- Şengal'de gerçekleşen soykırımın ortakları çoktur. Cehennem zebanileri başroldedir, dünya seyircidir, Kürt deyişindeki gibi ağacın kurdu da kendi içindedir, KDP bu dehşete ortak olmuştur. Kaçmıştır. Onbinlerce Êzîdî, modern dünyanın gözü önünde kadın çocuk yaşlı demeden katledilir. Kaçırılır. Köle pazarlarında satılır.
- Bu hikayenin bir yanı ferman, bir yanı da destandır. Rivayet değildir. Gözümüzün önünde cereyan eden, tarihi Kürt destanının bütün yaralarıyla şimdi de vücut bulmasıdır. Bu kadim Kürt toplumunu yok olmaktan tıpkı destandaki gibi 12 havari kurtarır. Şiir olur, ağıt olur, Şengal Dağı'nda Dewrêş ve Edûlê olur...
GÜLCAN DERELİ
"Dewrêş’e,
Sincar Dağları’nda
Dewrêşê Evdî’nin yanında olsaydım!
Beyaz atların sırtında
Musul ovasına dalsaydım!
Dewrêş vurulduğunda
sırtlayıp Kürdistan dağlarına götürseydim!
O’na, bak!
Binlerce Edûlê ve onikiler var deseydim!
Tanrıçaların taht kurduğu bu dağlarda
Rahat uyu deseydim!
Ölüm…
Nerelerden…
ve nasıl gelirse gelsin
Artık gam yeme!
Kesinleşen Kürtlük ve özgür yaşam
Ebedi gerçekliktir deseydim!"
Abdullah Öcalan
Bu şiir, Şengal'de DAİŞ'in KDP'nin kaçmasıyla 3 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirdiği Êzîdî Soykırımı'ndan çok önce yazıldı. "Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz" sözleri, bize tarihin şimdi ile bağlandığı zincirin halkalarını anlatır. Bu zincirin bir yanı 74 fermanla bugüne bağlanır, bir yanı da Dewrêş ve Edûlêlerin taht kurduğu dağlardan şimdiye uzanır. Şiirde geçen Edûlê ve onikiler, tarihin içinden akıp Şengal'de soykırımı önleyen havariler olur. Bu hikayenin bir yanı ferman, bir yanı da destandır. Rivayet değildir. Gözümüzün önünde cereyan eden, tarihi Kürt destanının bütün yaralarıyla şimdide vücut bulmasıdır.
Şengal'de gerçekleşen soykırımın ortakları çoktur. Cehennem zebanileri başroldedir, dünya seyircidir, Kürt deyişindeki gibi ağacın kurdu kendi içindedir misali KDP bu dehşete ortak olmuştur. Kaçmıştır. Onbinlerce Êzîdî, modern dünyanın gözü önünde kadın, çocuk, yaşlı demeden katledilir. Kaçırılır. Köle pazarlarında satılır. Yaklaşık 3 bin Êzîdî kadın ve çocuğun akıbeti hala bilinmemekte. Bu kadim Kürt toplumunu yok olmaktan tıpkı destandaki gibi 12 havari kurtarır. Şiir olur, ağıt olur, Şengal Dağı'nda Dewrêş ve Edûlê olur.
Xezal'ın yaraları
Soykırımın 9. yıldönümüne girerken, hala soykırımın yaralarını yaşayan yüzlerce hikaye yazılmayı bekliyor. Onlardan bir de Xezal Eli'nin hikayesidir. Xezal, yaşadığı dehşetin ancak bir kısmını anlatmaktadır, tıpkı diğerleri gibi... DAİŞ'ten kurtarılan ve kendi toprağı Şengal'e dönen Xezal Eli ile yaşadıklarını konuştuk.
