Dağların kalbindeki kahraman: Dijwar Gulo
Forum Haberleri —
6 Kasım 2025 Perşembe - 08:00
- Garê’nin efsunlu taşları, sislerle bürünmüş heybetli kayalıkları ve sessiz vadileri. Hepsi Heval Dijwar'ın izini, azmini ve ruhunu hafızasında tutar. Çünkü O, özgür dağlara sadece fiziksel olarak ayak basmakla kalmadı; varoluşunun bütün ağırlığını ve ruhunu oraya emanet etti.
Garê’nin sarp kayalıklarından tarihin sessizliğine karışarak esen rüzgârın bir makamı vardı; insan ruhunun en derin noktasına nüfuz eden, varoluşun gizemini fısıldayan bir makam.
O makam, nice uzun yolculuğun, yüzlerce yıllık bir direnişin ve onurlu bir kaybın ölümsüz tanıklığını taşır. Ve bugün, o kadim rüzgâr, her geçişinde bir ismi, bir kahramanlık menkıbesini coşkuyla haykırmaktadır: Dijwar!
O’nu sadece bir fedaî olarak değil, bir çağın ahlaki pusulası olarak idrak etmek gerekir.
Zira Heval Dijwar, ne bir etten kemikten ibaret bedenin ne de sonlu bir ömrün sınırlarıyla kısıtlanabilirdi.
O, Kürt halkının kolektif bilincinde, en şiddetli rüzgarların dahi kökünü sökemediği, toprağa derinlemesine tutunmuş sarsılmaz bir hayat ağacı misaliydi. O’nun varlığı, bir direnişin somutlaşmış ruhu, Kürtlerin binlerce yıllık hakikat arayışının yaşayan kanıtıydı.

Dijwar, ilk nefesini yasaklamaların, sistematik inkarın ve fiziksel imha tehdidinin karanlık gölgesinde aldı. Ancak bu ağır baskı, onun içindeki hakikat arayışının ışığını söndürmedi; aksine, içsel aydınlanmanın kaynağına dönüşerek daha da büyüttü. O’nun kuşağı, ne basitçe savaşın trajik sonuçlarıyla ne de sıradan bir barış umuduyla tanımlanabilirdi.
Onlar, kendi kimliklerinin varoluşsal çığlığını, mutlak bir sessizliğin içinden sanatçı titizliğiyle söküp çıkaran bir nesildi.
Bir halkın ezeli sesi olmanın gerektirdiği ağır bedeli bilen, attığı her adımda "insan kalabilmenin" etik ve felsefi yükünü omuzlarında taşıyan bir kuşak.
Ve Dijwar, bu ihtişamlı direniş neslinin hem vicdanı hem de en derin hisseden yüreği idi. O’nun için bağlılık, sadece yüzeysel bir sadakat değil, topyekûn bir yaşam taahhüdü idi.
"Yoldaşlık" kavramı, basit bir arkadaşlıktan çok öte, ruhların birbirine kenetlendiği, biri tökezlediğinde diğerinin hiç düşünmeden onu sırtlanacağı, kutsal ve manevi bir ahdi temsil ediyordu. Bu bağ, onların dağlarda hayatta kalma mekanizmasından ziyade, insanlık onurunu ayakta tutan bir etik koddu.
Garê’nin efsunlu taşları, sislerle bürünmüş heybetli kayalıkları ve sessiz vadileri. Hepsi Heval Dijwar'ın izini, azmini ve ruhunu hafızasında tutar. Çünkü O, özgür dağlara sadece fiziksel olarak ayak basmakla kalmadı; varoluşunun bütün ağırlığını ve ruhunu oraya emanet etti.
O coğrafyada yaşanan her an, sıradan bir olay değil, Kürt halkının varoluş mücadelesinin ve asla boyun eğmeyişinin bir parçasıydı.
Heval Dijwar'ın ölümsüzleştiği haberinin ulaştığı an, o anki dramatik etkiye rağmen, hiçbir yoldaşı ya da halkı tarafından basit bir son olarak görülmedi. Onun vedası, bir kayıp değil, toplumsal hafızada ebediyete ulaşan bir dönüşüm oldu. Kürdistan halkının kolektif bilincine bir miras, bir sönmez ışık olarak kazındı.
Kürt halkının tarihsel döngüsü içinde, her kayıp aslında toprağa düşen kutsal bir tohumdur. Düşer, ama daha güçlü, daha yaygın filiz verir.

