Deprem dayanışma
Deprem Günlükleri -5-
- En zor anlarda, insanlar enkaz altındayken, donarken, yardım çığlıkları yükselirken, kara kışta kalmışken, açken, çadır bulamazken devlet yoktu. Çadır satıyordu. Bu karabasan anında dudaklardan "devlet nerede?" sözleri döküldü. Bu söz dalga dalga dolaştı, "Kutsal devlet"in yaldızları söküldü. Toplumla devlet arasındaki derin bir fay kanla çizildi.
- Bu şok dalgasında canını kurtarabilenler, yanlarında ülkenin bir başından öbür başına koşan insanlar gördü. Kurdistan ve Türkiye'nin birçok kentinden insanlar seferber oldu. Bu kentlere ulaşmak için koşuşturmaya başladı. Önlerine engeller çıktı. Onu da aştılar; herkes orda olanın evladı, kızı, babası, annesi, kardeşi, komşusu, halkı olduğunu hissetti.
- Gönüllülerin gayretleri ile kurulan kriz koordinasyon merkezlerinde herkes elbirliği ile işe koyuldu. Bu merkezlerde her şey daha düzenli ilerliyordu. Kürt halkının organize ettiği dayanışma merkezlerinde sabah saat 7'de gün rojbaş ile başlıyordu. Ardından hemen görev dağılımı yapılıp işe koyuluyordu. Ancak bu kez de sağlık sorunları baş gösterdi.
GÜLCAN DERELİ
Depremin ilk günleri delip geçti. En zor anlarda, insanlar enkaz altındayken, donarken, yardım çığlıkları gökyüzüne dek yükselirken, kara kışta dışarıda kalmışken, açken, çadır bulamazken devlet yoktu. Bu karabasan anında dudaklardan "devlet nerede?" sözleri döküldü. Bu söz dalga dalga kentlerin üzerinde dolaştı, depremin simgesine dönüştü. "Kutsal devlet"in yaldızları söküldü. Toplum, devletle arasında derin bir fay olduğunu canıyla anladı. Maraş, Ekinözü, Pazarcık, Elbistan, Afşin, Nurdağı, Nurhak, Amed, Malatya, Doğanşehir, Adıyaman, Gölbaşı, Antep, İslahiye, Hatay, Antakya, Hassa, Kırıkhan, Samandağ, İskenderun, Urfa, Kilis, Adana ve Osmaniye'de on binlerce bina yıkıldı. Milyonlarca insan evsiz kaldı. Resmi rakamlara göre 50 bini aşkın kişi öldü ama ölenler bile buna inanmadı. Deprem ile birlikte hikayeler de enkazda kaldı.
Tam o anlarda...
Bu şok dalgasında canını kurtarabilenler, yanlarında ülkenin bir başından öbür başına koşan insanlar gördü. Kurdistan ve Türkiye'nin birçok kentinden insanlar seferber oldu. Bu kentlere ulaşmak için koşuşturmaya başladı. Önlerine engeller çıktı; depremde yardıma gelmeyen devletten engeller. Onu da aştılar; herkes orada olanın evladı, kızı, babası, annesi, kardeşi, komşusu, halkı olduğunu hissetti.
Tam bu anlarda Kızılay'ın çadırlar sattığı, yemek sattığı ortaya çıktı. Tam bu anlarda AFAD'ın seyirci kaldığı, torpille arama kurtarma yaptığı ortaya çıktı. Tam bu anlarda halkın gönderdiği yardımların engellendiği, yollarda bekletildiği ortaya çıktı. Tam bu anlarda enkaz başlarında "devlet nerede" diyenlere "dünya lideri"nin "Terbiyesiz terbiyesizliğini bırakmaz. Çıkmış bir tanesi Kızılay nerde diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi. Böyle vicdansızlık olur mu? Kendi kurum ve kuruluşuna bu denli ahlaksızca yaklaşmak yenilir yutulur değildi" dediği duyuldu. Tam bu anlarda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, “Bazı namussuz kişiler kampanya yaparak, Hatay'da asker, jandarma, polis göremedik gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar” sözlerini işitti kulaklar.
