JustPaste.it

bey'at

BEY'AT ve Çatışmanın İç Yüzü

 

Bismillahirrahmanirrahim

İslam Devleti ve Nusret Cephesi arasındaki sorunun/ihtilafın/çatışmanın, "bey'atını bozma" temelinde İslam Devleti ve Tanzim'ul Kaide arasındaki örgütsel ilişkiden kaynaklandığına dair yanlış bir algı mevcut. 2006'da kurulan İslam Devleti'nin, Afganistan İslam Emirliği'ne bey'atlı El-Kaide örgütüne bağlı bir yapı gibi sunulması, ne şer'i olarak mümkün ne de akla mantığa sığar birşey olmasına rağmen, bu algı üzerinden İslam Devleti "bağiy" ilan edildi ve onunla savaş meşru gösterildi. Türk El-Kaide/Nusret Cephesi holiganları, bu yanlış bilgi üzerine zaman içinde sayısız yalan ve iftiralar koyarak, birçok muvahhidin aklını çeldi ve insanları İslam Devleti'ne düşman ve hatta beddua eder hale getirdi. 

Bugün Nusret Cephesi demokrat-millliyetçi, ABD'den yardım alan (muhtelif ÖSO grupları) ve ABD'den yardım ve bizzat maşası olmayı talep eden (Ahrar'uş-Şam, delili burada) birtakım örgütlerle ittifak kurar, aynı safta savaşırken -ve son zamanlarda onlarla birlikte Müslümanları öldürürken (son örnekleri, hilafetle savaşı reddeden Abdülbasit Sarut ve Liwa Şüheda Yermük grubudur)-, İslam Devleti bu gruplarla savaştığında "Müslümanları öldürüyor" propagandası yapılıyor. Nusret Cephesi'nin düştüğü saf görmezden gelinerek yalnızca "IŞİD'in hariciliği" konuşuluyor.

"Kim kimi ne kadar öldürdü" gibi sonu gelmeyecek ve hakla batılın ayrılmasına bir yararı olmayacak tartışmalara bulaşmadan sorunun kaynağına, çıkış noktasına inerek fitnenin "İslam Devleti'nin bey'atını bozmasından" çıktığı iddiasını çürütmek için bizzat Dr. Eymen Zevahiri'nin -Cevlani fitnesinden önceki- kendi sözlerini aktaracağız. Ardından fitnenin başlangıcının perde arkasına ışık tutacağız.

(Bir de bu işin fıkhî boyutu var ki, Zevahiri İslam Devleti'nin meşruiyetini kabul etmese, ona düşman olsa dahî bir Müslümanın onun sözlerine değil delillere tabi olması gerekir.Bir İslam Devleti'nin sıhhat ve meşruiyet şartlarının açıklandığı makaleye tıklayarak ulaşabilirsinz. Mutlaka okuyunuz.)
Cevlani'yi Suriye'ye kimin gönderdiğini, bu yönde yaptığı planları kime arz ettiğini (yani kimin askeri olduğunu) kendi sesinden dinlemek için tıklayınız

*  *  *


Öncelikle; (Irak El-Kaidesi Lideri ve Irak İslam Devleti Savaş Emiri) Ebu Hamza el-Muhacir -Allah ona rahmet etsin- El-Kaide'nin Irak kolunu, Horasan'daki emiri Şeyh Usame bin Ladin'e danışmadan feshetmiştir. Ve bu Dr. Eymen tarafından da reddedilemeyecek bir durumdur. Emir (Ebu Hamza) bu işte acele etmişti çünkü mevzunun ertelenmesi ne şeri'ata ne de vak'aya uygundu. Ve Şeyh Usame devletin meşruiyetini tanıdı zira onun kuruluşunu ertelemek caiz değildi. Bir imam tayin etmek, imkan sahiplerinin üzerinde acil bir görevdir. Dr. Eymen :


"İslam Devleti'nin veya emirliğinin kuruluşu, dini bir görev, vecibe ve dünyevi bir ihtiyaçtır. Bu, 'yöneticiyi seçmek için en iyi koşulların henüz oluşmaması' gibi sebeplerle ertelenemez. Yoksa fesadı yayanlar ve İslam düşmanları ülkeye hakim olur, güvenlik yok olur, kutsallar çiğnenir ve kargaşa ortaya çıkar. Afganistan'daki cihadın meyveleri, İslam Emirliği kurulmamış olsa kaybedilirdi. Aynı durum Irak'taki kazanımların da kaybedilmesine yol açabilirdi; özellikle tüm iç ve dış koşullar iki ülkede de bir iç savaş ateşini yakmaya hazır ve nazırken, meşru ve geçerli bir otoritenin kurulması, bu yöndeki komploları engellemiştir.
Kardeşler, safları birleştirme adına başarılı çabalar göstermiş, ilk olarak Mücahidler Şura Konseyi kurulmuş, daha sonra Hilf'ul Mutayyibin'e (Şereflilerin İttifakı) dönüşmüş ve sonrasında doğru usulü takip eden mücahidler ve sadık aşiretlerden oluşan çoğu mücahid grubun Irak İslam Devleti'ne biatıyla sonlanmıştır. Kardeşler bunu detaylarıyla açıklamıştır dolayısıyla burda tekrar etmek gereksiz olacaktır. Bunun en büyük kanıtı bu mübarek devletin kahramanca sebatıdır ki; askeri saldırıları, komplo kuranların fitnelerini derinden sarsmıştır." (Zevahiri ile Açık Ropörtajın İkinci Bölümü, El-Liqa el-Meftuh, 2008)


Yani İslam devletinin kurulması bir zorunluluktur, bu yüzden Dr. Zevahiri el-Liqa el-Meftuh'daki cevaplarında bunu şöyle açıkladı:

