JustPaste.it

Afganistan bekçiliği de Kıbrıs müjdesi de aynı çaresiz dertten doğdu

 

Erdoğan, Afganistan ve Kıbrıs hamlelerini art arda yaparak sahneye yeniden çıkmayı planlıyordu; fakat ne Kıbrıs’taki müjdesi tuttu ne de Afganistan bekçiliği kesinleşti.

 

 

  •  
  • RONİ ARAM/İSTANBUL
  •  

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda Kıbrıs’a gidip 20 Temmuz töreninde ‘müjde’ vereceğini söylemesi ve akabinde ‘saray’ yapacağını açıklaması, AKP’nin evdeki hesabının çarşıya uymadığının canlı yayında deşifresi oldu.

 

Erdoğan her ne kadar tüm dış politikasının hepsini içerideki politikayla besleyemezse de şüphesiz ki Afganistan adımından sonra, Kıbrıs'ta yaptığı müjde açıklaması, iç siyasetinde büyük bir hamlenin de habercisi olacaktı. Fakat işler istenildiği gibi gitmedi, ANF’ye konuşan yazar Aydın Çubukçu herkesin beklediği sürprizin Azerbaycan ve Pakistan'ın Kıbrıs'ı tanıması olduğunu hatırlatıyor; fakat plan yarı yolda bozuldu. Erdoğan'ın Kıbrıs meselesine artan iştahının sebebini sorduğumuz, Kıbrıs’ta yayınlanan Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent, bunu bir tür Türkiye seçimine yatırım olarak yorumlayıp cevaplıyor. 

 

KIBRIS, TÜRKİYE İÇİN HASTALIKLI BİR KONU

Şener Levent'in dikkat çektiği bir nokta ise Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğün Türkiye’deki milliyetçi kesimler tarafından da tıpkı Erdoğan gibi ele alınması. Özellikle CHP’yi işaret eden Levent, Erdoğan'ın bu hamleyle milliyetçi tabandan da kendine muhaliflerden de oy devşirebileceği kanısında: “Erdoğan'ın öncelikle Kıbrıs'a böyle bir ilgi alakasının neden olduğunu düşünmek lazım, bir tasarısı olduğu kesin özellikle Türkiye'deki seçime yönelik. Çünkü Kıbrıs Türkiye'de çok hastalıklı bir konu. Kıbrıs, Türkiye'nin ‘Fetih’ saydığı bir ülke. Türkiye'deki halk böyle görüyor dolayısıyla Kıbrıs'a çökmesi bununla da açıklanabilir. Çünkü seçimlerde Kıbrıs’ı öne çıkardığı zaman muhalif kesimlerin oyunu da alabileceğini biliyor. Bakın orada bir Cumhuriyet Halk Partisi var ve Erdoğan Suriye'ye girdiğinde onu alkışlayan bir parti bu. Yine Libya gittiği zaman bundan memnunluk duyan bir parti. Ama Kıbrıs bu ikisinin de önünde. Örneğin seçim arifesinde Erdoğan ‘Kıbrıs'ı ilhak edeceğim’ diye bir açıklama yapsa, oyların çok büyük bir bölümünü alır bana göre. Belki de CHP ona karşı aday bile çıkarmaz. Çünkü Kıbrıs konusunda onlar Tayyip Erdoğan'dan da beter bir durumda. Hiç anlayamamışlar Kıbrıs gerçeğini. Bunu yapıp seçimi de alır daha sonra dünyadan büyük tepkiler geldiğinde, bu süreci şimdilik dondurduk da diyebilir, Erdoğan böyle birisi. İktidarını uzatabildiği kadar uzatmak ve ömrünün sonuna kadar o koltukta oturabilmek için çırpınıyor kendisi. Türkiye'nin iç dinamiklerini neredeyse yok etti, dünyadan da kendisine ciddi bir tepki yok. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar almış ve çek elini Maraş'tan diyor. İkili devlete karşı olduklarını söylüyorlar fakat Türkiye'den aksi söylemler geliyor. Normalde buna karşı yaptırım uygulanması gerekiyor fakat bu da ortada yok.”

 

AFGANİSTAN KIBRIS HATTINDA TÜKENME MANZARASI

Aydın Çubukçu ise Erdoğan’ın bu hamlesini Afganistan ile birlikte ele alıyor. Çubukçu’ya göre hareket alanı daralan Erdoğan, er meydanında yeniden kılıç sallamaya hazırlanıyor. Ama daha da sıkışıyor: “Öyle görünüyor ki, Kıbrıs’a ‘müjde çıkarması’ ile ‘Afganistan’a kardeşlik hizmeti’ birlikte düşünüldüğünde, günümüzün politik ortamının ilginç bir tasvirini elde edebiliriz. 