Saat 7 kahvaltı hazır rojbaş
Engel tanımayan gönüllülerin gayretleri ile kriz koordinasyon merkezleri kuruldu ve herkes elbirliği ile işe koyuldu. Bu koordinasyon merkezlerinde İstanbul'dan gelen de var, Şırnak'tan gelen de var, yurt dışından gelenler de. Burada her şey düzenli ilerliyor. Çadırlarında kaldığım kriz koordinasyon merkezlerinde de benzer durumlara şahit oldum. Kürt halkının organize ettiği dayanışma merkezlerinde sabah saat 7'de gün rojbaş ile başladı. Nöbetçi gönüllüler, ne varsa onunla sabah kahvaltısını hazır edip diğer gönülleri rojbaş ile uyandırdı. Hep beraber kahvaltı yapıldı, ardından günlük yapılacakların planlaması çıkarıldı ve herkes bir şeyin ucundan tutmaya çalıştı. Gelen yardımlar ayrıştırıldı, ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı, kimi ihtiyaç sahipleri ise bu merkezlere gelerek ihtiyaçlarını aldı. Şırnak'tan Elbistan'a gelen bir grup gönüllü ilk günden beri burada. Sabah ilk kalkanlar onlar. Hemen hemen herkesten önce kalkıp işe koyuluyorlar. Nöbet sistemi oturtulmuş ancak Şırnaklılar nöbetçi olsun olmasın her işin ucundan tutuyordu. Ateş yakıyor, kahvaltı hazırlıyorlardı. Neredeyse tüm yükü sırtlamış gibiler... Burada Avrupa ülkelerinden gelen gönüllüleri de görmek mümkün. İslahiye'deyim, buraya akşam geç saatlerinde vardım. Yine koordinasyon merkezindeki gönüllerin yanında sabahlayacağım. Hava kararmasına rağmen yoğun ve hummalı bir çalışma var. Burada da gönüllülerin 5 dakika bile durmadan çalıştığını gördüm.
Khaldoonn
Eylem'in sesiyle yorgunluk kalmıyor
Antakya Defne Mahallesi'nde de güne rojbaş ile başladım. Burası diğer koordinasyon merkezlerine göre görece daha kalabalık. Gün boyu yapılan çalışmaların ardından akşam ateş başında koyu bir sohbet var. O ateşte kaynayan çay herkese ilaç gibi geldi. Sohbet ile birlikte biraz olsun moral bulmak için şarkılar da söylendi. Sesi güzel olan birkaç kişiye istek şarkılar yapıldı. Onlardan biri de gazeteci arkadaşım Eylem Akdağ. Sesi de kendi gibi güzel arkadaşımın insan ruhunu dinlendiren cinsten. Peş peşe istekler geldi Eylem'e, o da kırmadan söyledi. Burada herkesin bir neşe kaynağı ise Khaldoonn oldu. Khaldoonn Iraklı. Birkaç kelime de Kürtçe öğrenmişti. O da rojbaş demeden güne başlamadı. Bağdat’ta acil ve ilk yardım için oluşturulan bir derneğinin de kurucusu olan Khaldoonn, ilk yardım alanında da eğitimli olduğu için Bağdat’ta trafik kazalarına müdahale eden ilk ve tek motosikletli gönüllü. Bağdat'tan dayanışmak için gelen Khaldoonn için herkes, "Çok çalışkan, çok emek veriyor. Hiç durmuyor" dedi. Gerçekten de öyle sürekli bir şeylerin ucundan tutarken onu görmek mümkün. Deprem olunca hemen gelmek istemiş ancak bürokrasi onu da engellemişti. Sonunda turist vizesi alarak Bağdat'tan geldi. Bağdat doğumlu olan Khaldoonn, "Medyadan duyduğumda bu kadar büyük olduğunu bilmiyorduk. Medya küçük gösteriyor, sadece bir cadde gibi ama buraya gelince şehirlerin yok olduğunu gördüm" dedi öfkeyle.