"Irak İslam Devleti'nin (IİD) kurulması bir ihtiyaçtır ve bunun dini ve ameli gerekçeleri, özellikle mücadele/savaş sahasının gerektirdikleriyle bağlantılıdır. Irak İslam Devleti'ndeki kardeşlerimiz o sahanın öncüleri ve önderleridir. Afganistan'daki kardeşler, IİD'nin ileri gelenlerini yakından tanımaktadır ve çeşitli olaylar dolayısıyla kendileriyle iletişimleri de olmuştur. Kendilerinde asalet, cömertlik ve değişen durumlar, üst üste gelen ve kendilerini zorlayan, sertleştiren olaylara karşı açık, berrak bir bakış açısı bulmuşlardır. Berrak bakış açılarının en iyi kanıtı, Allah'ın yardımıyla elde ettikleri muazzam başarıdır ki, bununla ABD ve İran'ın bölgedeki planlarını boşa çıkarmışlardır. Öyle bir başarı ki, ABD işgali ve İran koalisyonunun baskıları altında, mağlubiyet ve çaresizlikle çevriliyken adeta tırnaklarıyla toprağı kazıyarak elde etmişlerdir. Şüphesiz kendi sahalarındaki/vak'alarındaki durumu başka herkesten iyi bilmektedirler. Adilliklerine ve doğruluklarına gelince; onlarla yaşamış olan tüm kardeşler doğruluklarına, dürüstlüklerine, dünya zevklerinden vazgeçmelerine ve iyi ahlaklarına bizzat şahittir." (Zevahiri ile Açık Ropörtajın İkinci Bölümü, El-Liqa el-Meftuh, 2008)

Ve Ebu Hamza Irak'taki Tanzim'ül Kaide'yi şunları söyleyerek fesh etti:

Muhterem şeyh, cesur kahraman, Kureyş Haşimilerinden Huseyin'in nesebinden, mü'minlerin kumandanı Ebu Ömer el-Bağdadi'ye sesleniyorum: Seni dinlemek ve sana uymak üzere bey'at ediyorum. Zorlukta ve kolaylıkta, hoş veya nahoş durumlarda ve hatta şahsi tercihlerimize aykırı da olsa... Ve bu, emirlerle iktidar için münakaşa etmeyeceğimize, nerede olursa olsun hakkı söyleyeceğimize ve Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair bir sözdür. Ve kurduğumuz bütün oluşumların, Mücahidler Şura Konseyi de dahil olmak üzere (konseydeki kardeşlerimin de adına konuşuyorum), Irak İslam Devleti otoritesi altında birleştiğini duyuruyorum. ("Hüküm, ancak Allah'ındır" konuşması)

Ve Dr. Eymen bu durumu şunları söyleyerek onayladı:


"Bugün Irak'ta el-Kaide isimli bir oluşum yoktur. Mezepotamya'daki El-Kaide organizasyonu, Allah'ın lütfuyla diğer grup ve cihadi oluşumlarla Irak İslam Devleti çatısı altında birleşmiştir, Allah onu muhafaza etsin. Ve bu, doğru menhec üzere kurulmuş şer'i bir emirliktir. Şura tarafından kurulmuş ve Irak'taki mücahidlerin ve aşiretlerin çoğundan biat almıştır." (es-Sahab Medya ile 4. Buluşma) 

"Benim ve buradaki kardeşlerimin selamını kardeşlerimize, Irak'taki mücahidlere yolluyorum, ve onları Irak İslam Devleti'nin kuruluşu hasebiyle tebrik ediyorum. ve İslam ümmetini bu genç, yeni devlete arka çıkmaya çağırıyorum. Çünkü, Allah'ın izniyle, bu devlet Filistin'in özgürlüğünü ve İslami Hilafet'in yeniden kurulmasını sağlayacak bir geçittir. Aynı zamanda Irak'taki tüm mücahid kardeşlerimi de bu mübarek kervana katılmaya, Hilafet'in Irak'ını haçlıların, ajanlarının, hain ve mürtedlerin planlarına karşı korumaya çağırıyorum." (İslam ve Küfür Arasındaki Çatışmanın Gerçekleri)

"IİD sancağı ve itikadı, Irak'taki en saf ve temiz sancak ve itikadlardandır. İslami bir devlet kurmuş ve yalnızca şeriata başvurmaktadır. Ayrıca İslam'a olan bağlılığının ve imana olan sadakatinin diğer tüm bağlılık ve sadakatlerden üstün olduğunu ilan etmektedir ki; İslam'a bağlılığını iddia eden pek çok hareket bunlardan başkalarına sadakat çamurunda boğulmaktadır. O, beklenen hilafet devletini savunan, arayan ve onu tekrar inşa etmek için hiçbir çabayı esirgemeyen bir devlettir. Müslümanları da bu konuda teşvik etmektedir." (Açık Ropörtajın İkinci Bölümü, el-Liqa el-Meftuh)

Devlet olmanın şartlarından biri hatadan münezzeh olmak değildir. Dr. Eymen: 

"İslam Emirliği kontrolü altındaki alanlarda İslam Hukuku (Şeriat) ile hükmettiğinde kurulmuş demektir, hatalar yapsa bile. En iyisini Allah bilir." (El-Liqa el-Meftuh 2. bölüm)

Bazı bölgelerden geriye/çöle çekilmek, meşru bir devletin ardından savaşan bir örgüte dönüşmek anlamına gelmez. Arap Yarımadası es-Sıddık (Ebu Bekir ra) yönetiminden çıktığında devlet meşruiyetini yitirmiş olmadı. Aynı şekilde kendisine göre Afganistan İslam Emirliği ve onun devlet sıfatı dağlara çekildiği için son bulmadı. Dr. Eymen:

