JustPaste.it

JİTEM'in infaz görüntüsü bir annenin hafızasında 

Dosya Haberleri —

 

Kayıp yakınları

Kayıp yakınları

3'ü çocuk 7 sivil ile bir askerin katledildiği Dargeçit JİTEM davasında verilen beraat kararını ailelere sorduk 

  • Seyhan Doğan’ın ağabeyi Kadir Doğan: "Mahkemede beraat kararı çıkacağını biliyorduk. Dava bayağı devam etti, biz de devam etmesinden dolayı biraz umutlanmıştık. Bunlar devletin adamları, bunlardan başka ne beklersin. Ama biz bu davanın peşini bırakmayacağız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz."
  • Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak: "Mahkeme heyeti, savcı, hakim katillerin avukatlığını yaptı. Bize en son delil toplayın getirin dediler. Delil de çoktu ve iddianamede vardı. Annesi Davut’u karakolda Filistin askısında gördü. Tanıkların beyanları var. Eğer vicdan olsaydı bunlar beraat etmezlerdi."

c72ed84990407733d6f5dffa4941c7df.png

İLKAY EVREN

Bazı zamanlarda devletler, suçlarını gizler, bazı zamanlarda ise her şey açık yapılır. Devlet 1990'lı yıllarda JİTEM marifeti ile işlediği cinayetleri inkar ederdi. Her şey açıktı fakat 'resmi' devlet bunu inkar ederdi. Aradan yıllar geçti, şimdiki 'resmi' devlet JİTEM cinayetlerini üstleniyor, tüm delillere, tanıklara, kemiklere, asit kuyularına rağmen JİTEM'i 'ak'lıyor. Örneğin Dargeçit JİTEM davası. Bir katliamı aklamak da bir katliam aslında. Seyhan hala işkence altında, Davut hala Filistin askısında, annesinden su bekler! Abdurrahman Coşkun (21), Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Nedim Akyön (16), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan (57) hala kör kuyularda adalet beklemekte. Dargeçit JİTEM davasında beraat verildi. Onca delile rağmen. Savcı ve hakimlere göre katliamın görüntüsü yok, o nedenle delil de yok. JİTEM'ciler, "Türk adaleti"ne güvenmekte haklı! Oysa görüntü Davut'un annesinin hafızasında, Kürt toplumunun belleğinde. Tanık bir toplumun tamamı. 

 

Davanın kısa seyri 

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 8 Mart 1996 tarihleri arasında biri uzman çavuş üçü çocuk, sekiz kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili yürütülen soruşturmada 30 Ekim 2014 tarihinde ilk iddianame hazırlandı. İddianamede dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin’in “taammüden öldürme” suçundan yargılanmaları istendi. Ancak soruşturma dosyasında şüpheli olarak adları geçen, çoğu korucu 16 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi ve Hikmet Kaya’nın zorla kaybedilmesi dosyaya dahil edilmedi. İHD Mardin Şubesi’nin bu karara itirazını kısmen kabul eden Midyat Sulh Ceza Mahkemesi, kayıp Hikmet Kaya adına yapılan başvuruyu delil yetersizliğinden dolayı reddetti ve takipsizlik kararı verilen şüpheliler hakkında ek iddianame hazırlanması talebini kabul etti. Hazırlanan ikinci bir iddianameyle Faruk Çatak, Mahmut Ayaz, Naif Çelik, Ramazan Savcı, Kemal Kaya, Mehmet Acar, Faik Acar, Hüseyin Altunışık, Mehmet Emin Çelik, Sadık Çelik, Fethullah Çelik, Osman Demir, Bahattin Ergel davaya dahil edildi. Dava henüz başlamadan “güvenlik gerekçesiyle” Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi. 

 

Kime adalet?