Süpermen geldi!
Haftada bir sabah kahvaltısından sonra durum değerlendirmesi, eksiklerin giderilmesi ve yeni görev dağılımı için toplantılar yapıldı. Birçok yerde olduğu gibi burada da gençler dikkatimi çekti. Özellikle Kurdistan ve Türkiye'nin farklı şehirlerinden gelen gençler disiplinli bir şekilde çalışmalarda yer alıyorlar. Elbiselerin ayrıştırılmasından çadırların kurulmasına kadar birçok işte onlar var. Aynı zamanda çocukların da moral kaynağı oluyorlar. Onlarla top oynuyor, psikolojik olarak da destek olmaya çalışıyorlar. Mesela Samandağ'da Süpermen kostümüyle gelen gönüllü çocukları çok mutlu etti. Samandağ'daki kriz koordinasyon merkezinde ihtiyaca göre tüm eşyalar ve gıdalar ayrıştırıldıktan sonra ihtiyaç sahiplerine teslim edildi. Ben kriz koordinasyon merkezinde iken yaklaşık yüz çocuk sıra halinde bir kuyruk oluşturdu. Ardından gönüllüler eşliğinde ayaklarına uygun çorap ve ayakkabılar giydirildi. Cevher anne de Samandağ'daki koordinasyon merkezine iki torunu için ayakkabı almaya geldi. Çocuklar gelmek istememişti, "Acaba bana verirler mi" diye soruyordu, vermezler mi tabi verirler onlar sizin için. Başka bir yurttaş ise 4 çocuğunun çekindiği için gelmediğini söyledi, ayakkabı almak istedi ama o da bunu gönüllülere söylemeye çekindi. Hemen gönüllülere iletim, "Numaralarını ver hemen hazırlayalım" dediler. Öyle de oldu. Gönüllü arkadaş seslendi: "Ayakkabılar hazır." Elime kutuları verdi. Hemen az ilerideki anneye teslim ettim. Anne çok sevindi. Hummalı bir çalışma vardı, su sorunu olduğu için çocukların eşya kuyruğu bitince su kuyruğu başladı. Burada herkese 5 litrelik bidonlarla su verildi.
Zeynep'in fırçasından...
Sadece gönüllüler değil oradaki halkta elindekini paylaşıyordu. Samandağlı Zeynep'in uyuyamadığı serada sebzeler vardı. Domates, biber... Aile bu sebzeleri komşularıyla paylaştı. Bana da vermek istediler, kabul etmedim ama babaanne ve Zeynep çok ısrarlı, "İyisinden biber, domates çekip koyalım. Sen yersin ya da gittiğin yerlerde ihtiyacı olanlara verirsin" dedi. Ne kadar yok desem de birlikte topladıkları sebzeleri elime tutuşturdular. Yolum uzun artık gitme vakti ancak bırakmadılar, "Çiçek vereyim kokla burası kötü kokuyor koklarsın, rahatlarsın" dediler. Ardından Zeynep koşa koşa yaptığı bir resmi kapıp geldi bana hediye etmek istedi. Israrlı. Elbette bunu kabul ettim ve yaşından büyük bir söz ederek ellerime verdi: "Yardımlaşmak güzel bir şey." Tüm içtenlikleriyle beni kucaklayarak, çiçeklerle ve mahcup ederek uğurladılar. Sadece Zeynep ve babaannesi değil Samandağ'da insan her yeri kendi evi gibi hissediyordu. 2003-2004 yılları arasında bir çalışma için geldiğim Hatay'da kadınların sayesinde kahve kültürü edindim. Kahve onların vazgeçilmezi, artık benim de. Gülcan anne ve eşi Hüsamettin amca "Vallahi kahvemizi içmeden bırakmayız" dedi. O zor şartlara rağmen kahveyi ikram etmeden bırakmadılar.