"Irak İslam Devleti'nin yeterliliği-etkinliği ve kontrol ettiği topraklarla ilgili ortaya şüphe atanlara sorun: Bu mübarek devletin Irak topraklarında en azından 1 km. kare toprağı kontrol ettiğini kimse inkar edebilir mi? Cevap hayırsa, ki Allah'a hamdolsun öyle, öyleyse neden kontrol ettiği bölgede İslam Devleti kurma hakkını inkar ediyorsunuz? Hendek Savaşı'ndan önce Medine-i Münevvere Devleti ne kadarlık bir alana hükmediyordu? Ve savaş sırasında devletin durumu nasıldı? Kur'an bunu tarif ediyor:

O vakit onlar hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz şaşkınlıktan ötürü kaymış, yüreğiniz ağzınıza gelmişti. Siz de Allah hakkında türlü türlü zanlar beslemeye başlamıştınız. İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık (şüphe) olanlar: “Allah ve Resulünün bize zafer vaad etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş!” diyorlardı. Bir kısmı: “Ey Yesribliler! Burada düşmâna karşı koyamazsınız, mevzilerinizi bırakıp evlerinize dönünüz!” diyordu. Onlardan bir başka bölük: “Evlerimiz korunmasız!” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Halbuki gerçekte evleri tehlikeye mâruz değildi, onlar sadece savaştan kaçmak istiyorlardı.(Ahzab 10-13) Yüce Allah sonra şöyle buyuruyor: 

Hakikaten, Allah’ın Resulünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır. Müminler saldıran o birleşik kuvvetleri karşılarında görünce: “İşte bu, derler, Allah ve Resulünün bize vaad ettiği zafer! Allah da, Resûlü de elbette doğru söylemişlerdir.” Müminlerin, düşman birliklerini görmeleri onların sadece, iman ve teslimiyetlerini artırdı. Müminlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlarını ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler. Allah, böylece sadık kalanları, doğruluklarına karşılık ödüllendirecek, münafıkları da dilerse azaba uğratacak veya tövbe nasib edip tövbelerini kabul buyuracaktır. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). Allah, o kâfirleri, elleri boş olarak, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı. Herkes anladı ki Allah pek kuvvetlidir, mutlak galiptir. O kâfir düşmanlara içeriden destek vererek hıyanet eden Ehl-i kitaptan Beni Kurayza’yı da kulelerinden indirdi ve kalplerine korku saldı, bir kısmını öldürüp, diğer bir kısmını da esir aldınız. Onların arazilerine, yurtlarına, mallarına, hatta sizin ayak bile basmadığınız topraklara sizi vâris yaptı. Allah her şeye kadirdir. (Ahzab 21-27)

Bunlar Kur'an'ın  hakikatleri değil midir?" (el-Liqa el-Meftuh, 2. Bölüm)

(Ahzab/Hendek Savaşı ve günümüzle ilgili bir başka güzel makale için tıklayınız)

"İslam Devleti'ne "tamamen birleştirici olmadığı/birlik sağlayamadığı" gerekçesiyle itiraz edenlere Şeyh Usame şöyle diyor: Bu mevzu hakkında kafa yoran; ilk İslam Devleti'nin Uhud ve Ahzab (Hendek) savaşları döneminde herkesin nasıl bir korku ve dehşet içinde olduğunu bilen ve Allah Resulü'nün -Allah'ın salat ve selamı üstüne olsun- ölümünden sonra bütün Arap Yarımadası'nın neredeyse dinden döndüğünü bilen birisi "mutlak bir birlik sağlamanın", imama bey'at etme veya İslam Devleti kurmak için bir ön-koşul olmadığını da bilecektir." (el-Liqa el-Meftuh, 2. Bölüm)

*  *  *

Ebu Bekir el-Hüseyni el-Bağdadi, Irak İslam Devleti'nde mü'minlerin emiri olarak bey'at toplamıştır, bir örgütün lideri sıfatıyla değil. Irak İslam Devleti Şura Meclisi'nin yayınladığı bildiride bunu görebiliriz:

"Şura Meclisi; geçtiğimiz süre içinde Devlet'in bakanları, emirleri, Ehl-i Hâl ve'l Akd ile görüşmüştür. Ve İslam ümmetine, özellikle öncü mücahidlere, ümmetin şeyhlerine ve cihadın her yerdeki liderlerine bu güzel havadisi verebiliriz ki; Şeyh Mücahid Ebu Bekir el-Bağdadi El-Kureyşi'ye Irak İslam Devleti'nde Mü'minlerin Emiri olarak bey'at etmek, Şeyh Mücahid Ebu Abdullah el-Hüseyni el-Kureyşi'yi de bakanı ve vekili olarak atamak üzere herkes tarafından bir fikir birliği olmuştur. Bu iki muhterem şeyh, çok ilim sahibi ve davanın ve Allah rızası için cihadın önde gidenlerindendir. Biz onları böyle görüyoruz, kabul ediyoruz, haklarındaki hükmü ise Allah verecektir. (Irak İslam Devleti Şura Meclisi Beyanı)

Bu durum, hicri 1434 Ramazan'ında İslam Devleti sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani eş-Şami tarafından da doğrulanmıştır:

"....Ve emirimiz Ebu Ömer el-Bağdadi'yi kaybettiğimizde, Allah bize ondan da iyisini -inşaallah, biz onu öyle görüyoruz, hükmü Allah'a aittir- emirimiz Emir'ül Mü'minin Ebu Bekir el-Bağdadi'yi vermiştir, Allah onu korusun ve doğru yola iletsin. Ve savaş emirimizi, aslan Ebu Hamza el-Muhacir'i kaybettiysek de kendisi gibi adamlar yetiştirdi ve arkasında bir aslan ordusu bıraktı, işte bugün Ebu Süleyman en-Nasır li Dinillah muharebe sahalarındadır. Öyleyse sevinin ve endişelenmeyin; İslam Devleti, nefret edenlerin kinine rağmen,  Allah'ın izniyle hep var olacaktır."

