşüyor mu, düşmüyor! Ne işe yarıyor o zaman" diyerek isyan ediyor. Konuşmak istiyorum ancak o kadar öfkeli ki konuşmayı reddediyor.
Pazar boş
Pazarda farklı tezgahları yokluyorum. 15 yıldır pazarcılık yapan Adem Gümüşten’e sorularımı yöneltiyorum, öfkeyle yanıtlıyor: "Ekonomi çok iyi, çok iyi, pazarda durumu mu merak ediyorsun bak bakayım şöyle. Pazar boş. Bir yıldır çok kötüydü ama son bir aydır artık pazar boş. Böyle devam ederse yakında bırakıp gideceğiz, bu işi de yapamayacağız. Baksana gördüğün gibi boş işte satış yapamıyoruz. Alım gücü düştü. Millet 50 lirayla pazara geliyor ne alsın. Bir koli yumurta 2 kilo domates alınca 50 lirası bitiyor zaten."
‘Zar zor karnımız doyuyor’
Başka bir tezgaha uğruyorum yeşillik satan bir yurttaş Cengiz Uluışık: "Battık, battık" diye sözlerine başlıyor ve şöyle devam ediyor: "Kiralar 2 milyar 800 söyle geçinebilir misin? Biz geçinemiyoruz. Zar zor karnımız doyuyor. Aldığımız mal dolarla geliyor eee dolara da her gün zam geliyor. İş yok, pazar boş, ne yapacağız? Baksana millete bir kuruşun hesabını yapıyorlar. İnsanlar kıvırcık alıyor pazarlık yapıyor, ne yapacak mecbur yapıyor. Bunun sorumlusu hükümet."
‘2 parça 5 lira alan yok!’
Genç bir kadının tezgahına bakıyorum, "Buyur abla" diyor. Kendimi tanıtıp söze giriyorum, ismini vermek istemiyor, genç kadın geçim sıkıntısı çekince pazarda tezgah kiralayıp ikinci el kıyafet satmaya başlamış: "2 parça 5 lira diyorum yine satış olmuyor. Geçim sıkıntı çekince bu yıl pazarcılık yapmaya başladım. Çocuklarımın ihtiyaçlarını karşılamak için başladım. Bin 500 lira kira veriyorum. Zor geçiniyorum faturaların altından kalkamıyorum. Doğalgaz bu ay 500 lira geldi. Artık 10 lira kazansam ona bile razıyım. Artık öyle diyoruz."
‘Bir kek bile alamıyorum’
Doların yükselişi onun da gündeminde şöyle diyor: "Bak dolar uçtu gitti. Durumumuzu anlatıyoruz, Allah için diyoruz tezgah kirası 200 lira olur mu? Ama anlamıyorlar 200 lira tezgaha veriyorum. Tahta için bile borçlu olacağım ne yapacağım. Muş’tan geldim geçim derdinden, burada da böyle perişan olduk. Zor durumdayız. Bazı insanlar artık ölmek istiyor, yaşamak istemiyor. O durumdayız. Cüzdanım boş, markete gidip alışveriş yapamıyorum, çocuklarıma rahatça bir kek bile alamıyorum. Ne yiyecek alabiliyoruz ne kıyafet, hiç hiç kesinlikle alamıyorum.
(Satış yaptığı elbiseleri gösteriyor) Bunlar ikinci el içinde bazen çocuklarım için olanı ayırıyorum, yıkıyorum öyle giydiriyorum. Yenisini alamıyorum. Ben kendim ikinci el giyiyorum, eşim giyiyor ne yapacağız mecbur. Başka çare olsa isteriz tabii. Bize yardım etsinler, en çok kadınlar eziliyor. Görsünler. Bak çocuk arıyor, anne ne zaman geleceksin diyor. Ben daha doğru düzgün satış yapamadım diyorum, 3 tane 5 liraya vereyim gitsin bari birkaç kuruş elime geçsin. Eli boş gidince de üzülüyorum. Ne olacak böyle bilmiyorum."
