JustPaste.it

Kürtler bizim için de UMUT

“Kürt özgürlük hareketinin demokratik konfederalizm mücadelesi, kadın devrimi ile bir bütünlük oluşturuyor. Bunu can alıcı buluyorum. Avrupa’da çok önemli bir teorik birikim var ancak toplumsallaşma yok, bir bütünsellik arz etmiyor. Yılların birikimi bireylerin elinde eriyip gidiyor.”

22 Nisan 2017 Cumartesi | Kadın

32646.jpg

ERKAN GÜLBAHÇE / STRASBOURG

 

Sarah Marcha, 28 yaşında bir Fransız sanatçı. Birçok belgesel filmin yanı sıra filmlerde roller alan Marcha, film yıldızı olmak yerine iyi bir insan hakları aktivisti olmayı hedeflediğini belirtiyor. 

İyi bir insan hakları savunucu olduğunu Kürtleri tanıyalı kısa bir süre olmasına rağmen dayanışma amaçlı Lüksemburg’dan Strasbourg’a “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Statü” şiarı ile düzenlenen uzun yürüyüşüne katılarak gösteriyor. Yürüyüş boyunca sempatik hareketleri, bilgi ve birikimi ile ön plana çıkan Sarah Marcha ile Kürt sorununu, Avrupa ve Kürdistan‘da kadın mücadelesini ve direnmeyi konuştuk. 

 

Biraz kendinizden, direniş geleneğinizden bahseder misiniz?

Fransa’nın kuzeyinde Lille kentinde dünyaya geldim. Lille maden şehridir. Ben bu şehirde işçi eylemleriyle iç içe büyüdüm. Babam da, dedem de madenciydi. Çalıştıkları işyeri kapatılınca ailece kendimizi yıllarca sürecek büyük bir mücadelenin içinde bulduk. Annem Fransa Komünist Partisi‘nin aktif çalışanıdır. Aynı zamanda partinin gazetesinde düzenli  makale yazıyor. Büyük dedem İkinci Dünya Savaşında Alman faşizmine karşı mücadele vermiş. Onun da içinde bulunduğu birlik Hitler ordularına malzeme taşıyan trenlere sabotajlar düzenliyormuş. Ben bu öyküleri dinleyerek büyüdüm. Küçüklüğümden beri işçi direnişleri anlatılır, direnmekten bahsedilir, ezilen halklarla dayanışmak gerektiği vurgulanır. 

Annem ve babam yıllarca sürdürdükleri mücadeleden sonuç alamadıkları için büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Oysa ben tam tersini düşünüyorum. Her şeyin mücadeleyle düzelebileceğine inanıyorum. 

 

Sizin mücadele hikayeniz ne zaman başladı?

Ben 17 yaşındayken Fransa’da gençliğin özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa çıkarılmıştı. Bunun üzerine bir öğrenci hareketi ile birlikte mücadeleye atılma kararı aldım. Bir ay sürecek eylemler zinciri başlattık. Grev dahil her türden aktiviteyi gerçekleştirdik. 

Ancak gerçek mücadeleye 2011’de İspanya’da 15 Mayıs Hareketi içinde yer alarak başladım. İspanya’daki halk hareketinden çok etkilendim ve Barselona’da yaşamaya karar verdim. Barselona’da özgürlükçü komünizmi ve feminizmi keşfettim. Burada İspanyolcayı öğrendikten sonra Latin Amerika’ya gitmeye karar verdim. Latin Amerika’da anti kolonyal ve anti emperyalist düşünce ve mücadeleden de etkilendiğimi söyleyebilirim.

 

Kürt mücadelesi ile nasıl tanıştınız?

Barselona’dayken tanıştığım Filistin ile Dayanışma Örgütü’nün konferans ve seminerlerinde Azadî Platformu üyeleriyle karşılaştım. Tartışma esnasında demokratik konfederalizm, ekoloji ve jineoloji düşünceleri beni oldukça etkiledi. Bundan önce Kürtleri ve mücadelelerini pek bilmiyordum. Bu arkadaşlar sayesinde Rojava Devrimi‘ni duydum ve ilgi duydum. Kürt tarihi, demokratik konfederalizm ve jineloji üzerine yazılar okudum, daha da yetkinleşmek için birçok seminer ve konferansa katıldım. Yavaş yavaş Barselona’daki görevimin bittiğine inandım. Hem özel işlerim hem de Kürtlerle daha iyi bir diyaloğa girebilmek için 2015’te Fransa’ya döndüm. Döner dönmez de Kürt kurumlarıyla ilişkiye geçtim. 

 

Demokratik konfederalizm ve jineolojiden etkilendiğinizi söylediniz. Bu iki proje hakkındaki fikirleriniz neler?

Kürt özgürlük hareketinin demokratik konfederalizm mücadelesi, kadın devrimi ile bir bütünlük oluşturuyor. Avrupa bu konularda tamamen parçalı durumda. Örneğin Avrupa’da da kadın mücadelesi var, çeşitli sosyal hareketlerin sistem önerileri var ancak hepsi bölük pörçüktür. Yürütülen mücadelenin bütünlüğünü can alıcı bulduğum için Kürt hareketini benimsedim ve beraber yürümeye karar verdim.