Öyleyse Sykes-Picot tarafından çizilen sınırları yok edip genişlemek, İslam Devleti'nin üzerine düşen bir görevdir. Kendini o sınırlarla sınırlamak değil... Ve Müslümanların üzerine düşen de onu desteklemektir, ona savaş açmak değil... Desteğin en önemli çeşitlerinden biri de bey'at etmektir... Dr. Eymen:


"Müslüman Milleti'nden Irak'taki mücahidleri özellikle de Irak İslam Devleti'ni desteklemelerini talep ediyorum, çünkü o İslam Dünyası'nın kalbindeki kötü durumu değiştirmek, Beyt'ül Makdis'e ilerlemek ve yozlaşmış tiranların bizim ve kardeşlerimizin arasına koyduğu engelleri ve sınırları ortadan kaldırma yolunda en kestirme yoldur (bu amaca en kolay o ulaştırır).

Ve bu sınırları ortadan kaldırmadığımız sürece, hiçbir zaman Filistin'deki veya diğer İslam topraklarındaki cürümleri durdurmaya gücümüz yetmeyecek. Bunu yapmazsak, Haçlı Siyonist düşman yeni bir katliamla karşımıza her çıktığında, sadece protestoyla, slogan atıp nutuklar vermeyle kendimizi tatmin edeceğiz ve güçsüz ve zavallı şekilde evlerimize döneceğiz.

Ve bugün Allah bize nadir fırsatlardan birini lütfetti, sevgili Irak'ımızda cihad, hükümetlerin ve rejimlerin zincirlerinden kurtuldu ve birleşik mücahid İslam Devleti kuruldu. O, Amerikalı haçlıların İslam Dünyası'nın kalbindeki planlarını yerle bir etti ve Mescid-i Aksa'ya ve Filistin'e ilerleme arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Öyleyse Hilfaet'in Irak'ındaki bu mübarek cihadı destekleyelim, bu genç ve sabırlı ülkeyi destekleyelim, bu vecibeden ve sorumluluktan geri durmayalım, yoksa Allah'ın buğzu ve cezalandırması üzerimize iner. 

Irak İslam Devleti ve mücahid kardeşlerimiz, kendileriyle Beyt'ül Makdis arasındaki sınırları ortadan kaldırmadan, oradaki kardeşleriyle birleşip siyonist Yahudilerle savaşmadan ve Allah'ın izniyle Mescid-i Aksa'yı kurtarmadan bir rahatlama-gevşeklik göstermeyecektir." ('Irak Taarruzu'ndan 6 Yıl Sonra' konuşması)

"Kardeşlere Şeyh Usame'nin son konuşmasında ne söylediğini hatırlatmak isterim: Eğer Amerika ve ajanları Irak'ta yenilirse, mücahid kervanlarının Bağdad'dan Anbar'a, Musul'a, Diyala'ya ve Selahaddin'e ilerlediğini görmemiz fazla uzun sürmeyecektir, ta ki Allah'ın izniyle Hittin Savaşı (Kudüs'ün Fethi) bize tekrar nasib olana kadar." (el-Liqa el-Meftuh, 2. bölüm)

"Allah'tan -subhanehu- Irak İslam Devleti'ne zafer, lideri Ebu Ömer el-Bağdadi'ye -Allah onu korusun- metanet ve devlete toprak vermesini niyaz ederim ki, Irak'taki tüm mücahid ve Müslümanları biraraya toplasın. Böylece Hilafetin Irakı'nda cihad eden bir İslam Devleti kurulsun, gözünü Kudüs'e diksin ve haçlılar ve müttefikleri tarafından yıkılan Hilafet Devleti'ni kurmak için ilerlesin." [Duroos wa ‘ibar wa ahdāth ‘ithām]

Öyleyse "İslam Devleti Irak'ta meşrudur, ama Şam'da değildir" demek doğru değildir, çünkü Şam komşu ülke/bitişik topraktır. Dr. Eymen:

"Öyleyse Ey Pakistan halkı, neden Afganistan İslam Emirliği'ne katılmıyorsunuz? Bu emirlik, Afganistan'ın çoğunda hakim olan, İslam düşmanı haçlılarla savaşan, topraklarında şeriatla hükmeden şer'i (meşru) bir emirliktir. Neden onunla birleşmiyor, onu desteklemiyorsunuz?(...) Doğu'dan ve Batı'dan Müslümanların bey'at ettiği İslam Emirliği altında birleşin!" (Kelimelerin Kelime-i Tevhid Etrafında Tevhidi)

Bu (İslam Devleti) bir devlettir, ordu/grup/örgüt değil ve şeri'ata göre iki komşu ülkede/bitişik toprakta iki ayrı imam atamak caiz değildir. Öyleyse Irak'taki devletin meşruiyetini kabul ve beyan eden birisi; aynı zamanda komşu ülkede henüz kurulmamış yeni bir devletin kurulmasını da meşru görüyor, bu işi "Suriye'nin halkına" havale ediyor, 2 devlet arasında yapay sınırlar nedeniyle ayrım yapıyorsa kesinlikle Sykes-Picot tarafından çizilen sınırları -kısmî de olsa- tanıyor anlamına gelir. Resulullah'tan -sav- başka şaşmayacak, hata yapmayacak yoktur. 

