JustPaste.it

Avrupa Feminist Çalışma Grubu: “FEMİNİZM ŞİMDİ!

Çeviri: Fethiye Beşir-İletmiş

 

FEMİNİZM ŞİMDİ!

Yaşanan COVID-19 salgını tüm toplumu etkiliyor ancak kesinlikle çoğu kişinin iddia ettiği kadar demokratik bir hastalık değil. Kadınları* ve erkekleri*, zenginleri ve fakirleri, yaşlıları ve gençleri ya da renkli insanları ve beyaz insanları eşit şekilde etkilemiyor. Aksine, bu salgın mevcut tüm eşitsizlikleri büyütüyor ve hâlihazırda savunmasız ve dezavantajlı olanlara ağır darbe vuruyor. Toplumun sınırlarında yaşayan ve çalışan insanlar, enfeksiyon ve zorluk riskine en açık olanlar ve bunun sonucunda daha da damgalanıyorlar.

Özellikle savunmasız gruplar arasında, bilhassa düşük ücretli mesleklerde olan, kadınlar*, lezbiyen, biseksüel, queer ve trans bireyler, göçmenler ve Roman toplulukları bulunuyor. Küçük çocukları veya diğer ev içi ve bakım sorumlulukları olan kadınlar* sosyal güvensizlik yaşıyorlar, daha düşük refah seviyesine sahipler, yarı zamanlı, kuvvetle muhtemel düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışıyorlar ve anında gelir kaybı tehdidi altındalar. Kadınların* sağlık hizmetlerinde ve artık “gerekli” kabul edilen diğer hizmetlerde çalışma olasılıkları da daha yüksek ki bu da onları enfeksiyona daha açık hale getiriyor. Karantina sürecinde giderek artan ev içi şiddet vakalarının gösterdiği gibi mevcut durum özellikle evlerini bir istismarcıyla paylaşan kadınlar* ve çocuklar için tehlikeli. Hareket kısıtlamaları, evin güvenli bir yer olduğu kabulüne dayanıyor ancak karantina ve sosyal izolasyon nedeniyle, birçok kurban şiddet yaşadıkları çevrelerine hapsediliyor ve yardım istemek için sınırlı imkânları oluyor.

Salgının fiziksel ve psikolojik sağlığımız üzerinde ciddi bir etkisi oldu bile. Tekrar sosyalleşmeye başlar başlamaz ya çalıştıkları işler nedeniyle ya da daha genel olarak kapatma nedeniyle, birçoğunun yaşadıkları travma veya yeniden travmatizasyon insanların davranışlarını etkileyecek ve uzun vadede başkalarıyla olan ilişkilerimizi yeniden şekillendirecek. Bu özellikle orantısız bir şekilde kadınlaştırılmış sağlık ve bakım sektörlerindeki işçiler için daha belirgin olacak.

Salgın küresel bir krize neden oldu ve tahrip edici etkileri yıllarca sürecek. Ortaya çıkan şey feminizmin ilerlemesini tehdit ediyor gibi görünse de aynı zamanda bir fırsat da sunuyor. Getirilen önlemlerin artık toplumsal cinsiyetlendirilmiş etkiyi dikkate alması son derece önemli ve bu perspektif mevcut duruma uygun çözümler bulmak için kullanılmalı. Bu kriz, içinde yaşamak istediğimiz dünyayı durup düşünmek ve insanların ve dayanışmanın sermaye ve kurumsal çıkarlara göre önde tutulduğu bir dünyayı zorlamak için bir şans sunuyor.

Bu manifesto, tüm Avrupa’nın birliği, sol, feminist perspektiften korona virüs krizine ortak bir müdahale. Bununla birlikte, bu manifestoda listelenen talep ve öneriler, onlarca yıldır var olan feminist teorik, aktivizm ve siyasi mücadelelerinin sonuçlarıdır. Tamamlanmamış olmakla birlikte, daha fazla tartışma ve eyleme önayak olmak için aşağıdaki farklı yine de birbiriyle bağlantılı konulara göre hareket ediyoruz:

  • Feminist ekonomi, iklim adaleti ve dayanışmaya doğru değişim
  • Demokrasi ve feminizme karşı otoriterlik tehdidi ve bu konuda ne yapmalı
  • Sağlık, bakım ve diğer “ön saflardaki” sektörlerde feminist sınıf mücadeleleri
  • Bedensel ve zihinsel bütünlük ve şiddete karşı korunma hakkı
  • Göç ve insanlık dışı sınır kontrolünün siyasi teşekkülü

Bu konuları kriz sırasında ve sonrasında radikal dayanışmaya ilham verme ve çoğu zaman sol feminist yaklaşımlardan yoksun olan siyasi tartışma ve kararları etki etme fikri ile ortaya koyuyoruz. Önerilerimiz solcu ve feminist hareketlerin yanı sıra çeşitli kurumlara ve siyasi örgütlere somut politikalar ve talepler geliştirmede yardımcı olabilir.