Xezal Eli, Şengal'in Solaxê köyünden. Fermandan önce olacakları hissetmiş, eşine kaçalım demiş ancak eşi onun bu endişesini çok önemsememiş. Kaçırılmadan 10 gün önce endişelerinin başladığını söyleyen Xezal, "Irak'ın Musul, Telafer ve diğer bölgelerine çetelerin girdiğini televizyonda görünce büyük bir korku hissettim. Eşim benim gibi korkmuyordu. Ona kaçalım diyordum benimle dalga geçiyordu. Ben kendimi iyi hissetmiyordum. Ailem son ana kadar hiçbir yere gitmediği için ailece esir düştük" diyor.
21 kişi esir düştük
Xezal'ın korktuğu başına gelir ve 3 Ağustos 2014 tarihinde ailesi ile birlikte DAİŞ tarafından esir alınır. Xezal, o günü şu sözlerle anlatıyor: "Ferman sabahı saat 9'da eşimi çağırdım, kalk, millet ayağa kalktı, evlerinden çıkıyor dedim. Ama eşim kalkmadı ve ben yalnız gidemedim. Bana kalsa kendimi kurtarabilirdim ama çocuklarımdan dolayı gidemedim. Sonra ikna ettim, hep beraber çıktık. Kaynanam köydeydi. Ailemizden bir kız da orada yaşıyordu. Kaynanam telefonla bizi aradı ve bir şey yok eve dönün dedi. Dağa yaklaşmıştık, o telefonla Şengal Dağı'ndan geri döndük. Solaxê’ye varmamızdan 15 dakika sonra çeteler etrafımızı sardı. Dağa çıkmak için su ve yiyecek dahil her şeyi hazırlamıştık ama o telefon ile geri dönmüş, yakalanmıştık. Ailemizden 21 kişi esir düştük."
Herkesi zincirlediler
Xezal ve beraberindekiler esir düştükten sonra Ortaçağ'dan kalma işkenceler başlar. Xezal, esaretin ilk anlarını şöyle anlatıyor: "Kaçırıldıktan sonra bir eve götürüldük, erkekleri bizden ayırdılar. Kadınlar ve çocuklarla bir odaya koyulduk. İçerideyken defalarca silah sesi duydum, birilerini öldürdüklerini anladım. O yaz sıcağında elektriği olmayan kilitli bir odada silah sesleri kesilene kadar tutulduk. Bir süre sonra çocukları, kadınları arabayla bir okula götürdüler. Telafer'de bir okuldu ve Êzîdîlerle doluydu. Herkesin ayağı zincirlenmişti, sadece küçük olan çocukların ayakları zincirlenmemişti. Hepimizi o okulda topladılar. Orada da gözümüzün önünde erkekleri öldürdüler. Bir süre okulda tutulduk. Her gün gelip genç ve güzel kızları alıyorlardı. Karşılarına bir kız çıkıp da gitmek istemeyince saçlarından tutup zorla götürüyorlardı. Kızları ya kendilerine ya da emirlerine götürdüklerini öğrenmiştik."
Hala soykırımın yaralarını yaşayan yüzlerce hikaye yazılmayı bekliyor. Onlardan bir de Xezal'ın hikayesidir. Xezal, "Yaşadıklarımı ne kadar konuşursam da bitmeyecek. Dört yıl boyunca her günüm acıyla geçti. Irak hükümeti ve KDP'nin peşmergeleri kaçtı. Fermanın en büyük sebebi onlardı. Asla unutmayacağım" diyor.
Çocukları aldılar
Çocuklar yiyecek ve su olmadığı için takatsiz kalır. Kaçırılan kadın ve çocuklar bir süre okulda tutulduktan sonra Telafer'de başka bir yere götürülür. Ve oradan da Koço'ya... Aç susuz süren yol işkencesi de bitmez. Xezal, o süreci anlatıyor: "15 gün kadar Koço'da kaldık. Her gün bir araba dolusu Koçolu insanı bizim yanımıza getirdiler. Koço'dan cezaevine götürüldük... 15 gün kadar o cezaevinde kaldık. Ondan sonra bizi Telafer'de bir köye götürdüler. Köyün adı Hey Xedra'ydı. O köyde yaklaşık iki ay kaldık. Saat 9-10'dan sonra köydeki evlere bizi dağıttılar. Kaldığımız her yerde DAİŞ'liler yanlarına birkaç kız aldılar. 10-11 yaşlarındaki kız ve erkek çocukları annelerinden ayırıp götürdüler. O zamana kadar da biz ailece hep birlikteydik."