Dr. Eymen: "İslam devleti ile ulus-devlet arasındaki üçüncü fark şudur ki; İslam devleti kendini bütün İslam topraklarından sorumlu görür ve alimlerin dediği gibi: Müslüman toprakları tek bir bütün olarak kabul edilir. Ulus devlet ise yalnızca sınırlarının içini tanır."
(Kelimelerin Kelime-i Tevhid Etrafında Tevhidi)

"Altıncı hedef: Ne ulus devletleri ve işgalcilerin çizdiği sınırları tanıyacak bir hilafeti kurmak üzere çalışmaktır. Bir hilafet ki; nebevi menhec üzere kurulacak, bütün Müslüman topraklarının birliğine ve Müslüman arasında kardeşliğe inanacak, sınırları silecek, adaleti ve Şura'yı yaymak ve bütün Müslüman topraklarını özgürleştirmek için çabalayacak..." (Wethîkat Nusret'ul İslam) 

*  *  *

Örgütler, devlete bey'at vermekle yükümlüdür, tersi değil. Dolayısıyla kim Devlet'in Şam'ı terketmesini isterse, onun kısmen dağılmasını talep etmektedir.

"Devlet, Hilafet ilan etme yolunda bir adımdır, dolayısıyla grup ve örgütlerden üstündür. Öyleyse örgütler devlete bey'at etmelidir, tersi değil. Ve Emir'ül Mü'minin Ömer el-Bağdadi -Allah onu korusun- günümüzde Müslümanların ve mücahidlerin liderlerindendir. Allah'tan ona metanet ve zafer diliyoruz". (es-Sahab Medya ile 2. Buluşma) 

"Onlara (Irak'taki diğer mücahidlere) şunu söylüyorum: Irak İslam Devleti sizin devletinizdir, sizin emirliğinizdir, sizin hükümetinizdir, onlarla birlik olmazsanız kiminle olacaksınız? Onlarla hayırda yarışın, beklediğimiz hayırlı haberleri bize vererek kalplerimizi ferahlatın. (es-Sahab Medya ile 4. Buluşma) 

(Sözlerinden de açıkça anlaşılabileceği üzere) Dr. Eymen, Irak İslam Devleti için asla "emir'ül mü'minin" değildi, aynı şekilde Şeyh Usame bin Ladin de. Bilakis, Afganistan İslam Emirliği emiri Molla Muhammed Ömer'e biatlı idiler. Molla Ömer, hiçbir zaman Irak İslam Devleti'nin Emir'ül Mü'minin'i olmadı. Öyleyse bir insan nasıl Dr. Eymen'in Mü'minlerin Emiri ile aynı güce (yetki ve kabiliyete) sahip olduğunu iddia edebilir?

Dr. Eymen:

"Irak İslam Devleti, Afganistan İslam Emirliği buna Kafkasya İslam Emirliği'ni de ekleyin, bunlar tek bir yöneticinin kontrolünde olmayan İslami emirliklerdir. Umuyoruz ki hilafet devleti yakın zamanda kurulur, onları bütün Müslümanlarla birlikte birleştirir, biraraya getirir."

"Molla Muhammed Ömer Afganistan İslam Emirliği'nin lideridir, Şeyh Usame bin Ladin onun askerlerinden biridir." (el-Liqa el-Maftūh 2. bölüm)

"Emir'ül Mü'minin Molla Muhammed Ömer Mücahid'e olan bey'atımızı; hoşumuza giden ve gitmeyen her konuda dinlemeye ve itaat etmek, Allah yolunda cihad etmek, Şeri'atı yerleştirmek ve mazlumları korumak üzere yeniliyoruz." 


"Bizim, bütün Müslümanlar üzerinde hilafet iddia ettiğimizi iddia edenler, Afganistan İslam Emirliği emiri Molla Muhammed Ömer'e biatlı olduğumuzu unutuyor mu?" [el-İmān Yasra’ el-İstikbar]

Afganistan İslam Emirliği'ne gelince; kendisi mevcut sınırlarının dışına genişlemek için çalışmamaktadır, dünya milletlerini ve komşu ülkeleri onların iç işlerine karışmayacağına dair teminat vermiş ve onlar için bir tehlike arz etmediklerini duyurmuştur (kendileriyle Afganistan'da savaşanlar hariç). Bu durum aynı zamanda resmi ve meşhur açıklamalarında da belirtilmiştir ki, bazı alimler ve ilim talebeleri tarafından buna reddiye verilmiştir. Örneğin:

"Afganistan İslam Emirliği; İslami kurallar, ulusal çıkarlar, karşılıklı saygı ve ortak işbirliği çerçevesinde, dünya ile bilhassa da İslam Dünyası ve komşu ülkelerle iyi ilişkiler ve ortak çalışmalar yapmak istemektedir. İslam Emirliği'nin başkalarının iç işlerine karışma gibi bir niyeti yoktur, başkalarının kendi iç işlerine karışmasına da müsaade etmeyecektir. İslam Emirliği, hiç kimsenin, başkalarına karşı Afganistan topraklarını kullanmasına izin vermeyeceğini tüm dünyaya garanti etmekte ve İslami kurallar ve ulusal çıkarlar ışığında tüm uluslararası kanun ve ilkelere saygılı olduğunun altını çizmektedir.