Herkes için Feminist Bir Ekonomi (Gezegen de Dahil)

COVID-19 krizi sırasında, toplumlarımızın en temel işleyişi ve gerçekten ayakta kalması için hayati önem taşıyan bakım, sağlık, temizlik veya perakende sektöründe çalışanlar olduğunun (en azından sembolik olarak) geniş bir şekilde kabul edildiğini gördük. Bu farkındalık bir kez daha, sosyal politikayı (ortak) refahın üretiminden ziyade maliyetlerle ilişkilendiren ve toplumların özelleştirme ve piyasalaştırmanın bedelini ağır ödediğini inkâr eden neoliberal miti bir kez daha ortaya çıkarıyor. Bu anlayış, kriz sonrası döneme sirayet etmeli ve ekonomik politikaların yeniden yönlendirilmesine rehberlik etmeli, genellikle görünmez olan yeniden üretim işleri olmadan ekonominin üretim tarafının imkânsız olacağı anlayışını merkeze koymalıdır.

İstihdamda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ortadan kaldırılmadığı ve emek piyasasının dışındaki kadınların* işleri, içindeki erkeklerinki kadar değerli kabul edilmediği sürece, bu işlerin kriz zamanlarında “gözden çıkarılabilir” kalacağı açık. AB nüfusunun neredeyse yarısı para getirmenin erkeklerin en önemli görevi (yüzde 43) olduğu, bir kadının temel görevinin ise ailelere ve çocuklara (yüzde 44) bakmak olduğu fikrini destekliyor. Hizmetlerin askıya alınması ve resmi bakım sorumluluklarının tekrar evlere devredilmesi, toplumların toplumsal cinsiyetçi iş bölümü açısından onlarca yıl geriye gitme tehlikesini yaratıyor.

 

COVID-19 krizine verilen sosyo-ekonomik karşılık, sadece bakım işi için (daha iyi) ödeme yaparak statükoyu düzeltmekle sınırlı kalmamalı, ekonomik büyüme, insanlığın karşılaştığı çoklu krizlere deva değil. Dünya doğrudan şu anki salgına odaklanırken, karşı karşıya kaldığımız en büyük acil durum olan iklim krizi ortadan kalkmamış durumda. Hükümetler, ekonomilerin nasıl yeniden ayağa kalkacağını tartışmaya başlar ve borsalara, GSYİH büyümesine ve (belirli) işleri kurtarmaya odaklanırken iklim felaketinden kaçınmaya yönelik ilerleme durma tehlikesi altında. İklim değişikliğinin özellikle kriz sonrası toparlanma nedeniyle daha da şiddetlenmesi muhtemel olduğundan, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik tedbirlerin geri alınması ihtimâli yıkıcı olacaktır.

Feminist ekonomi düşüncesi içinde vurgulanan karşılıklı bağımlılık ve ekolojik bağımlılık ilkeleri, bu krizle birlikte iyice belirginleşti. Ekonomiyi, tüm insanların hayatta kalması ve gelişmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi kapsayan bir şey olarak görerek acilen feminist bir perspektiften yeniden düşünmek zorundayız. Bu, ücretsiz bakım işlerinin yanı sıra emek piyasası faaliyetlerini de içeriyor. Krize karşı verdiğimiz yanıtların ne olması gerektiğine karar verirken:

  • Hem üretim hem de üretimin ve yeniden üretimin, sürdürülebilir, demokratik olarak kontrol edilen ve üretimin “ihtiyaçları”na göre değil, insan ihtiyaçlarına göre yönlendirilecek şekilde yeniden düzenlenmemiz
  • Bakım ve üreme işlerinin toplumsal refah üretmekte temel olduğunu kabul etmemiz ve bu işlere hem toplumsal hem de parasal anlamda değer vermemiz
  • “Temel” hizmetlerde çalışanlara ücretsiz çocuk bakımı ve bakım sorumluluğu olan insanlar için özel ücretli izin sağlamamız
  • Kamu fonlarını, özel olarak kadınlara* ve diğer marjinal gruplara odaklanarak herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirmemiz, (ekonomi, ücretsiz sağlık, eğitim, konaklama, temel hizmetler ve gıda tedariğine öncelik verecek şekilde örgütlenmelidir)
  • Yaşadığımız salgının kalıntılarına karşı yaklaşan iklim felaketine değinen kapsamlı yanıtlar geliştirmemiz esastır.