Heval Dijwar da o tohumların en hasıydı; Garê’nin sessizliğinde filizlenip, Kürdistan’ın her köşesine umut ve direnç aşılayan bir varlık.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin 50 yılı aşan tarihi sayısız bedellerle, büyük kayıplarla yazılmıştır; ancak hiçbir zaman teslimiyetin zilletiyle anılmaz.
Kürt Özgürlük Hareketi’nde her matem, daha keskin bir bilince yol açtı. Her derin yara, ileriye doğru atılacak yeni bir yol açtı. Bu Hareket, acıyı bir yıpranma aracı olarak değil, bir yükseliş katalizörü olarak kullanmayı bildi; zira acı, onun en sadık, en zorlu öğretmenidir.
Heval Dijwar, bu tarihsel ve manevi dönüşümün yaşayan, nefes alan sembolüydü.
O’nun felsefi duruşu net ve sarsılmazdı: "Bir halkın onuru ve şerefi, her bir bireyin onuru demektir. İnsan onuru tam olarak tesis edilmeden gerçek bir özgürlük elde edilemez. Özgürlük olmadan ise onur, şeref ve haysiyet gibi temel insani değerler ayakta kalamaz."
Bu söz, sadece politik bir slogan değil, varoluşsal bir yemin niteliğindeydi. Çünkü özgürlük, onun için sadece anayasal bir hak değil, insanın nefes alma biçimiydi, bir varoluşsal zorunluluktu. Ve Kürdistan, bu zorunluluğun, bu hakikatin coğrafi ve manevi adıydı.

Heval Dijwar’ın ardından bu satırları yazmak, sadece kişisel bir acıyı değil, bütün bir halkın manevi emanetini omuzlamaktır. O emanetin özü, "unutmamak" yükümlülüğüdür.
Unutmamak: Kim olduğunu, nereden geldiğini, neyin uğruna son nefesine kadar direndiğini.
Yoldaşlık felsefesi budur. Birini anarken, sadece onun kahramanlığını değil, onunla kurduğun bağı ve kendi benliğini yeniden hatırlamaktır.
Ve her nesil, bir önceki kuşağın devrettiği bu sessiz ama güçlü mirası, kendi nefesiyle ve kendi çağına özgü biçimiyle taşır. Ve belki de Kürt halkının onca baskıya rağmen hala dimdik ve umutla ayakta durmasının ardındaki sır budur. Çünkü hiçbir isim gerçekten yok olmadı. Hepsi, dağlarda, çöllerde, vadilerde ve her bir yurtseverin yüreğinde yankılanan birer ebedi sese dönüştü.
İşgalci Türk devletinin yoğun askeri ve siyasi saldırılarının en şiddetli olduğu o çetin günlerde, Heval Dijwar ile bir tartışma yürütüyorduk. Ve o ateşli sohbet anında, belki de önümüzdeki yıllarda da motto olabilecek, varoluşu özetleyen şu cümleyi bıraktı ardında: "İnsan, ancak inandığı şeyi yaşatabildiği ve uğruna mücadele edebildiği kadar gerçekten yaşar."
Bu artık sadece ona ait bir alıntı değildir. Her Kürt gencinin, her özgürlük arayışçısının ve evrensel direnişin temelini oluşturan etik özü teşkil eder. Garê’nin heybetli yüreğinde atmaya devam eden o sarsılmaz kalp, esasında Kürt halkının yenilmez ve ebedi kalbidir.
Ve bizler, o kalbin nesilden nesile aktarılan manevi yankısıyla, kararlılıkla yaşamaya ve direnmeye devam edeceğiz. Çünkü o, hiçbir yere gitmedi. O, hepimizin varoluşunda kök saldı. O, insanca direnişin en aydınlık yüzü oldu.