Patatesin kilosu 5 lira
İsmini vermek istemeyen yine bir pazarcı ile konuşuyorum: "Dükkanım vardı o gitti, pazara geldim, burada da tahta parası şu parası derken günlük dönüyoruz. İnsanlar hakkını aramayı bilmiyor. Kimse demiyor ki ben acım. Hiç kimse demiyor ben açım. Diyorlar seni araban var mı yav sana ne benim arabamdan, bunun zenginlikle ne alakası var. Yağ olmuş 110 lira, kimse sesini çıkarıyor mu? Çıkarmıyor. Bugün memleketi düşünen var mı? Yok. Herkes kendini düşünüyor, biz ne yapıyoruz. Önce adalet olacak o da yok. Adam hırsızlık yapmış ceza yok. Adam dışarıda dolaşıyor, bu gariban ne yapsın, ben ne yapayım? Ya 60 tane sabıkası olan adamlar dışarıda yav. Adam, kuyumcuya girmiş öldürmüş, yakalamışlar ya yakalasan ne olur. Önemli olan adam ölmeden önce önlemini almak."
Artık çay için kalmadı
O sırada elinde çay tepsisiyle dolaşan yurttaş geliyor. Gazeteci olduğumu öğrenince, "Artık çay için de kalmadı diyor. Konuşmak istiyorum sorularımı yöneltiyorum ama yanıtsız bırakıyor. "İnsanlar bir bardak çay içmeye para bulamıyor. Bu krizi görmemek için kör olmak lazım. Ben konuşmak istemiyorum, konuşursam başka yere gider konuşturma beni" diyor ve sinirli bir şekilde çayı pazarcıya bırakıyor yanımızdan ayrılıyor.
Oy vermezsek Erdoğan gider
Tezgahtaki yurttaş devam ediyor: "Memleket hepimizin ama şikayet memleketten yana değil, hükümetten yana. İnsanlar kendi çıkarı için kimseyi suçlamıyor. Ama çıkarı olmadığında suçlar. Bugün asgari ücret 2 bin 600, zengin adam ne istese o oluyor. Erdoğan 100 bin lira maaş alıyor, o almıyor biz veriyoruz. Siyaset gelip geçici sen, ben oy verirsek gelir, vermezsek gider. Zamlar bizi mahvetti. Ben bunu (Sattığı ürünü gösteriyor) bir liraya alıyordum, şu an olmuş 10 lira, benim sermayem gitmiş kârım gitmiş.
Adalet yok
Bir dokun bir ah işit. Pazarda durum böyleydi. Devam ediyorum, gün artık batmak üzere ancak pazarda yoğun bir hareketlilik yok. Gözlemlerimi sürdürüyorum, patates yoksul yemeğinin ana ürünüdür. Onun bile kilosu 5 lira olmuş. Akşam pazarı diye bir söylem vardır pazarlarda. Akşam olunca etiketler değişir, fiyatlar artık biraz daha düşürülür, çünkü ‘eldeki ürün çürümesin bari’ der zararına satış yapılır. O yüzden de akşamları daha kalabalık olması beklenir. İğne atsan yere düşmez derler ama öyle olmuyor tabi. Durum değişmiyor. Pazar gün batımı olması rağmen hâlâ neredeyse boş.
‘Lise öğrencisiyim zorlanıyorum’
Lise öğrencisi genç bir kadın ile konuşuyorum. Okulun bir hafta tatil olmasının ardından soluğu pazarda almış, sözü ona bırakıyorum: "Ben lise öğrencisiyim okuyorum, şu an tatil evde gidip dinlenmem gerekirken burada kendime bir şeyler alabilmek için satış yapıyorum. Hiçbir yerden destek almıyorum. İnsanlar bana internetten kıyafet verirse onları satmaya çalışıyorum. O da belli bir düzeyde oluyor. Onu da kitaplarıma, masraflarıma veriyorum. Harçlık bile kalmıyor. Zorlanıyorum."
Tezgahtan tezgaha...
Artık neredeyse tüm pazarı dolaştım ancak insanları konuşmaya ikna etmek epey zor oluyor. Konuşmak istemeyenler beni bir tezgahtan diğer tezgaha gönderiyor, o konuşur diyor. Espriler hava da uçuşuyor ancak yok, konu ekonomi olunca surat ifadeleri değişiyor, öfkeleri katlanıyor ve konuşmayı reddediyorlar.
Bir Türkiye gerçeği: İnsanlar çöpten besleniyor
Pazarın toplanma saatinde tekrar gittiğimde bilinen, manzara ile karşılaştım. İnsanlar çürümüş ve atılan sebzeleri topluyor! Gün içinde konuştuklarımızın dışında daha vahim olan durum apaçık ortada.