Esirleri satan Suudi idi
O günden sonra Xezal ve beraberindeki Êzîdîler için daha da kabus dolu bir süreç başlar. "Eşlerinizi yanınıza getireceğiz diyerek hepimizin isimlerini aldılar. Birkaç gün içinde gelip hepimizi Suriye'ye götürdüler. 2014 yılında önce Reqa'da bir eve götürüldük. Götürüldüğümüz ev çok büyüktü, saray gibiydi ve hepimiz oraya yerleştirildik. 4 gün kadar o evde kaldık ve sonra dağıtıldık. Bir kısmımızı kendilerine bıraktılar, diğer kadın ve çocukları da satmak için götürdüler. Bazı Êzîdîleri de hizmet etmesi için aldılar. Reqa'dan Meyadin'e götürüldük. Her biri 2-3 çocuklu 9 Êzîdî kadındık. Meyadin'de de şeyh dedikleri kişinin yanına götürdüler. Şeyh dedikleri kişi bir Suudi idi. Êzîdî kadın ve çocukların alınıp satıldığı bir yer olduğunu anladım. Bizden önce oraya götürülen Koçolu kadınlardan bazıları da oradaydı. Bizi kendi adamlarına satmak için oraya götürmüşlerdi. Oraya gelen her erkek yanına bir kadın alarak gidiyordu. Birlikte olduğumuz kadınlardan bizi ayırdıktan sonra çocuklarımla beni bir yere götürdüler. Ondan sonra da yaşamadığım şey kalmadı."
Çocuklara işkence yaptılar
Kaçırılan kadın ve çocuklar köle pazarlarında satılır. Direnen kadınlar demir kafeslerde diri diri yakılır. Binlerce genç kadın defalarca çok sayıda DAİŞ'linin tecavüzüne maruz kalır. Büyük vahşete tanıklık eden Xezal, şöyle devam ediyor: "Kaç Êzîdî kadın ve çocuğun kaçırılıp tecavüze uğradığını herkes biliyor. Çocuklarımız çok küçük olduğu için bazı şeylerin farkında değildi. Ancak özellikle DİAŞ'lileri görünce çok korktular. O kadar korktular ki, bize sarılarak ağladılar. Birkaç kez oğlumu silah kullanmayı öğretmeye götürdüler ama oğlum yanlarında durmadı kaçtı. Meyadin'de uzun süre kaldık ve sonrasında Derazor'a götürüldük. İki yıl geçmişti ve çocuklarım artık büyümüştü. Büyüyen çocuklarımızın ayaklarına vurarak yürüyemeyecek hale gelene kadar döver, işkence yaparlardı."
YPJ ve YPG umudu yeşertti
Demokratik Suriye Güçleri'ne (QSD) bağlı YPJ ve YPG esir düşen kadın ve çocuklara umut olur. DAİŞ'e karşı büyük bir mücadele ile esir olan çok sayıda kadın ve çocuk kurtarılır. Bu sefer korku sırası DAİŞ'tedir. Tüm dünyanın korkulu rüyası olan DAİŞ'in korkulu rüyası da YPJ ve YPG'li savaşçılar olur. YPJ ve YPG güçlerinin esir alınan kadın ve çocukları kurtarmak için başlattığı operasyonu Êzîdîler de işitir ve umutları yeşerir. Onlar için artık özgürlük için geri sayım başlamıştır. Xezal, anlatıyor: "Yaklaşık 2-3 yıl Derazor'da kaldım. Derazor'daki savaş başlayana kadar oradaydık. Orada durum kötüleşince hepimizi dağıttılar, Derazor'da Susa diye bir köy vardı, oraya götürüldük. Bir süre o köyde kaldık. YPJ-QSD savaşçıları oraya varmış, çetelerle savaşıyordu. Biz çatışmaların içinde kalmıştık. Silah sesiyle yaşıyorduk. Havan topları bize doğru geliyordu. Susa'da yaklaşık 4 ay kaldık."