(...) Düşman medyası bizi komşularımızla savaş istiyormuşuz gibi tasvir etmektedir, ancak gerçekte uluslararası kanunlar böyle hareketlere izin vermemektedir. Sözde teröre karşı yürütülen emperyalist savaş, aslında insani değerlere, adalete ve barışa karşı yürütülmektedir. (...) İslam ülkelerini, güçlü komşularımızı ve uluslararası kuruluşları pozitif bir rol oynamaya çağırıyorum. (Hicri 1433 Bayram Mesajı, başka bildirilerde de buna benzer şeyler bulunabilir)

Şu gerçek ki, kimseyle savaşmadan Sykes-Picot tarafından çizilen sınırların dışına genişlemek mümkün değildir. Ve Dr. Eymen kendisini bir devletin İmamı olarak bile nitelememiştir, öyleyse bir insan nasıl onun İslam Devleti'nin Emiri üzerinde bir güç sahibi olduğunu iddia edebilir?

Dr. Eymen: "İslami bir Hilafet istiyoruz; ümmetin liderini özgürce seçtiği ve Kur'an ve Resul'ün (sav) Sünneti üzere bey'at ettiği ve Allah'a itaat ettiği sürece ona itaat ettiği bir hilafet... Eğer bu gerçekleşirse, biz de onunla birlikteyiz. Eğer dünyanın herhangi bir yerindeki Müslümanlar İslam'ın hükmünü yerleştirir ve bir imam seçerse, onların seçimi bizim de seçimimiz olur çünkü biz güç-iktidar için burada değiliz. Bu yüzden Şam'ın insanlarına şunu söylüyoruz: Sizi kimin yöneteceğini seçme hakkınızı elinizden almak için burda değiliz. Bilakis, eğer İslam'ın hükmünü kurar, yerleştirir ve sizi Kur'an ve Resul'ün (sav) Sünneti ile yönetecek birini seçerseniz, sizin seçiminiz bizim de seçimimizdir."  [el-İmān Yasra’ el-İstikbar]

Savaşmak özelinde bir bey'atın gerçekten olduğunu varsaysak ve bu şer'i olarak geçerli olsa bile; bu bey'at Şura Meclisi, komutanlar, liderler ve hakimlerin Ebu Bekir el-Bağdadi'ye İslam Devleti'nin Emir'ül Mü'minin'i olarak verdiği bey'attan hüküm olarak daha üstün veya daha bağlayıcı değildir. Yani devleti yönetirkenki güçlerini azaltamaz. Böyle bir bey'at ortadayken yapmakla yükümlü olduğu şeylerden nasıl kaçınabilir? Ve yapmakla yükümlü olduğu şeylerin en büyüklerinden biri de İslam Devleti'ni bütün dünyaya genişletmektir. Dr. Eymen:

"İslam şehidi Şeyh Abdullah Azzam -Allah ona merhamet etsin- dedi ki: 'Bey'at her zaman hayır, iyilik üzeredir çünkü biz her zaman iyilik yapmaya söz verdik. Kötü ameller ve necaset üzere bey'at caiz değildir, bey'at edip Allah'ı öfkelendiren şeyler (insanları gözetlemek, kusurlarını araştırmak vb.) yapması istenen kişiler gibi.' ve sonra şunu ekledi: 'Ve bir insanın kendisine olan bey'atı Kur'an ve sünnette açıklanmış iyilikleri -Allah yolunda cihad gibi- yaptırmamak üzere kullanması da caiz değildir. Çünkü bu durumda bey'at kötülük üzere yapılmış olur ve Yaratıcı'ya itaatsizlik olan konuda yaratılana itaat yoktur." (Müşfik Nasihat)

 

İşte bu sebepten dolayı İslam Devleti, (Zevahiri'den gelen) mektupta yazanları (Şam'dan çekilin vs.) yerine getirmenin Yaratıcı'ya itaatsizlik olacağı sonucuna vardı (Emir'ül Mü'minin'in "Baqiye ve Tetemedded" ve resmi sözcünün "Fedharhum ve ma Yeftarun" başlıklı sesli mesajlarında açıklandığı üzere) Üstelik yazar bir emir veya hüküm olarak yazmıştı ki, bu bir örgüt liderinden, meşruiyetini -Cevlani safları bölmeden evvel- 7 yıldır tanıdığı bir devletin emirine yazılmıştı (kendisini zaten bir emir olarak görmedikleri, bunun zaten mümkün olamayacağı da ilgili konuşmalarda açıklanmıştır). Dolayısıyla bu risale, Dr. Eymen'in devletin meşruiyetini tanımadığına ve aralarındaki ilişkinin bu temelde kurulmadığına işaret eden ifadeler sebebiyle onları şaşırttı. Yukarıda kendisinin açıklama ve ropörtajlarından alıntıladığımız sözler bilindiği için, mektuptan önce bağiylerin bey'atının reddedileceğine herkes emin gibiydi. Muhtemelen Cevlani ve arkadaşları bile bey'atlarının kabul edilmesine şaşırmıştır.


Çatışmanın İç Yüzü


Irak Şam İslam Devleti ilan edildiğinde, Cevlani açıkça safları böldü, ayrı bir grup olduğunu ilan etti ve emire itaatzislik etti (O zamana kadar Ebu Bekir el-Bağdadi'yi meşru bir devletin imamı olarak tanıyor, kendisini onun Şam'daki temsilcisi olarak sunuyordu). Bundan sonra askerlerin çoğu kendisini terk etti, birçok vilayette nerdeyse kimse kalmadı. Bunun üzerine Cevlani İslam Devleti Şura Meclisi'nden görüşme talep etti. Görüşme Cemaziyelahir ayının sonunda gerçekleşti ve Cevlani emirine itaate dönmeyi kabul etti, bunun yanında birtakım taleplerde bulundu: 

- Nusret Cephesi ismi, İslam Devleti'nin Şam'daki temsilcisi olarak kalacak, sonuna Devlet'i takip ettiklerini gösteren bir ifade eklenecek.