Çadır kentler ayrı bir sorun
Ama yine de insanlar kalıcı çözümler istiyordu. İnsanlar ağırlıklı olarak çadır kentlerde ya da evinin önüne lokal lokal kurdukları çadır öbekleri tarzında bir yaşam biçimi seçti. Bir kısmı da evi az ve orta hasarlı olması nedeniyle hibrit bir yaşam seçti. Bir orda bir evde... Yani gündüz kısmen evinde, gece ise çadırda. Ama özellikle yıkımların çok olduğu ve organizasyonun da zayıf olduğu yerlerde ihtiyaç çok. Sağlık sorunları baş gösterdi. Mesela Sutaşı Mahallesi’nde bir çadır kent var, girişte sadece asker var ve içeride hiçbir gönüllü grup yok. Çadırların yerleşimi çok kötü, insanlar iç içe, çocuklar mutsuz. Zaman zaman çadır yönetimi ile gerginlikler de yaşıyorlar.
Dr. Levent Abbasoğlu
Sağlık sorunları had safhada
Sağlık sorunları da günden güne katlandı. Gönüllü sağlıkçılar da burada büyük çaba gösteriyor. Ancak yetmiyor. TTB ikinci gün deprem bölgelerinde yerini aldı. Türkiye Eczacılar Birliği'nin kurduğu yerlerde ilaçlar temin edildi. Az sayıda aile sağlığı merkezi faaliyette onun dışında diğer tüm işlemler gönüllüler üzerinden yürüyor. Sağlık sorunları had safhada, uyuz vakaları, bitlenme, kadın hastalıkları en çok yaşanan sağlık sorunları arasında. Yine en çok giden ilaçlar ise bit ilacı başı çekiyor, ikincisi ise uyuz.
Sağlık ertelenmiş...
Aşı sıkıntısı ise hala çözülmemişti. İstanbul Tabip Odası’ndan Dr. Levent Abbasoğlu, "Sağlık sorunları ciddi düzeyde. Yeni doğan bebekler aşılanmamış. Ayrı bir sorun ise çocukların ve gebelerin aşılanma sistemi. Bizim diğer doktor arkadaşımız birkaç gündür onunla epey uğraştı. Aşılanmanın düzenlenmesi için ilçe sağlıkla da bağlantı kurmaya çalıştı. Cevap alamadık açıkçası, kaç gündür ulaşamıyor. Samandağ İlçe Sağlık Müdürlüğü'nden geri dönüş yapılmıyor. Bir de kronik hastalıkları olan insanlar var. Birçoğu deprem araya girdiği için sağlığı ertelemiş. Tansiyon hastaları tansiyon ilaçlarını bulamıyor. Bir kısmı zaten takip etmeyi de bırakmış. Şeker hastaları da aynı şekilde. Onlara bir şekilde ulaşıp hastaneye gitmelerini öneriyoruz ama birçoğu hastaneye gitmeyi de reddedebiliyor. Samandağ Devlet Hastanesi eski bir bina. İnsanlar tekrar o binalara girmek istemiyor, insanlar da böyle psikolojik bir bariyer var. Kronik hastalıklar takip edilmiyor, büyük bir sıkıntı ve risk var. Kanser hastaları var. Takiplerinin yapılması lazım. Bunların hepsi ertelenmiş durumda" dedi.
Sevim Sevdinoğlu
Torpil dönüyor!