4 Temmuz 2022 tarihinde görülen son duruşmada da dosya savcısı, "Yeterli delil olmadığı" iddiasıyla daha önce açıkladığı beraat yönündeki mütalaasını tekrarladı. Son sözleri sorulan sanıklar, beraatlerini talep ederek, “Türk Adaleti"ne güvendiklerini söyledi. Sanık avukatları da beraat talebinde bulundu. Müvekkillerinin yurt dışı yasağının kaldırılmasını talep eden avukatlar, yurt dışı yasağı nedeniyle akrabalarının “nişan ve düğünlerine” katılamadığını, mağdur edildiğini savundu. Savunmaların ardından mahkeme heyeti, “sanıkların meydana gelen olaylarla bağlantısını kuracak kesin delile ulaşılamadığı” gerekçesiyle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine ve yurt dışına çıkma yasaklarının kaldırılmasına karar verdi. 

7e80480936afa6b4907eaa574cb88420.jpg

 

Delil var adalet yok!

Oysa fazlasıyla delil vardı ancak adalet terazisinin başındakiler devletti. Karar öncesi mahkemede konuşan 14 yaşındayken gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan'ın kardeşi Hizni Doğan, “Savcı 'yeterli delil yok' dedi. 1996'dan bu yana dilimizde tüy kalmadı, yakılan 7 cenaze var. Bugün bu mahkeme eşit vatandaş olup olmadığımızın kararını verecek. Ben kardeşimin cenazesini devletin güvenlik alanı olarak tayin ettiği yerde buldum” dedi. Hizni Doğan daha çok küçük yaşta yaşanan vahşete tanıklık etmişti. Canlı canlı duruyor, her mahkemede yaşatılan vahşeti tüm çıplaklığıyla anlatıyor ve her seferinde aynı acı tekrar yaşatılıyordu. Peki neydi o gerçek, birlikte hatırlayalım. 

 

İkisi çocuk yedi can

1995 yılında aralarında asker, özel harekat timleri, korucu ve sivil giyimlilerin olduğu 60-70 kişilik bir ekip, baskın yaptıkları Dargeçit’te 13 yaşındaki Seyhan Doğan’ı gözaltına alır. Ardından Seyhan Doğan’ın eniştesi Abdurrahman Coşkun (21), dayısının oğlu Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Nedim Akyön (16), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan (57) evlerinden gözaltına alınır. O gece Davut Altınkaynak’ı (13) bastıkları evinde bulamayan askerler, annesine Davut’un yerini söyletmek için cinsel şiddet tehdidinde bulunur. En sonunda Davut Altınkaynak’ı da gözaltına alarak annesinin gözleri önünde Filistin askısında işkenceye alırlar. Böylece birkaç gün içinde gözaltına alınan 2’si lise öğrencisi, 3’ü çocuk 8 sivil yurttaştan bir daha haber alınamaz.

 

Elleri arkadan bağlı kafası yok...

Köylülere ait kemikler kuyulardan çıkarılıyor. Dargeçit’te katledilenler, işkence sonrası kuyulara atılarak kaybettirilmiş. Kaybedilenlerden Süleyman Seyhan’ın cansız bedeni 6 Mart 1996’da Dargeçit Komutanlığı’nda görevli Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın yerini ailesine söylemesi ile bir kuyuda bulunur. Elleri arkasından bağlı, kafası koparılmış ve yanmış haldedir. Bu olaydan sonra Bilal Batırır da kaybedilir. Bu cinayetle ilgili polise bilgi veren Bilal Batırır, kayıplardan sorumlu özel tim tarafından infaz edilir. Fırında yakılır. Doğan ailesinin ulaştığı emekli korucu o dönemde askerlerin 5-6 cenazenin güvenlik nedeniyle sivil girişe izin verilmeyen Tiruva (Bağözü) köyünde kepçeyle açılan büyük bir çukura gömdüklerine şahit olduğunu, dönemin Dargeçit Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren’in ve Dargeçit Jandarma Komutanı Mehmet Tire’nin bu gömme işlemi sırasında hazır bulunduklarını anlatır.

62df3f691e4173a157a54ab856a358f0.jpg

 

İtiraflar...