 

Feminist Bir Perspektiften Dayanışma Mekanizmaları

Ekonomik krize ve durgunluğa yanıt vermenin bir aracı olarak kemer sıkma, sadece mevcut sorunlara sürdürülebilir, kapsamlı ve tutarlı çözümler sunmak için uygun olmamakta kalmıyor, aynı zamanda COVID-19’un yayılmasından ve hükümetleri salgının patlak vermesinden çok önce toplumlarının fiziksel, zihinsel, toplumsal ve ekonomik esenliğini teminat altına almalarını kısıtlanmasından da sorumlu. Kadınlar*, yaşamları boyunca yapısal eşitsizlikle ve 2008/09 finansal krizi öncesinde bir dizi önlemle karşı karşıya kaldılar. Daha düşük refah seviyeleri ve kamu hizmetlerine ve sosyal güvenliğe artan bağımlılıkları gibi şeyler yüzünden, kadınlar* kemer sıkma politikalarının asıl yükünü taşıdılar. Bu nedenle, kadınlar*, aynı eski tedbirlerle ele alınırsa yaşadığımız krizin sonuçları nedeniyle daha da acı çekecek.

Son finansal krize verilen ve felaketle sonuçlanan karşılıklardan ders almalı ve COVID-19 krizinin ekonomik etkilerine ve öngörülen durgunluğa hem yeni görüşler hem de hedef gözeten önlemlerle yaklaşmalıyız. Değil aylarca, yıllarca hissedilecek etkilerle birlikte ekonomilerin düşüşe geçmesi beklenirken, herhangi bir finansal kurtarma önlemi ve teşvik paketi, toplumsal cinsiyet, ırksal ve ekonomik eşitliğin ve yanı sıra çevresel adaleti merkez alan koşullara da bağlı olmalı. Ve Avrupa’daki çoğu ülke hem sağlık krizi hem de sonucunda ortaya çıkan sosyo-ekonomik krizle savaşma kabiliyetlerini ciddi şekilde kısıtlayan borçlarla bunalırken, bu önlemler ve paketler Avrupa çapında uygulanmalıdır. Aşağıdakilerin gerekli olduğunu savunuyoruz:

• Hemen daha küçük, ekonomik olarak daha zayıf/çevredeki veya daha zorlanan ekonomilere (şartlı) finansal dayanışma sağlanmalı.

• Finansal dayanışmayı, sağlanan kaynakların iklim kriziyle mücadele eden ve toplumsal cinsiyet, ırksal ve ekonomik eşitliği ilerletecek şekilde kullanılması şartına bağlanmalı.

• Ülkelerin hayat kurtarma ve toplumları ayakta tutmaya kaynak ayırma şansı vermek için hem AB’de hem de küresel olarak borçlar askıya alınmalı.

• Kriz süresi boyunca AB İstikrar ve Büyüme Paktı askıya alınmalı ve bütçe açığı kurallarına uymaya çalışmak kemer sıkmaya iten esas etken olduğu için gelecekte reforme etmeye/kaldırmaya/değiştirmeye çalışılmalı.

• Avrupa Birliği dahilinde acil durum desteği mümkün kılınmalı. Kayıt dışı ekonomide çalışan işçiler (kadınlar genelde kayıt dışı çalışırlar) ve sınır ötesi işçiler de dahil olmak üzere sözleşmesi veya sektörü fark etmeksizin tüm işçiler için mümkün kılınan Avrupa işsizlik güvencesi düzenlemesi gibi acil durum ve gelir kaybı desteğini içermeli.

• AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerinin adil koşullara sahip olmasını ve AB’nin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çözmeye yardımcı olacak önlemleri uygulamalarına yardımcı olmasını sağlamak. COVID-19 kriziyle gelen toplumsal sorunların etkili bir şekilde çözülmesini sağlamak için AB ile Rusya veya Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmaların çözülmesi gerekiyor.