Hala çadırı olmayanlar vardı. Onlardan biri de Sevim Sevdinoğlu. Bir ay oldu ancak nereye başvurduysa sonuç alamadı. Tek isteği çadır çünkü dışarıda kalıyor. Kayını ve kızı vefat etti, eltisi ile oğlu Yusuf ise hastanede. Samandağ Cumhuriyet Mahallesi'nde oturan Sevim, "Lütfen sesimizi duyur" dedi. Afşin Çoğulhan Mahallesi'nde oturan Gülşah Tatar'ın ise tek isteği kendisi ve amcası Nurettin'in kanser hastası olan eşi için konteyner. Ahmet Tatar, devlet dairelerinde işlerin torpille yürüdüğünü söyledi. Bir yıl önce adres değişikliği yaptığı için hiçbir yardımdan yararlanamadıklarını söyleyen Ahmet, "Benim iki ağabeyim aynı şekilde adresi sorunu yaşıyordu ama AKP’li milletvekilinin telefonuyla anında çözdüler. Afşin Nüfus Dairesi Müdürü Ali'ye bak torpille bu işleri hallediyorsunuz, biz insan gibi geliyoruz yanınıza, torpil bulmadan dedim, 'seni de arasınlar seninkini de yapayım' dedi" ifadelerini kullandı.
Sevim Sevdinoğlu'nun kaynı ve kızı
Başka bir torpil vakasını ise Malatya Doğanşehirli Hakkı Özkan anlattı: "OPET’in orada konteyner yerleri var. Konteynırlarda torpilli olanlar var. Şimdi ismini vermeyeyim başım ağrır, bir bayan kuaför sahibi kadın 3 konteyner almış. Birini depo olarak kullanacakmış, biri yatma yerim, biri de dükkanım diyor."
Binlerce insanı nereye taşıyacaksınız?
Adıyaman Gölbaşı'ndaki Ali Topaloğlu ise, "Burası çok geç duyuldu. Sesimizin duyulmasını istiyoruz. Yolun altı kalkacak diyorlar tamam da nasıl kalkacak? Binlerce insanı taşıyacaklarmış ya nereye taşıyacaksınız binlerce insanı" diye isyan etti. Bir yandan da enkazlarda birileri var mı, yok mu bakılmadan taşınmaya devam etti. Bazı esnaflar da kurtarabildiği eşyasını enkazdan çıkarmaya çalıştı. Elbistan'da giyim dükkanı olan Yıldız, "Yılbaşından önce zam gelecek diye yüklendik. Nereden bilelim. Borç çok, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Giden gitti kalan da perişan. Burada her şeyim enkazda, kimin torpili varsa iş makineleri ona gidiyor. Torpille dönüyor" dedi.
Devlet enkazda
Yakınlarının yanına gidenlerden bir kısmı bir süre sonra geri döndü. Ancak dönenlerin çadır ihtiyaçları karşılanmadı. En çok da konteyner ihtiyacı var. Ve sonrasında ise kalıcı konutlar meselesi. Bu konuda herkesin kafası karışık, şüpheyle bakıyorlar. Normalde evi yıkılan bir kişiye ev yapılması gerekiyor ancak burada da gri bir durum söz konusu. İslahiye'de bine yakın 45 metre karelik konutlar yapılıyor ancak insanlar, "Bunlar ihtiyaçları karşılamaz" diyordu. Yine evlerini kaybetmişken yeniden bu halde borç altına girmekten korkuyorlar. Bölgenin ihtiyaçlarına yönelik yerinde konutlar talep ediyorlar. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın sistemi bir birine uymuyordu. Belediyeler bunlarla ilgili bir güncelleme yapmadığı için yurttaşlar mağdur edildi. Enkaz olan evler sağlam ya da az hasarlı raporları verildi. Bundan dolayı da söz konusu kişiler yardımlara ulaşamadı. Özellikle de E-Devlet'te evi ya az hasarlı, ya da hasarsız görünenler hiçbir yardım alamamaktan yakındı. "İşte ev orada gelip kendileri otursun madem öyle" diyorlar. Evet gelsin devlet enkazda otursun!
BİTTİ