Avrupa’da çok önemli bir teorik birikim var ancak yürütülen devrimci mücadele bireysel düzlemde kalıyor, dolayısıyla boğulması kolay oluyor. Çünkü toplumsallaşma yok. Yılların birikimi bireylerin elinde eriyip gidiyor. Avrupa’da mücadele bireysel düzeyde kalırken Kürdistan’da toplumsallaşıyor.

Öcalan’ın yazılarını okuyorum. Devrim kendiliğinden gelişmez ya da devrim sürecini başlatmak için insanların devrimcileşmesini bekleyemeyiz. Bu hayalin ötesinde bir anlam taşımaz. Devrim her yerde ve her an mücadeleyi gerektirir. Bu anlamda demokratik konfederalizm projesi Kürtler için ne kadar önemliyse, Avrupalılar için de o kadar gereklidir. 

 

Kürtlerin verdiği mücadeleyi nasıl görüyorsunuz?

Güney Amerika’da ve Avrupa’da birçok örgütle tanıştım. Genelde yüzleri soluk, moralleri bozuk hatta depresyon içindeler. Kürtler farklı. Bu kadar baskı altında, acı ve yokluk içinde olmalarına rağmen hep  güleryüzlüler. Çevrelerine ışık saçıyorlar. Şarkıları, halayları eksik olmuyor. Sürekli eylem havası var. İnanılmaz bir organizasyon ve örgütlenme gücüne sahipler. Önderleri zindanda olmasına ve sürekli zulüm altında olmalarına rağmen gerileme değil, ilerleme sağlıyorlar. Yeni projeler, yeni fikirler üretiyorlar. Bir devrimi heyecanla, umutla gerçekleştirmek beni muazzam etkiliyor. Bu fikirler Avrupa’daki halklar tarafından bilinirse ciddi gelişmeler ortaya çıkar. 

 

Devrim mücadelesinde kadın önemli bir faktör. Bu konudaki fikirleriniz ne?

Kürt kadınların mücadelede oynadığı rol sadece Kürdistan için değil, dünya için çok önemlidir. Şu anda kadınların mücadelesi toplumların kalbi durumundadır. Nasıl ki kalp çalışmadan bedenin yaşama şansı yoksa kadın mücadelesi durduğunda toplumsal gelişme de durur diyebilirim. Avrupa’da bir mücadele var ama hiçbir zaman mücadeleyi bütünlük içinde ele alamadık. Feminist mücadeleyi sadece Avrupa’daki kadının sorunu olarak gördük. Şu bir gerçek ki bütün kadınlar özgürleşmeden tek bir kadının özgürleşme şansı yoktur. Veya başka bir deyimle tüm halklar özgürleşmeden tek bir halkın özgürleşmesinin imkânı yoktur. Kürt devrimi ise kadını mücadelenin kalbi olarak gördü ve kadının gelişmesine ve devrimde öncülük rolü oynamasına imkân tanıdı. Bunu iyi değerlendiren Kürt kadını, Kürt devrimine öncülük yaptığı gibi dünya kadın hareketlerine de örnek oldu.

Öte yandan Avrupa’daki feminist hareketler ‘biz her şeyi biliyoruz‘ modundalar. Ne yazık ki Kürt Kadın Hareketi‘nin de kendini yeterince tanıtma çabası içerisine girdiğini söyleyemeyiz. Avrupalı kadınlara seminerler, konferanslarla anlatırsa, kısa vadede görecektir ki herkes onların yanında yer alacaktır.

 

İki ay önce Lüksemburg’dan Strasbourg’a “Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a Statü” talebiyle gerçekleştirilen on günlük uzun yürüyüşe katıldınız. Avrupa’daki Kürtler sürekli ayakta,  eylemlerle seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu tür eylem ve etkinlikler Kürt sorununun Avrupalılara anlatılması noktasında nasıl bir katkı sağlıyor?

Bu tür etkinlikler demokratik konfederalizm düşüncesinin daha iyi anlatılması açısından çok önemli. Bakın dünyanın her tarafından birçok etnik ve farklı düşüncelerden insanlar bir araya gelip fikir alışverişinde bulunuyor. Burada sadece Kürt sorunu üzerine tartışmalar yürütmüyorlar, kendi sorunları üzerine de kafa yoruyorlar. Yarın bu insanlar ülkelerine döndüklerinde Kürt sorununun ve Kürtlerin barış projesinin dünyaya anlatılmasına ön ayak olacaklar. 

Bu tür eylemler Kürt hareketinin geliştirdiği çözüm önerilerini enternasyonalleştiriyor. Enternasyonalizmin yeniden canlandırılması için de bu eylemler çok önemlidir. On yıllardır enternasyonalizm adına yapılan eylem etkinlikler nerdeyse enternasyonalizmi çürüme, bitme noktasına getirmişti. Dolayısıyla enternasyonal değerler paramparça olmuştu. Özellikle bu yürüyüşlerle enternasyonal değerler yeniden diriliyor, bir araya geliyor. 

Enternasyonal dayanışma bu yürüyüşle sınırlı kalmayacak. Tam tersine büyük bir birliğin başlangıç noktası olacağını düşünüyorum. Sol, insani, demokratik hareketler tarihsel akış yoluna yeniden kanalize edilebilir. Yani sahte bir kapital ve kolonyal dayanışmadan, gerçek bir sosyal ve enternasyonal dayanışmaya geliyoruz.