6 Şubat 2019 tarihli duruşmada dinlenen ve aralarında dönemin Dargeçit Kaymakamı’nın da olduğu tanıklar, JİTEM tarafından resmi kayıtlara geçmeyen gözaltılar yapıldığını, gözaltına alınanlardan infaz edilenler olduğunu itiraf eder. Seyhan Doğan’ı gözaltına gören tanıklar, ayaklarından tavana asılmış olduğunu söyler. Seyhan'dan saatler sonra kardeşi Hizni de gözaltına alınır. Hizni de gözaltındayken Seyhan’ı ve eniştesi Abdurrahman Olcay'ı görür, onlara işkence yapıldığına tanıklık eder. Sonrasında ikisinden bir daha haber alamaz. 

Seyhan Doğan'ın kemiklerini 2013 yılında Dargeçit’in bir köyünde, Abdurrahman Olcay'ın kemikleri ise 2014 yılında Kızıltepe’de bulunur. 

23778f24075193181290e4e41848cfb3.jpg

Bu devletten ne beklersin?

Kararı gazetemize değerlendiren Seyhan’ın ağabeyi Kadir Doğan, "Kardeşim her mahkemeye katılıyor, işkenceyi anlatıyordu. Devlet kendi sırrını bize anlatır mı? O tarihte ben askerdeydim, o yüzden bunları yaşamadım. Ama ailem her şeyi yaşadı. Mahkemede beraat kararı çıkacağını biliyorduk. Dava bayağı devam etti, biz de devam etmesinden dolayı biraz umutlanmıştık. Bunlar devletin adamları, bunlardan başka ne beklersin. Devletten bir şey beklemek bizi yanlış yerlere götürür. Bu devletin adaletine güvenmiyoruz, gitmediğimiz yer kalmadı, Meclis’e kadar gittim. Sonuç ne oldu, adamaları beraat ettiler. Bu devletten daha ne beklersin! Biz mahkemedeydik, kardeşim tanık ağabeyi Seyhan ile beraberdi, her şeyi yaşamış birisi her şeyi anlattı. Ama biz bu davanın peşini bırakmayacağız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz" diyor.

 

Annem babam adaleti görmeden öldü

Dayanışmanın önemine vurgu yapan ağabey Doğan, "Dayanışma çok az, bizi arayan soran yok. Annem, babam Galatasaray Meydanı’nda yıllarca oturdu. Annem Asiye Doğan, Cumartesi Anneleri’nin eyleminin başlangıcından vefat edene kadar devam etti. Sonra babam devam etti, her türlü zulmü gördük. Gaz sıktılar, su sıktalar ama biz pes etmedik. Gitmeye devam ettik. Bu dava yüzünden biz oradan oraya göç ettik. Hem fakirleştik, hem evlerimizden olduk, hem kardeşlerimizden olduk, hem annelerimizi kaybettik, hem babalarımızı kaybettik. Biri telefon açıyor yaşadıklarımızı soruyor biz yine aynı acıyı baştan yaşıyoruz. Bir yandan da sevinç oluyor. Mesela siz aradınız ben keyfhoş oldum. Çok şey yaşadık, büyük bedeller ödedik. Gitmediğimiz kapı mı kaldı? Kamuoyuna çağrımız var. Bu davalara hep beraber sahip çıkalım" diye belirtiyor.

 

Katiller içinizde!

Cumartesi Anneleri eyleminde yaşadığı bir anıyı anlatan Doğan, sözlerine şöyle devam etti: "Bir gün CHP’liler geldi. Ben de tersledim.  O zaman 10 milletvekili geldi içimize, ben de siz niye geliyorsunuz katiller sizin içinizde dedim. Birisi Sivas’ta, birisi de Bodrum’daydı. Biz doğruları söylediğimiz için bu bedelleri ödedik. Biz kimseye haksızlık yapmadık, hakaret, küfür etmedik. Annenim yaşı Galatasaray’da geçti, babamın yaşı orada geçti. Ben orada aç, susuz kaldım. Güneşin altında küçük kızımla eyleme katıldım. Kardeşlerim katıldı."