 

Önce Afganistan’da tehlikeli bir maceradan ötesini vaat etmeyen havaalanı bekçiliğinin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi, ardından ortaya çıkış sebebi bir türlü açıklık kazanmayan ‘Kıbrıs Müjdesi’, dağınıklığın, tutarsızlığın, belirsizliğin egemen olduğu bir politik şaşkınlığa işaret ediyor. Erdoğan iktidarı her bakımdan köşeye sıkıştığı ve olağan yollardan herhangi bir çıkış imkânı görmediği için, olağandışı, beklenmedik, sürpriz çıkışlar aramaya yöneliyor ve önüne gelen ilk taşı önünü arkasını hesaplamadan oynuyor. 

 

Türkiye cehenneme dönüşmüş koşullar altında parçalanan Afganistan’a çağrılıyor. Başkent havaalanını korumak ve işletmek üzere görev üstleneceği ifade edilen Türk silahlı kuvvetleri hakkında ise Recep Tayyip Erdoğan, durumu açıklamak ve kamuoyunda meşruiyet elde etmek için, yine ümmet bayrağına sarılıyor, ‘kardeş ülkeye yardım’ gerekçesine sığınıyor. Üstelik durumun göründüğü kadar kötü olmadığını anlatmak için, Taliban’la aralarında kolayca anlaşabilmelerini sağlayacak bir ‘inanç birliği’ olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor. Din kardeşliğini, Batılı emperyalistlerin sahip olmadığı bir avantaj olarak gösteriyor. Diğer yandan, Pakistan’ı da müstakbel bir işbirlikçi olarak devreye sokacağını ileri sürüyor. Böylece, onun yine uluslararası planda kılıç sallayan bir komutan olmaya hazırlandığını anlıyoruz.”

 

HALK YADIRGADI VE HAYRET ETTİ

Öte yandan Şener Levent, Erdoğan'ın Kıbrıs’ta yaptığı konuşmanın yankılarını aktarıyor. Halkta hayal kırıklığı yer yer öfke. Dahası Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın ‘İngiliz Gecekondusu’ tabiriyle anılması Kıbrıslı Türkler tarafından epey yadırganmış. Levent bunun sebebinin bugüne kadar tüm cumhurbaşkanlarının orada kalması olduğunu söylüyor. Halkın ya da seçilmişlerin şimdiye kadar o binadan rahatsız olmayıp Erdoğan’ın rahatsız olması ise tepkiye yol açmış: “Buraya gelmeden önce de belli ki bunun büyük bir propagandasını yapmış. Bundan büyük beklentileri var. Burada da kendi taraftarları tarafından açılan pankartlarda ‘Maraş Fatihi Erdoğan’ yazıyordu. Fakat verdiği müjde büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. Hatta güldü insanlar ‘bizimle dalga mı geçiyor alay mı ediyor’ diye. Kalkıp saray ve yeni meclis binası yaptıracağım diyor. Var olan cumhurbaşkanlığı saray içinde İngiliz'in gecekondusu diyor. Özellikle bu benzetme büyük bir kesim tarafından hayretle karşılandı. Çünkü çok değerli ve önemli bir bina orası. İngiliz yüksek komiserleri, Denktaş, Talat, Eroğlu, Akıncı da orada oturdu. Ama nihayetinde Tayyip Erdoğan kendi kayyumu Ersin Tatar'ı başımıza geçirdiğinde bir saray yapacağını vaat ediyor hem de yapacağı yer millet bahçesi gibi ormanlık bir alan. Ağaçları kesecekler ve Türkiye'deki AK Saray gibi bir saray yapacaklar. Bir de meclis binası yaptıracakmış! Meclis binası bizim gazetemizin tam karşısında, burası eskiden sigara fabrikasıydı. Bir Rum'un fabrikasıydı. Onu sonradan bizimkiler meclis binası yaptı, size şunu söyleyebilirim ki güneydeki meclis binasından da çok daha iyi. Bunlar mı gerekli topluma? Zaten salgında ekonomi dibe vurdu, her şey çöktü kalkıp bize saray yapacakmış! Beşli çeteye gelince zaten burada da orada da onlara istediğini veriyor. Maraş'ta da restorasyon ve binalar yapacaklarmış bu işin ihalesini de onlara verecekler şüphesiz ki. Ama bu durum meselenin başka bir yanı, Tayyip Erdoğan’ın aklındaki ise bambaşka ve daha öteydi.”