Kurumsal Değişiklikler: Otoriterlik ve Demokrasiden Uzaklaşma

Ekonomik kriz ve durgunluk yaşamakla kalmadık, aynı zamanda bir süredir Polonya’da (PiS 2019’da çoğunluk elde ederek yeniden seçildi), Macaristan’da (Fidesz 2010’dan beri iktidarda) veya Fransa’da (2017’de cumhurbaşkanlığı seçiminde Ulusal Cephe ikinci geldi) Avrupa’daki sağ siyasi partilerin yükselişini gördük. Birçok hükümet, kendi iktidarını güçlendirmek ve siyasi hedefinde ilerlemek amacıyla kriz durumunun dayattığı acil durumu kullanarak sivil toplumun haklarını kısmak ve özellikle kadın haklarına* saldırmak için otoriter önlemleri benimsedi.

Enfeksiyonu önlemek ve sosyal hizmet çalışanları ve hastaneler üzerindeki baskıyı hafifletmek için bazı fiziksel mesafe önlemleri gerçekten de yerinde. Ancak, fiziksel mesafeyle birlikte, sorumlu hareket etme vurgusunun bireye yüklenmesiyle birçok Avrupa ülkesinde kemer sıkma uygulamaları ve sağlık sektörünün özelleştirilmesinin hükümetlerin krize etkin bir şekilde yanıt verme yetisini ket vurduğu gerçeğini gizlediğini vurgulamak önemli. Aynı zamanda, diğer hükümetlerin sınırların kapatılması, artan (dijital) gözetim, medya yayınlarının manipülasyonu, genişletilen polis yetkileri ve gösterilerin yasaklanması gibi müdahaleleri baskıcı, genellikle anti-demokratik ve anti-feminist.

Kadın* sığınma evlerinin, kürtaj klinikleri ve bilgilendirme merkezlerinin kapatılması, (Almanya’da) acil olmayan ameliyatların ertelenmesi veya (Polonya’da son zamanlarda görüldüğü gibi) hükümetlerin hamileliğin sona erdirilmesini yasaklayan yasaları pişkince uygulama girişimleri, kadınların* kendi bedenleri hakkında özerk kararlar alabilmelerini sınırlayan, açıkça toplumsal cinsiyetçi etkileri olacak kararlar. Özellikle endişe verici olan, kurulu demokrasilerde, demokrasiyi koruyacak önlemler alınmadan ve hükümet gücüne sınır konmadan kabul edilen otokratik düzenlemeler. Düzenlemelerin geçici olarak tanımlanmasına rağmen, geçirilen yasaların çoğu hükümet yetkilerinin iki yıla kadar, Macaristan’daki gibi bazı durumlarda ise süresiz olarak uzatılabildiği görüldü.

Böylece otoriter liderler, devlet, siyasi aktörler ve sivil toplum arasındaki güç dengesinin bozulmasına yol açan “gerekli” dedikleri reformları dayatarak daha da güçleniyorlar. Birçok ülkede medyanın bağımsızlığı ve tarafsızlığı da tehlikeye atıldı. Kadınları*, LGBTIQA+ bireyleri ve özellikle diğer azınlıkları temsil eden örgütler, bu süre zarfında kendilerini faaliyetleri kısıtlanmış buldular. Sol feminist fikirler ve hareketler, geleneksel ataerkil toplumda yıkıcı bir güç olarak algılandıkları için saldırıya uğruyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının toplumun etkin işleyişi için gerekli görülmemesi, demokrasinin başarısızlığa uğruyor olmasının bir işareti.

Bunlar, haklarımızı azaltmak ve seslerimizi kısmak amacıyla siyaseti ve toplumu demokrasiden uzaklaştırmaya yönelik otoriter girişimlerdir. Bu da bizim için aşağıdakilerin çok önemli olduğu anlamına geliyor:

• Otoriterliğe karşı ilerici hareketlerin başarılarını savunmak. Kadın* ve LGBTIQA+ topluluklarının haklarının kısıtlanmasına izin vermemeliyiz.

• Toplum içindeki çeşitliliği tanımak ve değer vermek. Feminizme karşı tepkiye direnmeli ve haysiyet ve toplumsal adalet mücadelelerini desteklemeliyiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlar*, queer ve trans bireyler, Renkli İnsanlar, Romanlar ve diğer azınlıklar için eşit haklar konusunda ısrar etmeliyiz.