Artık özgür
Kaçış için fırsat kollayan Xezal, "Reqa'daki Koçolu bir kadın bana mesaj gönderdi. Ben de bir ses gönderdim ve çocuklarım yanımda dedim. Adımı söyledim. Sonra konuşmaya devam ettim. Onun aracılığıyla ağabeyime ulaştım ve ağabeyimle görüştüm. O telefon numarası artık aramızda bir köprü oldu, kardeşime o numara üzeri mektuplar gönderirdim. Yanımızda telefon da yoktu. Bir tanesi çocuklara Kur'an öğrensin diye verilmişti. Bir gün çok hasta olduğumu ve hastaneye gitmem gerektiğini söyledim. Ama hastaneye gitmedim ve o fırsatta kardeşimle konuştum. Durumumdan bahsettim, dört çocuğumla birlikte olduğumu söyledim. Bizi oradan çıkaran bir kaçakçıydı, bir gece evine götürdü. Ardından sabah saat 8 civarında bizi bir yere götürdü ve arkadaşlara teslim edildik" diyor.
Her gün acıyla geçti
Yaşadıkları işkenceden dolayı hayatta kalabilmek ve kurtulabilmek için birçok Êzîdî din değiştirmek zorunda kalır. Xezal de birçoğu gibi mecbur kalır. Xezal'ı dinliyoruz: "Korkudan onların dinine ve inancına geçtik. Bizim tekrar Êzidîliğe dönmeyeceğimize kanat getirdiler. Kurtuluncaya kadar dinlerini kabul etmek zorunda kaldık. Ama yüreğimize kendi dinimizi yaşıyorduk. Onların dinine geçmeyenleri kafirlikle suçluyor ve işkence yapıyorlardı. Bir gün fırsat bulup kaçıncaya dek, korkudan onlar gibi davrandık. Bazen DAİŞ’lilerin içinde olduğu 20 kadar kadın birlikte kalıyorduk. Yaşadıklarım hakkında ne kadar konuşursam da bitmeyecek. Gerçekten zor bir hayattı. Ellerinde yaşadığım dört yıl boyunca her günüm acıyla geçti."
Güneş yeniden doğdu
Xezal ve çocukları için 4 yıllık karanlığın ardından yeniden güneş doğar. Özgürlüğüne kavuştuğu günü şöyle anlatıyor Xezal: "Ailemin geri kalanı Şengal'deydi. Önce arkadaşlar beni Qamişlo'ya getirdi. Qamişlo'da yaklaşık bir hafta kaldım. Arkadaşlar da bizi çok güzel karşıladı, keyifli sohbetler yaptık. Yeniden ayağa kalkmamıza ve hayata devam etmemize yardımcı oldular. Ama çok korktum, ailem bizi hoş karşılamazsa 4 yıl sonra çok zorluklarla karşılaşacağımı düşündüm. Ama büyük saygı ve değer gördük. Arkadaşların bu karşılamasından sonra biraz rahatladım. Ailelerimizin ve topluluğumuzun bizi hoş karşılamayacağını düşünüyordum. DAİŞ'liler bize, 'kim dönerse dönsün, Êzidîler sizi öldürecek' diyordu. Ama öyle olmadı. Geldiğimde hiç tahmin etmediğim bir karşılama ile karşılandım. Hem ailem hem de Êzîdî Cemaati bize çok iyi davrandı. O dönemde çok güzel duygular yaşadım. Ferman günü karanlık bir gündü ama kurtarma sonrası benim için çok güzel bir gündü."