HİÇ OLMAZSA BİR ŞEYLER YAPAN OLMAYA ÇALIŞTI

Şener Levent’in Erdoğan’ın aklındaki başka bir şeydi tezini Aydın Çubukçu’nun anlattıkları tamamlıyor. Meseleyi Afganistan ile değerlendiren Çubukçu daha geniş bir harita çiziyor Erdoğan’ın aklındakiler için. Çubukçu, Kıbrıs’ta yeni bir fetih tablosu hayal edildiğini söylerken meselenin Afganistan ile olan bağına vurgu yapıyor. Dahası Biden karşısında zayıf düşen Erdoğan’a işaret ediyor:

“Kıbrıs’ta ise, ‘Birinci Fetih’ efsanesinin üstüne çıkacak yeni bir ‘Fetih’ imgesi yaratmayı planlıyordu, bu yüzden uçaklar dolusu gölgeler ordusuyla adaya gitti. Ama ne olduysa yolda oldu ve cebindeki ‘müjde’ tedavüle sokulamaz hale geldi. Fakat Afganistan’da İslam kardeşliğinin bayrağının dalgalanması gibi, Kıbrıs’ta da ‘hiç olmazsa bir şeyler yapan’ biri olmak gerekiyordu, iki inşaat ve bir park müjdesiyle yetinmek zorunda kaldı. Bunların yalnızca iç politikada kullanılabilecek bayat propaganda malzemelerinden öte anlamı yoktur. 

 

Erdoğan’ın Biden önünde felaket bir açmaza girdiği, ille de bir şeyler verip kuyruğu kurtarayım diye düşünürken önüne Afganistan teklifinin düştüğü tahmin edilebilir. Ayrıca yine akrabaların silah satabileceği yeni bir kapı açıldığını görüp heveslenmiş de olabilir. Her ne sebeple olursa olsun, bu adımı attıktan sonra geleceğin hiç de parlak olamayacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor. 

Taliban, ‘tek başına gel, NATO’nun aleti olarak değil’ diyerek restini çekti, ‘çatışırız’ diye sözlerini tamamladı. Pakistan’ın da kendisine sorulmadan dâhil edildiği bu plan hakkında tek kelime etmediğine bakarak, eğer gidilirse tek başına NATO bekçiliğine gidileceği belli olmuştur. Bu fikirden cayılması ihtimali yüksek görünüyor.”

 

EN ZAYIF BALONLARA SARILDI

Dahası Çubukçu, Erdoğan’ın ‘milliyetçilik ve dincilik’ malzemesinin de bitmeye yakın olduğundan bahsediyor. Ona göre kullanılacak malzeme kalmadı, Suriye ve Libya tüketilince en zayıf balonlara tutundu Erdoğan: “Kıbrıs’ta büyük bir adım atma hazırlandığı görüntüsü verildi. Belki Azerbaycan’ın resmen tanıması gerçekleşecekti, büyük olasılıkla Putin, Aliyev’e ‘karışma bu işe’ deyince yattı. Ya da Maraş bölgesinin iskana açılması, ya da ‘yepyeni bir Türk devleti’nin doğuşu müjdelenecekti Avrupa parmak salladı, aklı hâlâ başında kalmış az sayıda diplomat itiraz mırıldandı, müjdeci aniden sap gibi ortada kaldı. Afganistan’da bekçilik yapmaya razı olunmasıyla Kıbrıs müjdesinin aynı çaresiz dertten doğduğunu söyleyebiliriz.

 

Her ikisi de dinci ve milliyetçi malzemenin bolca kullanılmasına imkân verecek alanlar gibi görünmüştü belki. Ama her ikisi de hesaba gelmez ‘dış güçler’ tarafından kuşatılmıştır ve Türkiye’nin ekonomik ve siyasal olarak baş edemeyeceği açmazlarla doludur. Fakat ihtiyaç ortada kalmıştır. Tıkanmış, tükenmiş ve fena halde köşeye sıkışmış olmak dincilik ve milliyetçilik bakımdan aşırı yüklenmiş dozda bir çıkışı gerektirmektedir. Kullanılabilecek malzeme kalmamıştır. Suriye tükenmiştir, Libya çıkılmaz vaziyettedir. Her ikisi de birbirinden daha zayıf olan Afganistan ve Kıbrıs balonlarına kalmış olmak başka türlü açıklanamaz.”