- Nusret Cephesi bayrağı, sancağın merkezinde duracak, İslam Devleti bayrağı kenarda olacak.

- Şam vilayetini ilgilendiren meselelerde emir ve hüküm yetkisi kendisinde olacak.

 

İslam Devleti taleplerinin hepsini reddetti, o da -cephenin nerdeyse tamamı çöktüğü için- hiçbir şart sunmadan itaate dönmeyi kabul etti. Yanlış anlaşılmalar bitene ve askerler arasındaki fitne sonlanana kadar karargah ve cepheleri bizzat ziyaret etmeye, emir ve askerlere kendisinin itaate geri döndüğünü ve İslam Devleti'nin bir askeri olduğunu bildireceğine dair söz verdi. Bunu yapmadan önce, yeni durumu başkalarından önce kendisine yakın olup ayrışmayı kabul edenlere bildirmek üzere birkaç gün izin istedi (birbirlerine hürmetlerinden dolayı bu önceden de yaptıkları birşeydi). Gitti, ancak (ayrışma taraftarı) yakın çevresinden gördüğü yoğun baskı yüzünden ortadan kayboldu. Kalamun bölgesinde çaresizce beklerken ona eşlik eden bir medyacının aracılığıyla Dr. Eymen'in mektubu ulaştı. . 

Cevlani mektubu yakın çevresine gösterdiğinde gerçekliğinden şüpheye düştüler çünkü Dr. Eymen'in Şam'daki bu olaylar yaşanmadan önce Devlet'in meşruiyetine ve genişlemeye mecbur olduğuna yönelik sözlerini biliyorlardı. Ayrıca onun Nusret Cephesi'ni, devletin bir parçası olduğu için övdüğünü biliyorlardı, tersi değil (devlet cepheye bağlı veya denk olduğundan değil).  Bu yüzden Cevlani mektubun altına "Merkez'ül Fecr" ifadesini eklemek zorunda kaldı ve mektubu internette yaymaya başladı. Bir nüshasını da El-Cezire kanalına sızdırdı ki, cihad tarihinde ilk defa cihad liderlerine kişisel olarak yazılmış bir mektup medyaya servis edildi, TVlerde yayınlandı. Bunları, mektubun gerçekliğinden şüphe edenleri yalanlamak, iddialarını çürütmek için yaptı. Aynı zamanda kişisel çevresiyle ve askerlerle mektuptan bölümler paylaşmaya başladı. Merkez'ül Fecr'in Dr: Eymen'in kişisel mektup ve yazışmalarıyla hiçbir ilgisi olmadığını da not düşelim.

Bu olayların hepsine Devlet'in Şura Meclisi'nin bazı üyeleri ve Cevlani'ye yakın (aralarında Nusret Cephesi Şura üyeleri de olan) bazı isimler şahittir. Hatta içlerinden biri bu ikiyüzlülüğü gördüğünde aralarından ayrılmıştır. Cevlani'nin İslam Devleti'ne dönüşü ile ilgili başta bahsettiğimiz gizli toplantının kayıtları ve detayları da "Mehdet İçtima" isimli defterde kayıtlıdır. Ancak Cevlani toplantının sonunda kendisi için bir nüsha çıkartacağını söyleyerek almış ve iade etmeden ayrılmıştır. Bu olayı gören şahitler de mevcuttur ve elhamdülillah hepsi de hayattadır.

Velhasıl, insanların çoğundan gizlenen gerçek şudur ki; Receb'in 13'ünde yayınlanan (el-Zevahiri'nin hükmünün risalesi başlıklı) mektup, safların bölünmesinin sebebidir. Nusret Cephesi çöktükten, Şeyh el-Bağdadi otoritesini kaldırıp ismine son verdikten sonra, bu mektup Nusret Cephesi ismine hayat vermiştir.

*  *  *

 

Dr: Eymen'in sözleriyle devam edelim:

"Şeyh Hamid el-Ali ve Şeyh Ebu Basir et-Tartusi, ikisi de saygı duyduğumuz ve kıymet verdiğimiz isimler. Ve cihada ve mücahidlere destek konusundaki sert ve kararlı duruşlarını görüyor, Allah'tan kendilerini bunlardan dolayi mükafatlandırmasını diliyoruz. Irak İslam Devleti'ne olan muhalefetlerine gelince, hiç kimse hatadan münezzeh değildir ve bir ihtilaf söz konusu ise araştırma ve delile dayanarak çözeriz, ta ki hakkı bulalım ve İslam'a zafer kazandıralım." (Sahab Medya ile İlk Ropörtaj)

İslam Devleti'nin Şam'a genişlediğini duyurmasından kısa süre önceki (Nisan 2013) konuşmasında Dr. Eymen şöyle diyor:

"Irak'ta İslam'ı, cihadı ve ehl-i sünneti savunanlar asil mücahidlerdir, Irak İslam Devleti de bunun başında gelmektedir. Kendisine karşı yürütülen iğrenç savaşa rağmen -Allah'ın lütfuyla- akidesini değiştirmeden, geri adım atmadan, taviz vermeden, İslam'ın esaslarına sarılarak hala dimdik ayaktadır. 

Irak'taki her özgür ve şerefli Müslüman, Irak İslam Devleti'nin başını çektiği bu asil mücahidlere borçludur. Onlar olmasa, Irak'taki sünnilerin kaderi Safevi İsmail elindeki İran Sünnileri gibi olacaktı...

Her özgür ve şerefli Müslüman, Irak İslam Devleti'nin başını çektiği bu asil mücahidlere borçludur; çünkü onlar, Irak'ın ardından Suudi Arabistan ve Mısır'ı parçalamayı öngören bölgedeki Amerikan projesini yerle bir etmişlerdir. Ümmeti Amerika'nın şeytani komplosundan kurtaranlar, Irak İslam Devleti'nin başını çektiği mücahidlerdir, Allah onları mükafatlandırsın.