3 Ağustos'u asla unutmam
Xezal'ın ailesinden 21 kişi esir düşer. Ancak sadece 10'u kurtarılır. 11 kişi ise hala DAİŞ'in elinde ve nerede olduklarını bilinmiyor. Fermanın üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen hiçbirinden haber alınamaz. Xezal, "Ailemi 3 Ağustos'ta aldılar ve onlara ne olduğunu hala bilmiyorum. Bütün erkekleri kadınlardan ayırdılar ve paralarını aldılar. Onların erkek ve kadınlara nasıl vahşice davrandıklarını kendi gözlerimle gördüm. Bazılarını öldürdüler ve geri kalanları yanlarında götürdüler. O zamanlar, sadece benim için değil, herkes için çok kötü şeylerin olacağını hissettim. Şekilleri ve sesleri içimizde büyük bir korku yarattı ve ne kadar zalim olduklarını tüm dünya gördü. Yaşadığımız o şoku çocuklarımız da yaşadı. O gün benim için çok zordu, acı vericiydi ve hayatım boyunca asla unutmayacağım" diyor. Xezal, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Hala DAİŞ’in elinde bulunan çocuk ve kadınların özgürleştirmesini istiyorum. Hala onların elinde bulunanları özgürleştirmek için elinden gelen bütün gayreti göstererek kutsal topraklarımız Şengal’e dönmelerini istiyorum."
KDP'ye güvenmiştik!
Şengal'de ferman öncesi yaşam normal akışındadır. Xezal, "Fermandan önce huzurluyduk" diyor. Peşmergelerin kaçıp Êzîdîleri ferman ile yüz yüze bırakmasını asla unutmayacağını söyleyen Xezal, sözlerine şöyle devam ediyor: "Birçok ferman yaşadık ama sonuncusu gibi korku yaşamadık. İki ayda büyük bir ölüm ve Êzîdî Soykırımı korkusu yaşadık. Bu bizim için çok zordu. Böyle bir günü yaşayacağımıza hiçbirimiz ihtimal vermiyorduk. Milletimiz bize hep çok ferman yaşandığını söylerdi, ama bu en zoru, en acılısıydı. Hayatımızda daha önce böyle bir şey yaşamamıştık. Bu ferman, diğer fermanlardan daha büyük ve daha ürkütücüydü. Çok sayıda kadınımız, çocuğumuz, erkeğimiz ve yaşlımız katledildi. Esir düştü. Çetelerden kurtulduğumda şunu söyledim, eğer Şengal’deki peşmerge güçlerine güvenip sırtımızı onlara dayamasaydık, bizi koruyacağını söyleyip güvenmeseydik bugün esir düşmezdik. DAİŞ henüz Şengal'e girmemişti, bizi bırakıp kaçtılar. Irak hükümeti ve KDP'nin peşmergeleri kaçtı. Kaçmaları ile fermanın yolu açılmış oldu. Onlar bizim için bir şey yapmıyorlarsa o zaman Şengal'den daha önce ayrılmaları gerekirdi. Fermanın en büyük sebebi onlardı. Tekrar söylüyorum, çok zor bir gündü, o zamandan beri ve şu ana kadar psikolojim düzelmedi. O gün çocukları geride bırakanlar, büyükleri de ardından bırakıp kaçtılar. Böyle bir günü asla unutmam. Bende çok derin bir acı bıraktı. Çocuklarımın dördü de henüz çok küçüktü. İki çocuğum henüz yürümüyordu. O sırada çocuklardan biri kucağımdaydı, diğerini babası almıştı. Diğer iki çocuğum küçüktü, dağda mahsur kaldığımızda onlara destek olacak kimse yoktu. DAİŞ geldiğinde büyük bir şok yaşadık."
* Söyleşiye katkılarından dolayı ARJÎN NÛJÎN ve ARAM PİRO’ya teşekkür ederiz.