• Kapatma süresinde dahi, halk sağlığı hizmetleri aracılığıyla ücretsiz, yasal kürtaja erişimi teminat altına almak,

• Demokrasiden uzaklaşma sürecini durdurmak. Kadınlar* ve diğer ötekileştirilmiş gruplar, görünür kalmak ve haklarını savunmak için kamusal alanı her zamankinden daha fazla kullanmalıdır.

Bakım Sağlık ve Diğer Sektörler

Bakım ve üreme işlerinin değerinin düşürülmesi ve orantısız bir şekilde kadınlaştırılmış ve ırksallaştırılmış bu sektörlerdeki işçilerin sömürülmesi kapitalist ekonominin çekirdeğini oluşturuyor ve bunlar çoğu kişi için günlük deneyimler. Ancak şimdi bu işlerin toplumun etkin işleyişindeki merkezi önemde oldukları kabul edilmekte ama ihtiyacımız olan şey hem sosyal hem de finansal açıdan kriz döneminin ötesine geçen kalıcı bir değerbilirlik. Bu işçiler şimdi önemli oldularsa, emeklerine neden geleneksel olarak bu kadar az değer biçildi?

Avrupa’da çapında, sağlık ve bakım sektörleri oldukça kadınlaştırılmış durumda. Kadınlar* ve hastanelerde yaşlılar, çocuklar ve hasta insanlarla resmi bakım sektörü aracılığıyla ilgilenenler – ki bu sektörlerde genellikle en düşük maaşlı rolleri de üstleniyorlar – görevlerini durdurmadılar. Salgın sırasında, vardiyaları ve görevleri iki katına çıktı ve sürekli enfeksiyon riski altındalar. Onları korumak, sadece uygun kişisel koruyucu ekipman (KKD) sağlamayı değil, aynı zamanda sağlık sektörünü daha fazla özelleştirmeye karşı korumayı da gerektiriyor. Güçlü bir kamu sektörü, küresel Kuzey ve Güney’de insanların geleceğini korumanın ve garanti etmenin tek sağlam yolu. Sağlık ve bakım sektörleri ticari bir iş değil; toplumun ve ona dahil olan tüm insanların iyiliği için en önemli şey.

Kayıtlı veya kayıt dışı, toplumsal ve ekonomik altyapımızı oluşturan hizmetler salgın sırasında yaşamın devamının sağlanmasında ve korunmasında vazgeçilmez olarak ortaya çıkıyor. Bunlar arasında, onlarla sınırlı olmamakla birlikte, gaz, elektrik ve su hizmetleri, gıda ve temel malların sağlanması, posta hizmeti, kanalizasyon ve atıkların toplama dahil temel temizlik işleri, ofislerin, hastanelerin, okulların, süpermarketlerin ve diğer ortakların alanların temizlenmesi bulunuyor. Bu hizmetleri veren işçiler ön cephede ve büyük baskı altında. Belgesi veya işçi hakları olmayanlar; tarım sektöründe plastik çatılar altında veya büyük şehirlerde kalabalık ve düşük nitelikli konutlarda yaşayanlar; işe gitmek için toplu taşıma araçlarını kullanan göçmen kökenli renkli kadınlar*, hepsi de tehlikelerle karşı karşıya. Ayrıca, yıllardır evlerinde çocuklara, yaşlılara ve tüm ailelere uygun bir iş sözleşmesi olmadan bakanlar da unutulmamalı. Genellikle kadınlar * tarafından yapılan ücretsiz ev işleri, bu zor koşullar altında daha zahmetli hale geliyor. Bu çalışanların haklarının, güvenliklerinin ve iyi çalışma koşullarının garanti altına alınması en öncelikli konu olmalıdır.

Belli emek türlerinin değerinin düşmesinden ve ev ve bakım işlerinin görünmez hale getirilmesinden en çok etkilenen kesim olan kadınları* merkezine koyan bir sınıf mücadelesini zorlamalıyız. Çalışmasalar şu anda hayatta kalmamızın mümkün olmadığı kadınların* kıymetlerinin takdir edilmesinden kaynağını alan bir sınıf mücadelesi. Feminist sınıf mücadelesi, bakım hizmetlerinin önce gelmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak yalnızca kriz sırasında bu hizmetlerin ve bu emeğin toplumumuzun temel direğini nasıl oluşturduğunu, yapısal olarak bu kadar uzun süre görmezden geldikten sonra takdir etmek ikiyüzlüce. Ön saflardaki tüm bu kadınlar* artık geride bırakılmamalılar. Topluma katkıları, halkın gündelik ihtiyaçlarından kaynaklandığı için yaşamı sürdürmek adına finansal piyasalardan çok daha önemli. Tekrar başımızı diğer yana çevirmemeli, kadınlara* gerçekten hak ettikleri önemi ve itibarı vermeliyiz. Acil önerilerimiz şunları içeriyor:

  • Bakım ve üreme işleri ulusal ve küresel ekonomiler tarafından tanınmalı ve değerleri verilmeli,
  • Bakım ve üreme işlerini toplumsallaştırmak için toplumun sosyal dönüşümü ve derinden yeniden yapılanması
  • Sağlık ve bakım hizmetleri kamu tarafından finanse edilmeli. Kilit sektörlerin ve hayati hizmetlerin özelleştirilmesi gelecekte durdurulmalı ve yasaklanmalı
  • Sağlık, üreme ve ev işlerinde, çalışma hakları, onurlu çalışma koşulları ve geçimlik ücret garanti edilmeli ve arttırılmalı
  • İşçilerin bakımı çalışma haklarının ayrılmaz bir parçası olmalı (ücretli hastalık izinleri ve ek serbest günler, ücretli ruh sağlığı izni, işçilere ücretsiz danışmanlık, dört günlük çalışma haftası)
  • Kadınların* ve marjinal bireylerin veya toplulukların işyerlerinde ve sendikalardaki politik faaliyetlerini azaltan şiddet, taciz ve diğer istismar biçimlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini
  • İşyerleri, sendikalar ve siyasi örgütler, fazladan baskı ve dışlanmayı önlemek için stratejiler, protokoller ve mekanizmalar geliştirmeli.

Kadınların Bedensel ve Zihinsel Bütünlük Hakkı

Avrupa çapında hareketlilik kısıtlamaları uygulandığından bu yana, yaşadıkları evlerinde kadınları ve çocukları olduğu kadar, homofobik meskenlerde yaşayan LGBTIQA+ bireyleri de etkileyen özel, cinsel ve üreme şiddeti artıyor. Eşzamanlı olarak kısıtlamalar, istismar riski altındakilerin güvenli olmayan meskenlerden kurtulmasını daha da zorlaştırdı. Bu, çoğu kişi için ev en güvenli olmayan yer olsa da evde kalmak resmi yönlendirme olduğu için paradoksal bir durum yaratıyor. Kadınların*, çocuklarının ve LGBTIQA+ bireylerin kurtulmak için yaptıkları herhangi bir hareket, onları yalnızca enfeksiyon değil, aynı zamanda yasal takibat bakımından da tehlikeye atıyor.

Sosyal koruma biçiminde kurumlardan yardım talep etme olasılığı, kriz ve daha önce de tartışıldığı gibi, birçok hükümet tarafından getirilen otoriter düzenlemeler nedeniyle ciddi şekilde sınırlandı. Salgın öncesi kadın sığınaklarına yapılan yatırım eksikliği ve şu anda sığınakların izlemek zorunda kaldığı sıkı prosedürler, bugünlerde sığınmak isteyen birçok kadın*, çocuk ve LGBTIQA+ bireyin geri çevrilmesi anlamına geliyor. Cinsiyetçi ve homofobik şiddet sorununu ele almamız önemli, ancak, insanların tüm yaşamlarının “özel” alanla sınırlı olduğu, ancak siyasi önceliklerin “kamusal” alanda daha “acil” konulara odaklandığı bir zamanda özellikle önemli.

Kadınlara, çocuklara ve LGBTIQA + bireylere yönelik şiddetin özel, bireysel veya aile içi bir sorun değil, yapısal bir sorun olduğuna dikkat çekmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadınları*, erkekleri* ve diğer normatif olmayan bedenleri ve yaşamları disipline etmek, dışlamak ve kontrol etmek için kullanılan şiddet, baskı ve ötekileştirme, ataerkil toplumlara içkindir. Bu şiddetin yankıları, yalnızca hâlihazırda savunmasız, dezavantajlı ve ilk kriz sırasında ilk hedef alınanları değil, tüm toplumu etkiliyor. Bu grupların bedensel ve zihinsel bütünlüğü için ve ataerkil ve heteronormatif şiddete karşı mücadele, eğitim ve bilinçlendirme için, saldırganlığı önlemek için ve uzman sosyal ve sağlık kurumları sağlamak için yapısal çözümler gerektiriyor. Bu nedenle devletten:

  • Şiddetin ve baskının bireysel değil yapısal sorunlar olduğu konusunu kabul etmesini ve farkındalık yaratmasını
  • Ataerkil toplumların, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve baskıya maruz kalmış kişilerin dışlanmasını sağladığını kabul etmesini
  • Özellikle salgın sırasında kadın* sığınakları için kamu fonlarının teminat altına almasını ve arttırmasını, mümkün olan yerlerde, istismara maruz kalanlar yerine şiddet uygulayan failin evden çıkarılmasını
  • Sadece kapatma sırasında değil, krizi takip edeceği öngörülen durgunluk döneminde de erişilebilir zihinsel sağlık hizmeti sağlanmasını
  • Kadınlar* ve LGBTIQA+ bireylerin, yardım hatları, WhatsApp kanalları ve eczaneler veya diğer açık perakende mağazaları yoluyla kendilerine yönelik şiddeti bildirebilmelerini, yardıma erişebilmelerini ve sosyal hizmetlerle ve polisle iletişime geçebilmelerini teminat altına almasını talep ediyoruz.

Göçler ve Sınır Rejimleri: Neden Özellikle Kadınlar* Etkileniyor

Binlerce kadın*, kız çocuğu ve LGBTIQA+ mülteci, sığınmacı ve göçmen, zulüm ve çatışmadan kaçarak, son derece zor ve tehlikeli yolculuklarla hayatını riske atıyor. Bazıları memleketlerindeki ayrımcılık ve cinsel ve fiziksel şiddetten kaçıyorlar ancak daha fazla şiddet, insan kaçakçılığı ve yolda kaçakçılar, sınır muhafızları ve hatta kendi akrabalarının elinde istismarla karşılaşıyorlar. Bir toplumun tehlike veya sıkıntıdan kaçan insanlara sağlaması gereken, hiç değilse kendilerini güvende hissedebilecekleri, korkularını ifade edebilecekleri ve taleplerinin duyulacağı bir yer. Buna karşılık, mülteci kamplar ve geçici meskenlerdeki koşullar sağlığa aykırı, tıklım tıklım ve çoğu zaman tehlikeli. Bu, Avrupa’nın tümü için utanç verici. Özellikle Yunanistan’daki duruma atıfta bulunuyoruz, ancak birkaçını belirtmemiz gerekirse Almanya, Fransa ve Bosna’da da koşulların felaket derecesinde olduğuna dikkat çekmeliyiz.

Salgın sırasında Yunan hükümeti, sınırları kapatmasının ardından ve kamp sakinlerinin hayatını tehdit eden yaşam koşullarını daha da kötüleştiren salgının ortaya çıkmasıyla birlikte, iltica başvurularını erteledi (1 Mart 2020 – 15 Mayıs 2020). Oldukça işlevsiz bir kabul sistemi, uzun süren ağırlama için hiçbir şekilde gerektiği gibi donatılmamış olan Yunan anakarası ve adalarındaki tıklım tıklım dolu kamplarda sıkışan binlerce insanı görüyor. Avrupa çapındaki durgunluk ile birlikte, bu koşullara gösterilen kamuoyu ilgisi azalmaya devam ederek bu dehşet verici durumun daha da fazla görünmezliğine yol açacak.

Kişisel hijyen malzemeleri ve tıbbi bakım eksikliği, kişisel koruyucu ekipman yokluğu ve fiziksel mesafelenme imkânı olmadığından virüsten korunmak mümkün değil. Kamplardaki kötü yaşam koşulları, taciz, cinsel şiddet ve bir kez daha marjinalleştirme gibi çeşitli tehlikelere maruz kalan kadınlar, kız çocukları ve LGBTIQA+ mülteciler için özellikle ağır. İster kentsel alanlarda ister mülteci kamplarında yaşıyor olsunlar, yetersiz bilgilendirme ve kadın* tercüman eksikliği, kadınların* virüs ve korunma önlemleri hakkında bilgi edinmeleri ve cinsel ve üreme sağlığı klinikleri veya adli yardım gibi hayati hizmetlere erişmesinde önemli bir engel.