Irak İslam Devleti'nin başını çektiği bu asil mücahidler, çokça fedakarlıklar gösterdi. O kadar çok ki, saymaya kalksanız sayamazsınız. Binlerce şehid, çok daha fazla yaralı, esir, sakat, dul, yetim, mülteci, Allah yolunda oldukları için sürülenler... Amerikan ve (kimin beslediğini herkesin bildiği) Arap rejimleri tarafından kendilerine karşı yürütülen dev medya kampanyasına, kara propagandaya rağmen bu fedakarlıkları gösterdiler. 

Ve -özellikle körfez ülkelerindeki- sarıklı-sakallı adamlarca yürütülen saptırıcı kampanyaya rağmen, Irak İslam Devleti'nin başını çektiği bu asil mücahidler görevlerini asla terk etmedi ve Müslümanların kutsallarını korumaya devam etti. Bunları dünyevi bir kazanç beklediklerinden değil, Allah'ın rızasını istediklei için yaptılar. Ve işte bugün hala buradalar... Dağ gibi dimdik ve şerefli... Zaferden zafere, fetihten fetihe koşuyorlar!" (Kelimelerin Kelime-i Tevhid Etrafında Tevhidi)

Devleti yok etmek ve yok olması için kuyusunu kazmak yalnızca tağutlara yarar sağlar. Dr. Eymen:

"Irak İslam Devleti'ne şüpheyle yaklaşanlara soruyorum; kurulmasını onca zaman beklediğimiz İslam Devleti'nin yıkılması kimin çıkarına olur?" [el-Liqa el-Meftuh 2. bölüm]

İşte tüm bu sebeplerden dolayı, İslam Devleti'nin Şam'dan çekilmesini istemek, isyankar ve bağiy olanların bey'atını kabul etmek bir nankörlük ve borcuna sadık olmama göstergesidir. İslam Devleti'nin faziletini görmezden gelmek, hatalarını şişirip büyütmek, onları Irak'ta bir savaşla tehdit etmek, Devlet'i harici ve aşırıcı olarak tanımlamak ahlaklarını rafızilerle kıyaslamak nankörlük ve borcuna sadık olmama göstergesidir.

Her iki İmam da, Ebu Ömer el-Hüseyni el-Bağdadi ve Ebu Hamza el-Muhacir, devletin hep var olacağına ve sınırları kaldırıp Beyt'ül Makdis'i, Arap Yarımadası'nı, Endonezya'yı, Filipinler'i, Endülüs ve Roma'yı fethedene kadar genişleyeceğine söz verdiler, bunun üzerine yemin ettiler.

Onları şehidler olarak alan Allah'a yemin olsun ki; Allah'ın yardımı ve kuvvetiyle, onlara ve döktükleri kana şükranımızın göstergesi olarak, onların yeminini tutmalarını, sözlerini yerine getirmelerini sağlayana kadar asla dinlenmeyeceğiz, Allah da bu sözümüze şahittir. Bu devletin dağıldığını görmek isteyen Yahudi ve Hristiyanların rüyalarını gerçeğe dönüştürmeyeceğiz, dağılan tek bir santimetre toprak olsa bile...

*  *  *

Tüm bunlardan sonra şunları söylemek isterim ki, eğer ortada istişare ve destekleyici bir ilişki vardıysa da -ve birileri nezaket veya hatadan dolayı bu ilişkiyi "bey'at" olarak adlandırdıysa da-, bu ilişki İslam Devleti’ni meşru bir devlet olmaktan çıkarmak anlamına gelmiyordu, Dr. Eymen de bu devletin emir’ül mü’minin’i olduğunu iddia etmedi. Bunun böyle olduğu, gerek Devlet’in, gerekse doktorun (yukarıda bolca aktardığımız) resmi açıklamalarına ve konuşmalarına bakıldığında açık ve net bir şekilde anlaşılabilir. Yani İslam Devleti bir devlettir, emiri de mü’minlerin emiridir; Dr. Eymen de bir örgütün emiridir ve bir devletin emiri olmaktan uzaktır ki, sık sık Afganistan İslam Emirliği Emiri Molla Ömer’e olan bey’atını da vurgulamaktadır.

"Sevgili kardeşimden Şeyh Usame'nin konuşmasını baştan sona tekrar gözden geçirmesini rica ediyorum. Kendisi Irak İslam Devleti ile ilgili pek çok suçlama ve dedikoduya cevap vermiştir. Allah ona (devlete) zafer nasib etsin.

(...) Sevgili kardeşimden Şeyh Usame'nin konuşmasını tekrar gözden geçirmesini rica ediyorum, orada Irak İslam Devleti ve ona bey'at edenler hakkında olumlu konuşmuş ve Irak Müslümanlarını onun etrafında birleşmeye çağırmıştır." [el-Liqā el-Meftūh 2. bölüm]

Şeyh Usame'nin "Komploları Suya Düşürmenin Yolu" isimli mevzubahis konuşmasına buradan ulaşabilirsiniz.

Konşumanın Türkçe tercüme metnine ulaşmak için tıklayın.

 

 

 

Bu makale, 31 Mart 2014 tarihinde Ebu Meysere eş-Şamî tarafından kaleme alınmıştır. Bu tercümedeki giriş kısmı hariç tamamen yazara aittir. Yazarın yazmasındaki muradı değiştirmeyecek ve yazının anlamsal ve yapısal bütünlüğünü bozmayacak şekilde, başından ve sonundan kısaltılmıştır. 

 

Hazırlayan: Ensar Muhacir - twitter

qbq