 

Gerilla cenazeleri

Kayıpları kardeşinin kemiklerini bulduktan sonra da devam ettiğini anlatan Doğan, "Biz Seyhan’ın kemikleri bulduktan sonra gerillaların cenazesini de bulduk. Siz niye bunların cenazesi buldunuz diye bize hakaret ettiler. Savcıya söyledim devlet gerilla elbiselerini sivillere giydirip böyle katlediyordu dedim. Kimseyi sivil haliyle katletmiyorlardı. Gerilla kıyafeti giydirip katlediyorlar sonra da terörist öldürdük diyorlar sen de inanıp bu insanların ailelerini mahkum ediyorsun katil olanları serbest bırakıyorsun dedim. Dargeçit'te mağaranın içinde 7 kişinin katledildiğini biz biliyorduk. Biz sonuçta kemiklerimizi aramaya gidiyorduk. Biz bunları yaşadık" diyor.

 2bc37a78d5f75bc5e62e1c434254f093.jpg

Katillerin avukatlığını yaptı

Kaybedilen 12 yaşındaki Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak ise, "Mahkeme heyeti, savcı, hakim katillerin avukatlığını yapıyordu. Bize en son delil toplayın getirin dediler. Mahkemede bir de bize görüntü var mı diye soruyorlar. 90’lı yıllarda nerede görüntü vardı, kamera mı vardı? Devlet katlettiklerini mi çekti? Delillerin hepsi açık. Gözaltına alındıkları açık görenler var. Annesi Davut’u karakolda Filistin askısında gördü. İnfaz ettikleri açık, tanıkların beyanları var. Yani eğer vicdan olsaydı bunları beraat etmezlerdi. Deliller ortadaydı. Mehmet Tire'nin panzerin şoförüne gel infaz var diyor. İki kişiyi panzerin içinde başlarına çuval geçirerek Kılavuz yoluna getiriyorlar aynı o istikamet Davut ile Nedim’in kemiklerinin bulunduğu yerin istikametiydi. Bütün deliller ortadaydı artık ne diyeceğiz ki. Devlet bilerek katletti, mahkeme heyeti bilerek sanıkları savundu. Delil de çoktu, her şey de çok açıktı ve iddianamede vardı. Ben mahkemenin kararına tepki gösterdim beni gözaltına almaya çalıştılar. Susturmaya çalıştılar. 1995 yılında dönemin Dargeçit Kaymakamı kendisi tanıklık etti ve gözaltı vardı dedi. Uzman çavuşlar gözaltılar vardı dedi. Milli Eğitim Müdürü benim öğrencilerim gözaltına alındı dedi. Bunların hepsi delildi. Çok açık savcı hakim katillerin avukatlığını yaptı" diye vurguluyor.

 

Bayramı bize zehir ettiler

Mahkemenin tüm delilleri görmezden geldiğinin altını çizen Altınkaynak, sözlerini şöyle noktalıyor: "Biz aile olarak bu JİTEM davalarının sonuna kadar takipçisi olacağız. Türkiye'de biterse Avrupa’ya gideceğiz. Dünya mahkemesine kadar da varız. Yani bu katillerin peşini bırakmayacağız. Toplumu, bütün insan hakları savunucularını, sivil örgütleri, baroları bu davaları takip etmeye çağırıyoruz. Bizim davamız Antep İstinaf Mahkemesi'ne gidiyor, burada yanımızda olmalarını istiyoruz. Bu davalara sahip çıksınlar. 95 yılından beri adalet için mahkeme kapılarındayız. Ağlayan çocuklara emzik verirler sussun diye. Mahkeme de 2014’ten beri her gittiğimizde 2-3 ay erteleme veriyordu bizi susturmak için. Son mahkeme ile en başa döndük. Acımız ilk günkü gibi yenilendi. Bütün ailelerin mahkemenin kararıyla yaşadıkları acı tazelendi. İlk günkü gibi oldu. Bu bayramı bize zehir ettiler."