Dünyanın dehşet içinde Yunan-Türk sınırını izlediği “korona öncesi” dönemde bile, AB’ye Üye Devletler yeterli derecede karşılık vermekte isteksiz olduklarını gösterdiler. Şu anda, Avrupa hükümetleri insanları uygun koşullara sahip kalacak yerlere taşımak ve onlara sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim sağlamak için gereken sorumluluğu veya aksiyonu almayı hâlâ reddediyor. Bunun yerine, kamp sakinlerine sağlık ve sosyal destek vermek için herhangi bir hizmet sağlamadan önce, tüm yapıların ırkçı bir şekilde ablukaya almaya ve seyahat yasağına girişiyorlar. Bir kez daha, hepimiz bu salgın kriziyle uğraşırken sadece Yunanistan’ın değil, birçok hükümetin temel anlatısı ırkçı. Toplanmaları kısıtlıyorlar ve sivillere evde kalarak kendilerini enfeksiyondan korumalarını tavsiye ederken mültecileri, sığınmacıları ve göçmenleri, temel hijyen tesisleri veya sağlık hizmetleri olmadan tıklım tıklım dolu kamplarda yaşamaya zorlayarak ikinci sınıf vatandaş muamelesi ediyorlar.

Bu derhal durmalı. Aşağıdakiler için çağrıda bulunuyoruz:

  • Avrupa’ya ulaşmak için güvenli ve yasal yollar. Avrupa sığınma sistemi, AB’nin kurucu insan hakları ilkelerine göre adil ve insancıl olacak şekilde yeniden düzenlenmesi
  • Virüsten korunmak için sağlık hizmetlerine ve yeterli tıbbi malzemelere ücretsiz erişim sağlanmalı (solunum cihazları, maskeler, eldivenler, dezenfektan
  • Sığınaklarda, geçici kabul merkezilerinde, kentsel bölgelerde ve iltica süreci boyunca kadın tercüman ve tıbbi, psikolojik ve sosyal destek çalışanlarında artış yapılması
  • Toplumlara ve yasal sistemlere entegre olmalarına yardımcı olmak için topluluk ve dayanışma girişimlerinin güçlendirilmesi ve onlarla iş birliği yapılması
  • Ülkedeki mülteciler ve göçmenler için entegrasyon stratejisinin bir parçası olarak artan istihdam seçenekleri sağlanması
  • Daha hızlı ve daha geniş aile birleşimi seçenekleri sağlamak amacıyla Avrupa kıyılarına gelen mültecileri kabul etmek için daha adil bir sistem kurulması. Güvenlik arayan hiç kimse insan hakları ihlâli ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riski altında olan ülkelere geri gönderilmemeli
  • Kadınların*, kız çocuklarının ve LGBTIQA+ mültecilerin, gelecekleriyle ilgili müzakerelere, planlara ve önlemlere etkin katılımlarını destekleyerek güvenliklerinin sağlanması
  • Tüm Avrupa çapında, ayrımcı olmayan, ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtı siyasi yapılar ve dayanışma çağrısında bulunuyoruz.

COVID-19 krizi, uluslararası feminist dayanışmanın ve yıllardır inşa edilen büyüyen bir feminist hareketin sonunun geldiğini göstermek zorunda değil. Bu fırsatı değerlendirmeli ve hepimiz için daha iyi bir dünya mücadelesine çevirmeliyiz.

Feminizm şimdi!

 

 

Bu metin boyunca kadın* terimiyle, trans, queer ve ikili olmayan cinsiyet kimliklerinin yanı sıra kadın düşmanlığından veya kadınlarla ilgili konulardan etkilenenleri de kadın* anlayışımıza dahil ettiğimizi vurguluyoruz.

[i] Bu Feminist Manifesto Roza Lüksemburg Vakfı’nın Avrupa Feminist Çalışma Grubu’nun üyeleri tarafından yazıldı. Belçika, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, Polonya, Rusya, İspanya, İngiltere ve Ukrayna’da, Avrupa’nın her yerinde yaşıyoruz ve çalışıyoruz.

 

Bu metin Mayıs 19, 2020 tarihinden itibaren Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından dizi halinde yayınlanmıştır.

Kaynak: http://uni-versus.org/2020/05/19/avrupa-feminist-calisma-grubu-feminizm-simdi-avrupada-yasanan-korona-krizine-karsi-koymak-icin-feminist-bir-manifesto-ceviri-fethiye-besir-iletmis/

Orijinal Metin: https://www.rosalux.de/en/news/id/42140/feminism-now