 

BURADAKİ MUHALEFETİ DE SİNDİRMEYE ÇALIŞIYOR

Tüm bu dış politik açmazların yanı sıra Levent, Erdoğan’ın ve AKP’nin Kıbrıs’a kukla bir hükümet yerleştirerek yıllardır süre gelen çözümsüzlüğü yeniden ürettiği kanısında. Hiç kimsenin kabul etmediği ‘ikili devlet’ formülünü ortaya atmasını da buna bağlıyor. Dahası Şener Levent’e göre AKP, Kıbrıs’ı da tıpkı Türkiye gibi dizayn etmek istiyor, muhalefeti susturup tüm iç dinamikleri yok ederek: “Mecliste temsilcileri olmasına rağmen Cumhuriyetçi Halk Parti ile Toplumcu Demokrasi Partisi Erdoğan'ın burada yaptığı konuşmaya gitmedi. İlk kez, 47 sonra 20 Temmuz törenlerinde de yer almadılar bana kalırsa bu son derece önemliydi. Bir önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın da tepkileri var, onu devrimlerine rağmen hâlâ söylemediklerini de bırakmadılar. Son olarak Devlet Bahçeli'nin akıl almaz küfür ve hakaretlerini duyduk. Mason, komünist, Akel üyesi diyor, bunların hepsi çamurdan beter. Böyle bir tutum içerisindeler çünkü buradaki muhalifleri de sindirmeye çalışıyorlar. Ancak Türkiye'deki gibi bizim yargıya müdahale edemiyorlar. Çünkü burada bir Adalet Bakanlığı yok ve yargı bağımsız. Burayı da ele geçirip Adalet Bakanlığı kurarak mahkemeleri istedikleri şekle sokmaya çalışıyorlar.”

 

ERDOĞAN’A CİDDİ BİR TEPKİ YOK

Şener Levent’in dikkat çektiği bir başka konu daha var. BMGK’dan Erdoğan’a ciddi bir tepkinin gelmeyişi. Yoksa Erdoğan’ın daha hoyratça davranacağı kanısında. Son olarak ise Kıbrıs’taki çözüme dair görüşlerini söylüyor: 

 

“Eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Erdoğan'a ciddi tepkiler gelirse kendini frenleyebilir. Ama işte Afganistan'da bizim bekçiliğimizi yapacak, mülteciler Avrupa'ya göndermeyecek gibi anlaşmalar olursa Erdoğan'ın elini kolunu bağlayacak herhangi bir sebep kalmaz.

 

Erdoğan Türkiye'deki anti-demokratik uygulamaların sürdürüyor, Selahattin Demirtaş ve birçok politikacı, seçilmiş insan, belediye başkanları ve aynı zamanda binlerce siyasi tutuklu içeride. Kayyumlarla halk iradesine el konuldu. İnsan haklarını ön plana çıkardığını söyleyen Avrupa ve Amerika'da buna ciddi bir karşı duruş yok. Kıbrıs tümü ile bir Avrupa Birliği üyesi, o yüzden Türkiye'nin burada daha etkin rol oynamasına karşı durulması gerekiyor ama buna ilişkin de bir şey gördüğümüzü söyleyemem.

Erdoğan'ın çözümü yolunu tıkamak için kimsenin kabul etmediği ikili devleti öne sürdüğünü herkes biliyor. Çünkü böyle bir tez müzakere masasını berhava eder ve konuşacak bir şey kalmaz. Amerika da Avrupa da İngiltere de böyle bir şey olmaz dediği halde bunda ısrar ediyor. Kukla hükümet de onun arkasından söylediklerini tekrarlıyor. Yıllardır bu çözümsüzlük yüzünden Kıbrıs Türklerini uzun süre dünyadan izole ettiler, bu aynı zamanda gerginlik ve çatışmanın da ayak sesleridir. Buradaki muhalif milletvekillerinin de buna karşı çıkmaları gerekiyor ve açıkça kürsüden de dile getirmeleri lazım. ‘Kıbrıs 47 ülkenin işgal ve istilası altında.’ Söylemeleri gereken bu fakat 47 yılda hiçbir muhalif milletvekili bunu dillendirmedi. Ama toplumdan bu sesler çıkıyor. Her şeyden önce biz Kıbrıslı Türkler ve Rumlar aynı coğrafyayı paylaşıyoruz. Bir daha aynı acıyı yaşamama isteği bizi birbirimize yakınlaştırdı. Ancak tepedekiler birlikte yaşamanın makul bir çözümüne izin vermiyor. Ama bana kalırsa çözüm anahtarı Amerika ve İngiltere'nin elindeydi, onlar gerçekten istekli olsalardı şimdiye kadar bu sorunu çözmüşlerdi.”